Sporun değerleri ve sermayenin çelişkisi
Anwar El-Ghazi’nin bu duruşu, sporun sadece bir rekabet alanı olmadığını, aynı zamanda siyasi bir mücadele sahası olduğunu bize bir kez daha hatırlatıyor.
Fotoğraf: ANKA
Ömer AZİZ
ODTÜ
Spor etiği ahlaki değerler sistemiyle ilişkilidir.
-Wladimir Andreff
Yukarıdaki cümledeki “ahlaki değerler”i ayrıntılı olarak mercek altına alırsak; bu değerlerin dürüstlük, adalet, açıklık, tarafsızlık ve saygı gibi; sporcusundan, yöneticisine, taraftarından, antrenörüne yerine getirilmesi gereken değerler olduğu görürüz. Fakat, sermayenin her alanda olduğu gibi sporda da bu değerleri kendi çıkar ilişkilerine göre yontması, pratikte yine bu değerlerin ne denli gerçek kılınabildiğine dair direkt bir çelişki yaratıyor.
KURULUŞLAR İKİYÜZLÜ DAVRANIYOR
2021 yılında başlayan Rusya-Ukrayna Savaşı'nın ardından Rusya’ya büyük yaptırımlar uygulandı. Bu yaptırımlar yalnızca ticari ve ekonomik olmamakla beraber spor anlamında da büyük yaptırımlar uygulandı. UEFA Rus takımlarını tüm turnuvalardan men ederken; FIFA Rusya Milli takımını Dünya Kupasından men etti aynı şekilde Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) Rusya'nın ülke olarak temsil edilemeyeceğini ve yarışmak isteyen Rus sporcuları ya tarafsız olarak ya da başka ülke için yarışma gibi şartları sundu. Bu kısıtlamaların nedenini ise Rusya'nın Ukrayna’yı işgali olarak açıklayan bu kuruluşlar başka bir yerde aynı durum için ikiyüzlü davranıyor. Bu çelişkiye verebileceğimiz en yakın örneklerden biri: Fas asıllı Hollandalı futbolcu Anwar El-Ghazi ve Filistin için yaptığı bir açıklama üzerine kendisine uygulanan yaptırımlar.
NEREDEYSE ÖDÜLLENDİRİYORLAR
1942’den beri İsrail'in Filistin’i işgali devam ediyor. 7 Ekim’den sonra daha da alevlenen savaş batılı emperyalistlerin desteğini alan Siyonist İsrail devleti katliamlarına devam ediyor. Binlerce masum insanın öldürüldüğü ve on binlerce insanın yaralandığı saldırılara karşı dünya halkları Filistin’e desteğini sürdürürken, emperyalistler ve de onların kuruluşları İsrail'i desteklemekte. Yukarda bahsettiğimiz ikiyüzlülük tam da bu kuruluşların aldığı tutumlarda ortaya çıkıyor. Ukrayna'yı işgal sebebinden Rusya'yı her turnuvadan ve organizasyondan men eden FIFA ve IOC on yıllardır Filistin'i işgal eden İsrail'e karşı hiçbir yaptırım uygulamıyor neredeyse ödüllendiriyor.
SERMAYE SPORU KENDİNE HİZMET EDEN BİR ARACA DÖNÜŞTÜRÜYOR
Tüm bunlar yetmezmiş gibi Filistin’e desteğini açıklayan, İsrail'in yaptığı saldırıları kınayan sporcular yaptırıma uğruyor. Almanya’da Mainz 05’in futbolcusu Anwar El-Ghazi geçen sezon yayınlamış olduğu Filistin’e destek paylaşımından dolayı kadro dışı bırakılmıştı. Ardından da Mainz 05 cephesinin “Oyuncunun bu açıklamalarından pişman olduğunu belirtmesi” üzerine tekrar kadroya alınmıştı. Kulübün açıklamasının üstüne bir açıklama daha yayınlayan Anwar şunları söyledi: “Çıkan tartışmaları önlemek adına, 27 Eylül 2023’te yaptığım açıklamalar, sosyal medyada sorumluluğunu aldığım ve Mainz 05'e ilettiğim, son ve değişmeyen görüşlerdir. İlk yazdığım fikirlerle aynı noktadayım. Savaşa ve şiddete, masum sivillerin öldürülmesine, ırkçılığın her türlüsüne, İslamofobi'ye, antisemitizme, Güney Afrika'daki ayrımcılığa, işgale ve baskıya karşıyım. Dün, bugün ve yarın olacağı gibi, son nefesime kadar baskıya karşı insanlığı savunmaya devam edeceğim. Hiçbir devlete karşı özel bir sorumluluğum olduğunu hissetmiyorum. Kişiler veya devletler, uluslararası yasaya olan güveni sarsabilecek eylemler yapamaz.” Bu açıklama sonrasında antisemitist iddiasıyla suçlanan ve bir daha kadro dışı bırakılan ardından da sözleşmesi feshedilen Anwar bu hukuksuzluğa karşı açmış olduğu tazminat davasını kazandı. Bu kazancını kulüplerin sözleşmeler yoluyla oyuncularını ifade özgürlüğünü kısıtlamasına karşı bir zafer olarak nitelendirdi. Yaptığı son açıklamayla kazandığı 500 bin euro tazminatı da Gazze’deki çocuklar için harcayacağını belirten Anwar örneğinden görüyoruz ki: bahsedilen değerler, sermaye ve paydaşı kuruluşların kendi çıkarları için bir kalemde üstünü çizebilecekleri şeyler. Anwar El-Ghazi’nin bu duruşu, sporun sadece bir rekabet alanı olmadığını, aynı zamanda siyasi bir mücadele sahası olduğunu bize bir kez daha hatırlatıyor. Sermayenin kontrolündeki spor endüstrisi, değerleri çarpıtarak kendi çıkarlarına hizmet eden bir araç haline getiriliyor. Filistin’e yönelik desteğin bu denli cezalandırılması, sadece sportif bir mesele değil, aynı zamanda emperyalist güçlerin dünya çapındaki baskı ve sömürü düzenini nasıl koruduğunu gösteriyor. Bu örnek, emperyalizmin yalnızca ekonomik ve askeri alanlarda değil, aynı zamanda kültürel ve sportif alanlarda da nasıl işlediğinin somut bir kanıtıdır. Bizlere düşen ise, sporda ve hayatın her alanında bu sömürü düzenine karşı mücadeleyi büyütmek ve dayanışmayı güçlendirmektir.