19 Eylül 2024 12:18

Caner Cindoruk: ‘Sanat varoluşun karmaşıklığında bir anlam arama çabası’

Caner Cindoruk: Bir film yıllar sonra da izleniyorsa iyi filmdir. "Sevmek Zamanı", "Muhsin Bey", "Züğürt Ağa", "Umut" ve daha birçok film kaç kuşaktır izleniyor ve hâlâ onların üstüne konuşuyoruz.

Caner Cindoruk | Fotoğraf: Kişisel arşiv

Paylaş

Halil İMREK

“Küresel sermaye, çok uluslu büyük şirketler, kültürel objeleri de kapitalist ideolojinin istekleri doğrultusunda üretiyor. Filmlerde üretimden, üretim ilişkilerinden çok, insanları tüketime yönelten, emeğe, emekçiye yabancı bir dünya sunuluyor. Toplumun bilinçlenmesi, emekçinin emeğinin bilincine varması için işçiyi, işçi sorunlarını işleyen filmlerin yapılması, desteklenmesi gerekir…”

Altın Koza Film Festivali vesilesiyle görüştüğümüz Oyuncu Caner Cindoruk, sinemayı, tiyatroyu, sansürü, edebiyat-sinema ilişkisini, emeğin sinemadaki temsilini yorumladı.

'SANAT KENDİMİZİ İFADE ETME BİÇİMİMİZ'

Adanalısınız. Öykücü bir babanın, tiyatrocu bir amcanın, şair bir dedenin olduğu bir ortamda yetiştiniz. Edebiyatla, şiirle, tiyatro ve sinema ile hep iç içe oldunuz. Bunların sinema ile ilişkisi üzerine ne düşünüyorsunuz?

Evet, sanatın farklı dallarıyla uğraşan bir ailede yetiştim. Sanat, kendimizi ifade etme biçimimiz. Hayatla böyle mücadele ediyoruz. Yaşamın karanlığına küçük de olsa bir ışık tutabilmek, varoluşun bu karmaşıklığında bir anlam arama çabasıdır belki de bizim için. Sinema birçok sanat dalını içinde barındıran en genç sanat dalı. Hikayeciliğin, şiirin ve tiyatronun benim sinemaya olan tutkumun harlanmasına ve oyunculuğumun gelişmesine çok önemli etkileri oldu.

'BENİM İÇİN ALTIN KOZA BÜTÜN FESTİVALLERDEN KIYMETLİ'

Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nde sunuculuk yaptınız. Festivalde rol aldığınız filmler de yarıştı. Adanalı bir oyuncu olarak neler hissettiniz?

Birçok filmim yarıştı Altın Koza Film Festivali'nde. Adanalı bir oyuncu olarak Altın Koza bütün film festivallerinden daha kıymetli benim için. Türk sinemasının gelişmesine katkısı bakımından festivalleri önemsiyorum, yetenekli genç yönetmenleri ve oyuncuları cesaretlendiriyor.

Örneğin, Yılmaz Güney’in 'Yol' filmi restore edilmiş ve ’90’larda ben çocukken Altın Koza'da yeniden gösterilmişti. Babam, Yeşilçam aşığı bir çocuk olan beni de götürmüştü filmi izlemeye. Hiçbir şey anlamamış olmama rağmen çok etkilenmiş, aylarca etkisinden çıkamamıştım; film, o güne kadar izlediğim hiçbir Yeşilçam filmine benzemiyordu. Sanırım beni etkileyen şey filmin gerçekçiliği ve görmediğim, duymadığım bir Türkiye'yi anlatıyor oluşuydu. Yıllar sonra film daha bir anlam kazandı ve derinleşti benim için.

'BİR FİLM YILLAR SONRA DA İZLENİYORSA İYİDİR'

Sanat ile ödül ilişkisi her zaman tartışma konusu olmuştur. Bu bağlamda film festivallerinin sinemaya etkisi, özel olarak da Altın Koza hakkında görüşleriniz neler?

Film festivalleri, bağımsız sinemacıların filmlerini vitrine çıkarıp seyirciyle buluşturdukları, beğenilme, takdir görme arzusu taşıdıkları ve popüler sinema karşısında tutunma çabası barındırdıkları platformlardır. Bu sebeple çok kıymetliler. Ödül mekanizması ile ilgili şahsi görüşüm ise şudur: Bir film yıllar sonra da izleniyorsa iyi filmdir. 'Sevmek Zamanı', 'Muhsin Bey', 'Züğürt Ağa', 'Umut' ve daha birçok film, nerede, hangi ödülü aldı bilmiyorum ama kaç kuşaktır izleniyor ve hâlâ onların üstüne konuşuyoruz. Benim iyi film kıstasım budur.

Sinemada sansür ve otosansür hakkında ne düşünüyorsunuz?

Sansür yaşamın her noktasına kanser hücresi gibi yayılmış durumda olsa da sanatı öldüremez. Sanat, söylemesi gereken şeyi başka biçimlerle, tekniklerle bir şekilde söyler. İran sinemasının gücü buna örnektir mesela.

Günümüz sineması giderek festival filmleri ve popüler filmler olarak keskin bir ayrıma uğruyor. Dil, anlatım ve teknik olarak büyük başarı kazanan filmlerin seyirci ile daha yakın bir bağ kurması mümkün değil mi?

Dünyanın her yerinde bu böyle maalesef. Hele ki tüketimin bu kadar hızlandığı, popülerleşmenin bu kadar arttığı ve önem kazandığı şu günlerde daha bir zorlaştı bağımsız sinema yapmak. Ama ben yine bu konuda ümitsiz ve dertli değilim. Mesela Zeki Abi, 'Masumiyet'i çekeli 27 yıl olmuş. O zaman belki de gişede o kadar izlenmedi. Ama bu süreçte kaç kuşak izledi bu filmi. O zaman en çok izlenen popüler filmleri hatırlamıyoruz ama daha geçenlerde 'Masumiyet' filminin karakterinin ve o karakterin bir cümlesinin duvara çizilip yazıldığını gördüm. Gerçi şöyle bir durum da var: Geçen sene Nuri Bilge ve Emin Alper’in gişelerinin arttığını da gördük, umarım böyle de devam eder.

‘SİNEMANIN EDEBİYATTAN BESLENMESİNİ ÖNEMLİ BULUYORUM’

Çukurova, özellikle Adana; edebiyatın, sinemanın Türkiye’deki en önemli atardamarlarından biri. Bugün sinemanın yeterince edebiyattan beslenemediği eleştirileri yapılıyor…

Türk sinemasında edebiyat eserlerinden uyarlanan filmler yapılmıştır. Orhan Kemal, Reşat Nuri, Sabahattin Ali, Muzaffer İzgü gibi yazarlar aklıma ilk gelenler. Günümüzde de arada bir kitaplardan uyarlanan filmler, diziler yapılıyor ama bunların o eseri layıkıyla yansıttığını, eserin iletisini izleyiciye doğru bir biçimde aktardığını maalesef söyleyemiyorum.

Sinemanın diliyle edebiyatın dili çok farklı; bu dili yaratmak, eserdeki sorunsalı sinemanın diliyle aktarmak birikim ve ustalık ister. Türk edebiyatında nitelikli eserler var. Edebiyat sinema ilişkisini, sinemanın edebiyattan beslenmesini sinema sanatı adına çok önemli buluyorum. Kendine has kültürel renkleriyle, toplumsal ve coğrafi özellikleriyle ben de Çukurova'nın hem sinema hem de edebiyat için zengin bir kaynak olduğunu düşünüyorum.

Türk sinemasının ilk kurucu kadrosu tiyatrodan gelmiştir. Yönetmen, oyuncu büyük oranda tiyatro kökenlidir. Sinema dilini ve bağımsızlığını tiyatrodan koparak bulmuş. Hem tiyatro hem sinema yapan bir sanatçı olarak bu iki sanat dalının ilişkisi; her birinin imkan ve sınırları hakkında ne düşünüyorsunuz?

Tiyatro ve sinema oyunculukları teknik olarak farklı metotlar içerse de oyunculuğun özü aynıdır, sadece yaklaşım biçimleri farklıdır. Tiyatro ve sinema arasındaki en önemli fark şudur: Tiyatro en ilkel sanat dalıdır, seyirci ve oyuncu bu işin yapılması için yeterlidir, yönetmen olmasa da metin olmasa da yapılması mümkündür.

Sinema ise daha teknolojik detaylar içerir, her gelişme sinemaya etki eder; mesela, her geçen gün kameralar gelişiyor ve gelişmeler sinemanın gelişmesine katkı sağlıyor, maddi olanaklar daha belirgin olabiliyor. Sinema o an seyirciye gereksinim duymaz, zaman alır izleyenle buluşması.

Çukurova adeta sinemanın doğal bir platosu. Sosyal ekonomik koşullar ve çelişkiler filmciler için çarpıcı malzeme sunuyor. Sizin Adana’ya dair yeni bir projeniz var mı?

Babamın (Zafer Doruk) birkaç hikayesini yıllardır çalışıyorum ama maalesef hâlâ hayata geçiremedim. Bir önceki sorunuzda da söylediğim gibi sinema maddi imkanlar ile doğrudan ilintili. Çalışmalarım devam ediyor, en büyük hayalim kendi hikayelerimizi sinemaya aktarmak ve bu hayalimin gerçekleşmesine çok az bir zaman kaldı.

‘İŞÇİ SORUNLARINI İŞLEYEN FİLMLERİNİN YAPILMASI LAZIM’

Bütün zenginlikleri üreten işçi ve emekçilerin, günümüz sinemasında yeterince yer almadığı eleştirileri yapılıyor. Emeğin sinemadaki temsiliyetine ilişkin değerlendirmeleriniz neler?

Küresel sermaye, çok uluslu büyük şirketler, kültürel objeleri de kapitalist ideolojinin istekleri doğrultusunda üretiyor. Filmlerde üretimden, üretim ilişkilerinden çok, insanları tüketime yönelten, emeğe, emekçiye yabancı bir dünya sunuluyor. Bazı festivallerde işçi filmleri gösterimleri yapılıyor, bunların çoğunluğu da yabancı. Günümüzde bu tür filmler neredeyse hiç yapılmıyor. Toplumun bilinçlenmesi, emekçinin emeğinin bilincine varması için işçiyi, işçi sorunlarını işleyen filmlerin yapılması, desteklenmesi gerekir. Gişe kaygısını öncelemeyen bağımsız, özgür sinemacılar bu alandaki eksikliği giderebilir.

Son olarak yeni çalışmalarınız hakkında bizi kısaca bilgilendirir misiniz?

Şu an Emin Alper ile yeni bir film çekiyoruz. Moda Sahnesinde Shakespeare'in Othello'sunu oynuyoruz ve yıllardır yapamadığımız Adana hikayemizi çekme aşamasına çok yaklaştık.

ÖNCEKİ HABER

Film üretmeye çalışanların ortak sorunu: Bütçe!

SONRAKİ HABER

Hatay'da beton santrallerine tepki: Şehir parsel parsel madenciliğe bırakıldı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa