18 Eylül 2024 12:30

Öğrencilerin kazandığı ODTÜ mezuniyeti: Atanmışlara karşı mücadeleye devam

Rektörlerin hâlâ atanarak göreve gelmesi gösteriyor ki yeni bir sayfada değiliz, atanmış rektör ile aynı sayfanın devamını yazacağız.

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

İrem TAÇYILDIZ

ODTÜ

 

ODTÜ Mezuniyet Töreni, 3 Eylül’de Devrim Stadyumu’nda gerçekleştirildi. Yıllardır baskı, yasak ve sansürlerle kuşatılan mezuniyet töreni bu sene de atanmış Rektör Ahmet Yozgatlıgil’e karşı bir protesto ile geçirildi.

Mezuniyet töreni daha önce 2 kez yasaklanmış ve ODTÜ öğrencileri olarak mezuniyet törenini Devrim Stadyumu’nda kendi dayanışmamızla gerçekleştirmiştik. 2023 senesinde ise rektörlük geri adım atmış, ODTÜ öğrencilerinin mezuniyet törenini savunmak için ortaya koyduğu ısrar rektörlüğü sorumluluk almaya itmişti.

Ancak rektörlük, bu sefer de sansür ve kısıtlamalarla mezuniyeti baskılamaya çalışsa da mücadelemizle sansüre rağmen pankartlarımızı, kısıtlamalara rağmen her arkadaşımızı Devrim Stadyumu’na sokmuştuk.

Bu sene açısındansa mezuniyet töreninin duyurulduğu gibi 3 Eylül tarihinde sansürsüz, yasaksız geçirilmesi tüm öğrencileri şaşırtırken, mezuniyet süresince yuhalamalar ve sırt dönmeler ile atanmış rektör protesto edildi, konuşturulmadı. Bu yazıda da mezuniyet töreninin gerçekleşmesini sağlayan gerçek gücün ne olduğunu ve törenin önümüzdeki dönem açısından ne ifade ettiğini ele alacağız.

ATANMIŞIN MAVİ BONCUĞU: ÖĞRENCİLERİN KAZANIMI OLAN MEZUNİYET

Henüz atanmış rektörün, görevine mavi boncuk dağıtarak başlayacağı, attığı “ODTÜ öğrencilerine ilk mailim ☺” bildirimiyle anlaşılmıştı. Diğer yandan, bir önceki atanmış rektör Verşan Kök’ün de ilk döneminin “öğrencilerin sorunlarını ve taleplerini anlamaya dair bir çaba”yla geçmesi de Yozgatlıgil’in ilk dönemi için bize kopya veriyor. Mezuniyet töreni, “olacak mı olmayacak mı” belirsizliğinde süzülürken Devrim’de yapılan hazırlıkları görmemiz ile rektörün ilk mavi boncuğunun mezuniyet töreni olacağı da anlaşıldı.

Ancak bu olayı ele alırken yalnızca rektörün “iyi bir stratejik hamlesi” olarak değerlendirmemiz biriktirdiğimiz mücadele deneyimine tam bir haksızlık olacaktır. Tek adam iktidarı, bugün barınmadan eğitime, her alanı bir kâr ve rant malzemesine dönüştürüyor ve bu uğurda önüne çıkan her türlü eylemliliği var gücüyle püskürtüyor. İktidarın sözcüsü olarak, tek adam eliyle atanan Yozgatlıgil’in iktidarın yarattığı her soruna ve yıkıma karşın sesimizi çıkardığımız mezuniyet törenini yasaklamaması apaçık bir çelişkidir. Bu çelişkiyi yaratan ise Yozgatlıgil’in sivri zekâsı değil, ODTÜ öğrencilerinin mücadeledeki ısrarıdır. Rektörlüğün her türlü yasağına karşın mezuniyetinden, şenliğinden vazgeçmeyen bir öğrenci kitlesi ile arayı bozmamanın tek yolu, öğrenci mücadelesinin kazanımlarını birer lütuf gibi ortaya sermektir. Ancak ODTÜ öğrencileri 8 yıl boyunca her alanı daraltan Verşan Kök’e karşı mücadelesini yeni bir rektörle unutmuyor, yeni bir sayfa açmıyor. Rektörlerin hâlâ atanarak göreve gelmesi gösteriyor ki yeni bir sayfada değiliz, atanmış rektör ile aynı sayfanın devamını yazacağız.

REKTÖRÜN ŞOVENİST TUTUMU BU SEFER SÖKMEDİ

Ancak atanmış rektörün tüm protestoya rağmen dakikalarca sahneden inmemesi yeni bir sayfa açmakta ısrarcı olduğunu da gösteriyor.

Rektörün sahneye ikinci çıkışı ise geçtiğimiz dönem kaybettiğimiz sıra arkadaşımız Teoman’ın diplomasını ailesine teslim etmek için oldu. Bu pek çok öğrenci tarafından samimi bulunmadı, hatta Erdoğan’ın depremzedeler için düzenlediği kura ve anahtar teslim törenine benzetildi.

Rektörün kendi meşruiyeti adına bir ölümü kullanması ise çizmeye çalıştığı değil, gerçek imajını ortaya koyuyor. Ancak tepkiler, bir gencin ölümüne karşın verilen bir diploma ile “ah canım” nidalarına denk düşmüyor. Çünkü bizler açısından ölüm, oldukça politik bir içeriği barındırıyor. Çünkü tek adam iktidarında gençler asansör kazalarında, depremlerde, staj yaptıkları inşaatta, okurken aynı zamanda kuryelik yapıp kullandıkları motosikletlerde can veriyorlar. Ekonomik kriz, geleceksizlik kıskacında yaşamlarından vazgeçiyorlar, yaşamlarına son veriyorlar. Ki biz Teoman’ın da bir staj görüşmesinde geçirdiği kalp krizinde hayatını kaybettiğini biliyoruz. Mahkûm ettiğiniz tüm o geleceksizliği yenmek için girdiği staj görüşmelerinin birinde...

İşte tek adam iktidarı bizleri öldüren, geleceksizliğe mahkûm eden bu sistemi yeniden üretirken onun atadığı rektör ise çıkıp rahmet diliyor. Yalnızca Teoman değil daha nicelerini ölüme sürükleyen tek adamın günahından bir rahmet ve diploma teslimi ile sıyrılabileceğini sanıyor.

KARŞISINDA DURDUĞUMUZ YALNIZCA CV’Sİ DEĞİL ESAS ATANARAK GELMESİ

Tüm bunlarla birlikte, rektör atamalarına yalnızca liyakat üzerinden değerlendirmek, özgeçmişine bakarak bir karara varmak manasızlaşıyor. Çünkü atanmış rektörün ve onun icraatlerini maşası olarak atandığı tek adam iktidarından ve onun gençliğe reva gördüğü yaşamdan bağımsız ele almak mümkün olamaz. Keza Yozgatlıgil’in CV’si de bizlere iktidar ile olan bağının derinliğini gösterirken iktidarın üniversiteleri açısından önümüzdeki dönem hedeflerine de işaret ediyor.

Öncesinde TÜBİTAK Yönetim Kurulu Başkanı Yardımcısı olan Yozgatlıgil 14 Eylül tarihinde de TÜBİTAK Yönetim Kurulu üyeliğine atandı.1999 Ovacık Altın Madeni* olayında olduğu gibi doğa talanı ve rant için kullanılan TÜBİTAK, yönetim kurulunda yer verdiği atanmış rektörler kafilesi ile de dikkat çekiyor. TÜBİTAK Başkanı Hasan Mandal da İTÜ Rektörlüğüne atandı. TÜBİTAK’ın yeni başkanı Orhan Aydın ise Tarsus Üniversitesinin atanmış rektörü olarak görev yapıyor. TÜBİTAK’ın önümüzdeki dönem sermaye-üniversite bağlantısı açısından önem teşkil edeceğini görüyoruz.

Derin sermaye bağlantıları olan Yozgatlıgil ile kurulması hedeflenen üniversite-sermaye bağlantısı, üniversitenin bilimsel niteliklerini köreltmek pahasına derinleştirilebilir, üniversitelerin sermaye için kalifiye eleman üretim merkezine dönüşümü kolaylaştırılabilir. Yozgatlıgil de bu hedef için ilk adımı göreve geldiği attı; ODTÜ Teknokent Genel Müdürü ve aynı zamanda Teknokent Savunma Sanayi Kümelenmesi Yönetim Kurulu Başkanı’nı danışmanlarından biri olarak atadı. İktidarın ortaya koyduğu Orta Vadeli Program’ın maddelerinden biri üniversite mütevelli heyetlerine şirket temsilcilerinin girmesi ve böylece özel sektör-üniversite bağlantısının yoğunlaştırılması hedefi de atanmış rektör eliyle ODTÜ’de gerçekliğe kavuşuyor. Özgür bilim üretiminin alanı olması gereken üniversiteler, böylelikle doğrudan şirketlerin kârını artırma hedefine uygun dizayn ediliyor.

DEMOKRATİK ÜNİVERSİTELERİ MÜCADELEMİZLE KURACAĞIZ!

Ancak tüm rektör atamalarına karşın kazandığımız alanlarda güç, kendi kararlarımızı ortaya koyduğumuz birlikleri inşa etmeye yönelik ısrarımızdan, mücadelemizden geliyor. Rektörler atayan, üniversitede bilimi, sanatı, kültürü engelleyen, öğrencilerin sesimi bastıran bu anlayışa karşın demokratik bir üniversiteyi elde etmenin yolu da buradan geçiyor. Beklemek, iyi olacağını ummak, yeni bir sayfada olduğumuzu düşünmek bugün elimizde var olanı da kaybetmenin tehlikesini içinde barındırıyor.

Ancak bizim deneyimlerimiz de kurduğumuz şenlik komitelerini, mezuniyet komitelerini; onları kimi yerlerde dönüştürdüğümüz öğrenci temsilciliklerini barındırıyor. Bu deneyim de bize atanmışların değil bizlerin kararlarıyla işleyen üniversiteleri birlikte karar aldığımız mekanizmaları çoğaltmayı, büyütmeyi söylüyor. Geleceğin demokratik üniversitelerini bugünden inşa ettiğimiz mücadelemiz var edecek!

ÖNCEKİ HABER

Denizli'de engelli kadına cinsel istismar: 7 zanlı tutuklandı

SONRAKİ HABER

Sporun değerleri ve sermayenin çelişkisi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa