“Lübnan’da kimse savaş istemiyor ama herkes bir savaş olasılığına hazırlıklı”
Beyrut Amerikan Üniversitesi’nden Nikolas Kosmatopoulos Evrensel’e yaptığı değerlendirmede Lübnan’da kimsenin savaş istemediğini ancak herkesin bir savaş olasılığına hazırlıklı olduğunu belirtti.
Fotoğraflar: Lübnan'da patlama sonrası yaralı taşıyan ambulans (solda), Houssam Shbaro/AA | Nikolas Kosmatopoulos (sağda), kişisel arşiv
Elif GÖRGÜ
İstanbul
İsrail’in hedefi olmaktan hiçbir zaman çıkmayan Lübnan 7 Ekim’den sonra sınır çatışmalarıyla, İsrail’in Beyrut’un kalbinde düzenlediği suikastla ve son günlerde ise binlerce elektronik cihazı patlatarak kitlesel ölüm ve yaralamalara neden olduğu terör saldırılarıyla adım adım yeni bir savaşa çekiliyor.
7 Ekim sonrası Lübnan’daki durumu ve son gelişmeleri Beyrut Amerikan Üniversitesinde Siyaset Bilimi ve Antropoloji dersleri veren Nikolas Kosmatopoulos ile konuştuk.
GÜNEY LÜBNAN HIZLA SAVAŞIN BİR PARÇASI HALİNE GELDİ
Bugünkü olaylara geçmeden önce, 7 Ekim'den bu yana Lübnan'daki siyasi ve sosyal atmosfer nasıldı? Lübnan siyaseti ve ekonomisi 7 Ekim'den önce de kriz içindeydi. İsrail'in Gazze'ye saldırıları ve sınırda Hizbullah ile karşılıklı saldırılar Lübnan'daki yaşamı nasıl etkiledi?
Lübnan’da hayat 7 Ekim’den hemen etkilendi. Öncelikle Güney Lübnan savaşın bir parçası haline geldiği için… Her gün karşılıklı çatışmalar yaşıyoruz. Tabii ki İsrail’in saldırıları Lübnan’ın verdiği karşılıklardan çok daha ölümcül oluyor. Dolayısıyla Güney Lübnan zaten yıkılmış durumda, zaten savaşın bir parçası.
Ve bu durum elbette tüm ülkeyi etkiledi. Mülteciler güneyden kuzeye doğru akın etti. Terk edilmiş evler, terk edilmiş okullar ve ekonominin yıkımı... Tarım yok ediliyor. İsrailliler çok titiz bir şekilde tarım arazilerini yok ediyor. Zeytinlerin toplanmayacağından emin oldular. Güney Lübnan, Lübnan’daki tarım hayatı için son derece verimli ve önemli bir bölge, özellikle de ekonomik kriz yaşanan bir ülkede bu on kat daha önemlidir. İsrailliler sistematik olarak beyaz fosforla, misket bombalarıyla tarım arazilerini ve tarımsal üretimi yok ediyor, çiftçileri sakat bırakıyor ve topraklarını tahrip ediyor.
Tabii ki, 2 milyon insanın bir toplama kampına, açık bir hapishaneye (Gazze kastediliyor) kapatılması durumunda kaderlerine direnmeden boyun eğeceklerini kimse bekleyemez. Filistinliler dünyaya hâlâ hayatta olduklarını gösterdiler. Hâlâ çok güçlü bir orduya ve Batı’dan destek alan bir devlete karşı savaşabildiklerini gösterdiler. Mutlu olan pek çok insan oldu ama aynı zamanda İsrail’in şu anda yaptığını yapacağından ve bunu soykırım için bir bahane olarak kullanacağından da endişe ediliyordu. Çünkü Lübnanlılar, en azından Lübnanlıların çoğu İsrail’in ne olduğunu biliyor. Ve bunun olmasını kesinlikle istemiyorlar. Dolayısıyla, şok ve dehşet, aynı zamanda umut, destek ve dayanışma, acı ve üzüntü öfke, tüm bunların bir karışımı vardı. Ve tabii ki, her şeyden öte, bence kararlılık ve direniş…
TOPYEKÛN BİR SAVAŞ İSTEYEN TEK TARAF İSRAİL
Lübnan halkı, Hizbullah ve Lübnan ordusu İsrail ile kapsamlı bir savaşa ne kadar hazır? Bu provokasyonların daha büyük bir savaşa dönüşmesi mümkün mü ve eğer öyleyse sizce Lübnan'ı neler bekliyor?
Bu cevaplaması çok zor bir soru. Kimse savaşa hazır değildir, hiç kimse… Kimse savaş istemez. Lübnanlılar barışsever insanlar ve Filistinliler de öyle. Ancak elbette, aynı zamanda bu bölgede soykırım misyonu güden savaşçı bir komşuyla sıkışıp kalmış durumdalar. Ve Lübnanlılar bu gerçeği biliyor. Dolayısıyla bir şekilde hazırlıklılar çünkü tarihi biliyorlar ve şu anda Gazze’de neler olduğunu da biliyorlar. Bunu görebiliyorlar.
Yani kimse hazırlıklı değil. Ve aynı zamanda herkes bu olasılığa karşı hazırlıklı. Hazırlıklı olmayanlar çoktan ülkeyi terk etti. Bu, burada bulunan Lübnanlıların gitme şansına sahip oldukları ve gitmedikleri anlamına gelmiyor. Topyekûn bir savaşı gerçekten isteyen tek tarafın İsrail olduğu artık çok açık. Ve bu Lübnan halkı için de çok açık. Kimse ne bekleyeceğini bilmiyor. Elbette herkes savaşın başlamamasını umuyor. Savaş başlarsa da umarım Lübnanlıların zaferiyle sonuçlanır.
Lübnan’ın ve bölgenin, bu savaş makinesine karşı zafer kazanacağına dair bir seferberlik var. Yani mesele sadece Lübnan değil, tüm bölge.
LÜBNAN’DA DEVLETİN ÇÖKTÜĞÜNÜ DÜŞÜNÜYORUM
Lübnan hükümetinin, devlet kurumlarının, Hizbullah gibi etkili siyasi ve askeri güçlerin ve Lübnan siyasetine her zaman müdahil olmuş bölgesel ve uluslararası güçlerin tüm bu süreçteki duruşunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu güzel bir soru ama cevaplamak için fazla genel. Bildiğiniz gibi Lübnan son 5, 10, hatta 15 yılda çok şey yaşadı. Mini iç savaşlar, Suriye’den büyük bir göç, Suriye savaşından sonra dünyada kişi başına düşen en büyük göç ve limanda ülkeyi, şehri, şehrin yarısını yok eden büyük bir patlama... İnsanları yok eden bir ekonomik kriz. Tasarruf önlemleri. Lübnan çok şey yaşadı. Ve Lübnanlılar büyük bir cesaret ve güç gösterdiler. Bunun için onları alkışlıyorum. Bunun için onlara gerçekten saygı duyuyorum. Dolayısıyla savaşta ne olacağını söylemek çok ama çok zor. Aslında devletin çöktüğünü düşünüyorum. Ve gerçekten işe yarayan tek kurumlar insanların gücüne ve insanların toplum desteğine dayanıyor. Ve bu durum savaşla birlikte daha da kötüleşecek.
LÜBNAN’DA BİRLEŞİK BİR MÜCADELENİN ÖNÜNDE ÇOK ENGEL VAR
7 Ekim'den önce Lübnan'da mezhepçi siyaset ve ekonomik sorunlar karşısında önemli gençlik ve halk protestolarının yaşandığı dönemler oldu. Bu hareketlere ne oldu? Lübnan'daki sol partiler, örgütler ve toplumsal hareketler ne durumda ve bölgesel bir savaş ihtimaline karşı ne yapıyorlar?
Ne yazık ki Lübnan gibi post-kolonyal ülkelerde, devletin neoliberalizm yoluyla neredeyse yok edildiği ve jeopolitik durumun neokolonyal bir güç dengesi müdahalesine benzer şekilde acı verdiği ülkelerde özerk, bağımsız protesto hareketlerine sahip olmak çok zor. Devlet kurumlarının yozlaşmış, beceriksiz ve başarısız olduğu gerçeğine rağmen gençlerin gerçekten inandırıcı bir çözüm üretmesi de çok zor görünüyor. Yani eski sistemin tüm bağımlılıklarını ve patojenlerini kıracak yeni bir ekonomi vadeden bir reform programı ortaya koymak çok zor.…
Her nesil, her protesto, sadece yozlaşmış bir hükümeti düşürme, beceriksiz bir sistemi reforme etmeyi değil, aynı zamanda jeopolitik ve yeni sömürgeci duruma karşı koymayı da içermelidir. Dolayısıyla, hareketlerin tüm bu zorluklarla mücadele edebilmesi gerçekten de bir Sisifos* görevi.
Adil olmak gerekirse, bu bölgede herhangi bir protesto hareketinin kendi ayakları üzerinde durabilmesi ve net bir vizyon ortaya koyabilmesinin önünde çok fazla zorluk var. Birbiriyle çelişen ve çözülmemiş çok fazla mesele var. Tabii ki bunların başında Filistin’in durumu ve statükoyu korumak için İsrail ve ABD ile iş birliği yapan Mahmud Abbas rejimi geliyor. Bu da sorunun bir parçası.
Evet, elbette daha adil bir düzen için mücadele eden örgütlü ve örgütsüz güçler var. Ancak ben tek bir cephede buluşmalarının çok zor olduğunu düşünüyorum. Günlük yaşam ve hayatta kalma mücadelesinden ekonomik mücadeleye, buradaki siyasi fraksiyonculuğa, jeopolitik mücadeleye ve Suriye’de kötüye giden duruma kadar pek çok cephe ve pek çok mücadele düzeyi var. Etkili bir şekilde örgütlenmenin çok zor olduğunu düşünüyorum.