20 Eylül 2024 03:57

Paramparça bir gün

Lübnanlı Jana Nakhal salı günü telefonuna düşen “Garip bir şeyler oluyor” mesajıyla başlayan İsrail saldırılarında yaşadıklarını Evrensel için yazdı.

Fotoğraf: Houssam Shbaro/AA

Paylaş

Jana NAKHAL*
Beyrut

Telefonuma bakıyorum. Saat 15.43’te telefonuma bir WhatsApp haber grubundan Beyrut’un güney banliyölerinde “Garip bir şeyler” olduğuna dair mesajlar gelmeye başlıyor. Ardından şöyle bir mesaj geliyor: “Çağrı cihazları patlıyor”. Bunun ne anlama geldiğini anlamadık, ta ki fotoğraflar gelmeye başlayana kadar. Ardından videolar ve neler olduğunu açıklayan ve güney banliyölerinin sokaklarındaki sahneleri tarif eden ses notları: Çoğunlukla erkekler; genç ve yaşlı, sokakların ortasında, motosikletlerinde, arabalarında, dükkanlarında ve ofislerinde düşüyorlar… Kolları, bacakları, parmakları ve yüzleri havaya uçuyor. Yavaş yavaş aynı saldırının Lübnan’ın diğer bölgelerini ve Şam’ı (Suriye) da vurduğu haberleri gelmeye başlıyor. Bunlar Lübnan’daki siyasi parti Hizbullah’ın militanlarının ve destekçilerinin olduğu bilinen mahalleler ve bölgeler.

Arkadaşım ve ben olay başladıktan 15-20 dakika sonra ofisten çıktık, ne olacağını ve nasıl tırmanacağını bilmediğimiz için eve gitmenin yapılacak en güvenli şey olduğunu düşündük. Yolda, ambulanslar farklı sokaklarda dolaşıyordu. Güney banliyölerinden yaklaşık 6-7 km uzaklıktaki Hamra Mahallesi’nde olmamıza rağmen sirenler şehrin her yerinden duyulabiliyordu. Motosikletler ve arabalar ise muhtemelen yardım sunmak veya birini en yakın hastaneye götürmek için hızla ilerliyordu.

PATLAMALAR 1 SAATE YAKIN SÜRDÜ

Arkadaşımın mahallesinde 8-10 kişi yaralandı, benimkini henüz bilmiyordum. Hizbullah üyelerinin çoğunlukla bulunduğu güney banliyölerinde yaşamıyoruz ancak partiden bireyler şehrin her yerinde.

Patlamalar neredeyse bir saat sürdü ve yaralılar sabahın erken saatlerine kadar hastanelere gelmeye devam etti. Beyrut ve banliyölerindeki hastaneler dolup taşarken, tüm bölgelerden insanlar ihtiyaç duyulan kan türlerine dair mesajlar paylaştı. Kuzeydeki en uzak şehir olan Trablus’tan ve kuzeydeki Akkar’dan otobüsler, kan bağışında bulunmak üzere Beyrut’a ve güneye geldi.

Uzmanlar gece geç saatlere kadar ne olmuş olabileceğine dair teoriler ortaya attılar. Edward Snowden, X (eski Twitter) sayfasında en olası senaryo olarak görünen şeyi söyledi: İsrail çağrı cihazlarına küçük patlayıcılar yerleştirmişti. Reuters’a konuşan Lübnanlı üst düzey bir güvenlik kaynağı ve bir başka kaynak, “İsrail’in MOSSAD casus ajansı, salı günkü patlamalardan aylar önce Lübnanlı grup Hizbullah tarafından sipariş edilen 5 bin Tayvan yapımı çağrı cihazının içine az miktarda patlayıcı yerleştirdi” dedi.

GÖZLERİNİ, ELLERİNİ, PARMAKLARINI KAYBEDENLER…

Çarşamba günü kamu kurumları, okullar ve üniversiteler kapalıydı. Ancak çarşamba aynı zamanda insanların olanları sindirmesi ve bir bilim kurgu filmini andıran, tanıdığımız ve sokakta gördüğümüz insanların paramparça olduğu bir günün şokunu atlatması için de bir gün olacaktı. Lübnan Sağlık Bakanlığı “12 şehit, 2 bin 800 yaralı, bunların yaklaşık 1850’si Beyrut ve banliyölerinde. 1184’ü ambulansla taşınırken, sağlık ekipleri 4 Ağustos liman patlamasını anımsatan sahnelerde şafağın erken saatlerine kadar çalıştı. Şu ana kadar çoğu göz ve yüz olmak üzere 460 ameliyat gerçekleştirilirken, el ve parmak ampütasyonları nedeniyle başta eller olmak üzere ekstremitelere yönelik ameliyatlar da yapıldı” açıklaması yapmıştı.

Ancak çarşamba 17.00’da Lübnan’ın dört bir yanındaki telsizler bir önceki günden daha büyük bir dalga halinde patlamaya başladı. 14 kişi daha öldü ve 450’den fazla kişi yaralandı.

Meslektaşım takip için doktorunu aramış, doktoru ona gece 60’tan fazla ameliyat gerçekleştirdiğini ve bugün için 40 ameliyat daha planladığını söylemiş. Ayrıca en az 500 kişinin gözlerini kaybettiğine dair raporlar var. Hastaneler ciddi yaralanma oranlarının yüksek olduğunu ve yaralanmaların çoğunun parmaklarda, ellerde ve yüzlerde olduğunu bildiriyor.

Bu saldırı “son on yılların en büyük karşı istihbarat saldırısı” olarak nitelendiriliyor.

İSRAİL HER GÜN LÜBNAN’A SALDIRIYOR

Duygusal ve fiziksel olarak çok zor zamanlardan geçiyoruz. Üzerine bir de İsrailli sivillerin ve medyanın Lübnan’daki insanlara yönelik saldırıları kutlayan videoları, tweetleri ve paylaşımlarını görüyoruz.

İnsanların telefonlarını havaya uçurmak bir savaş eylemidir, planlı bir terör eylemidir ve bu sadece yaralıları, şehitleri ve onların aileleri ile sevdiklerini değil, genel olarak Lübnan’daki tüm insanları etkiledi. İsrail, kuruluşundan bu yana sadece Filistin’i işgal etmeyi ve halkını öldürmeyi değil, aynı zamanda bölge ülkelerini ve halklarını istikrarsızlaştırmayı ve geçim kaynaklarını, hayallerini ve ruh sağlıklarını yok etmeyi hedefledi ve yorulmadan çalıştı.

İsrail 7 Ekim’den bu yana her gün Lübnan’a, özellikle de güney ve kuzey doğu bölgelerine saldırıyor, aynı zamanda ses duvarını her gün ihlal ederek bölge sakinlerini kasıtlı olarak psikolojik travmalara maruz bırakıyor. Buna ek olarak, İsrail ormanları ve tarım arazilerini yakıyor, itfaiyecileri hedef alıyor ve Lübnan topraklarını ve suyunu uluslararası yasaklı beyaz fosforla zehirliyor.

İSRAİL’E ZEYTİN DÖVEREK DİRENMEK…

Ankara’dan geldiğimde annemin bana iki çuval taze zeytin gönderdiğini gördüm, çünkü Lübnan’ın güneyinde zeytin mevsimindeyiz. Ekimin 7’sinden beri köyümüze gidemiyoruz. Bu zeytinler Anadolu’da bulduklarımızdan farklı. Bana Hatay’ın zeytinlerini hatırlatıyor, küçük ve güçlü bir tadı var, ikisi de çok acı çekmiş topraktan.

Dün geceyi bir arkadaşımla birlikte zeytin döverek ve olup bitenler hakkında konuşarak geçirdik. İsrail’e direnmenin kendimizce yoluydu bu... İsrail’in onlarca yıldır bombaladığı ve işgal etmeye çalıştığı topraklardan atalarımızın yaptığı gibi zeytin hazırlamak.

ABD, Lübnan’la geniş çaplı bir savaşa karşı olduğunu söylese de İsrail’in büyük bir tırmanışa geçmesi, muhtemelen Lübnan’ın güneyini işgal etmesi, giderek daha olası görünüyor. Buna ek olarak, medyada yer alan bazı haberler İsrail işgalini bir sonraki olası adım olarak öneriyor.

ABD’nin Özel Temsilcisi Amos Hochstein, İsrail’in Lübnan’a saldırısından bir gün önce Tel Aviv’de İsrail’in savaş liderleriyle bir araya gelmişti.

Hochstein, Savunma Bakanı Yoav Gallant aracılığıyla “İsrail’in kuzeyindeki toplulukların evlerine dönmelerini sağlamanın tek yolunun askeri harekat olacağını” açıkça ilan etmişti.

İsrail medyası da IDF’nin (İsrail Savunma Kuvvetleri) kuzeyde (Lübnan sınırında) bir operasyona hazırlandığı ve askeri birliklerinin güney Lübnan’a kara harekatı planları hazırladığı yönünde yoğun haberler yayımlıyor. Lübnan Sağlık Bakanlığından yapılan açıklamada ise şu ifadelere yer verildi: “Dün yaşananlar İsrail düşmanının gerilimi tırmandırmaya doğru gittiğini gösteriyor.”

Buna ek olarak, İsrail savaş liderleri ve İsrail medyası tarafından güney Lübnan’ın olası işgal biçimleri hakkında tartışılan birkaç seçenek var; en olası senaryo, güney Lübnan’da bir tampon bölge oluşturmak için sınırlı bir kara saldırısı, özellikle de İsrail’in Lübnan sınır köylerini neredeyse tamamen yok edebilmesi.

İSRAİL SALDIRIRSA DİRENMEKTEN BAŞKA ÇAREMİZ YOK

Bu arada ne Lübnan devlet kurumları ne de halk bir İsrail savaşıyla başa çıkabilir. 2019’dan bu yana Lübnan, modern tarihin en büyük ekonomik krizlerinden biriyle başlayan, Kovid-19 salgınının yanı sıra Beyrut Limanındaki patlama ve Beyrut’a kadar Lübnan’ın kuzeyini vuran Türkiye depreminin yansımalarıyla devam eden çok sayıda felaket yaşıyor.

7 Ekim’den önce ve özellikle 17 Ekim 2019’da iç savaş sonrası Lübnan’daki en büyük intifada (ayaklanma) başlamıştı. Feminist, queer, taban hareketleri, her kökenden aktivistler, çevreciler, solcular, ekonomik kriz tam olarak vurmadan önce alternatifler önererek siyasi ekonomik mezhepçi sisteme karşı ayaklandılar. Devletin ve milislerin intifadayı bastırması, ardından gelen Kovid-19 salgını ve Beyrut Limanındaki patlama intifadayı ortadan kaldırdı ve grupları ve örgütleri tam bir siyasi depresif moda sürükledi.

Bugün ise bu grup ve örgütlerin faaliyetleri ya durma noktasına geldi ya da farklı stratejilere kaydı. Gösteri yapmak yerine araştırma, belgeleme, eğitim, tartışma ve lobi faaliyetlerini tercih ettik.

Bugün Lübnan’ın altyapısı da insanların psikolojik ve ekonomik durumu da kimsenin bir savaşa hazır olmasına izin verecek durumda değil. Yine de işgal, psikolojik ve ekonomik durumları ne olursa olsun insanların yaşam hakkına yönelik askeri ve siyasi bir saldırıdır ve İsrail ne zaman saldırırsa saldırsın, mümkün olan tüm araçlarla direnmekten başka seçeneğimiz olmadığını  iliyoruz.

Ve Hizbullah ile aramızdaki iç farklılıklara rağmen, işgalci İsrail’e karşı savaşmak, insanların, siyasi partilerin ve grupların çoğunluğunun altında birleşeceği bir şeydir.

*Kent plancısı, “Dünya Kadın Yürüyüşü” Lübnan çalışmaları katılımcısı

ÖNCEKİ HABER

Okulda görevli yok, çöpler öğrencilere kaldı

SONRAKİ HABER

Muhittin Böcek: Altın Portakal için bakanlıktan destek almadık

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa