Yarışı kazanan fare, hep fare kalıyor
Fransa’nın doğusunda bir otomotiv fabrikasında kadın işçilerin yaşamına ışık tutan “Erwin Motor-Bir Adanmışlık Hikayesi”, salt bir işçi hikayesi değil, aynı zamanda bir sistem eleştirisi.
Fotoğraf: Tiyatro İmge
Hilal TOK
Herhangi bir günün, gece vardiyasında; uğultulu, işleyen makine sesi eşliğinde, ateşleme tertibatının içinde anahtarın dönmesini sağlayan parçaları yerleştiriyor genç Cecile. Tekrar eden hareketleri saatlerce aynı tek düzelikle yapıyor. Haftada 6 gün, 6 gece bant başında bu işi yaparken, onu saatlerce izleyen üretim müdürünün göz hapsi altında özveriyle ve büyük bağlılıkla çalışıyor. İşte böyle açılıyor “Erwin Motor-Bir Adanmışlık Hikayesi”nin ilk sahnesi.
Fransa’nın doğusunda bir otomotiv fabrikasında kadın işçilerin yaşamına ışık tutan Erwin Motor- Bir Adanmışlık Hikayesi, salt bir işçi hikayesi değil, aynı zamanda bir sistem eleştirisi. Kapitalizmin “bireysel özgürlük” yalanını araçsallaştırıp nasıl sömürü zincirinin bir halkası haline getirdiğini yakıcı bir berraklıkla sahneye taşıyor.
Genç İşçi Cecile, üretim müdürü Talzberg, fabrika yöneticisi Madam Merteuil ve Cecile’nin kocası etrafında şekil alan oyunun Yazarı Fransız Çağdaş Tiyatro Yazarı Magali Mougel.
Mougel’i daha önce Türkiye’de sahnelenen Suzy Storck oyunu ile tanıyoruz. Toplumsal çürümeyle, eşitsizlikle, işçi sınıfının ezilmişliğiyle doğrudan sorunu olan Mougel, bunu oyunlarında incelikle ve şiirsel bir dille işliyor. Mougel’inin metinlerinde kendine has; tekrarlanan cümlelerin tekdüzeliği ve çarpıcılığı aslında hayatın tekdüzeliği ve çarpıcılığının bir yansıması. Erwin Motor’da da bu yeniden görülüyor.
Özgürleşme ve fedakarlık arasındaki paradoksları sık sık vurgulayan oyunun Türkiye tanıtımı da oldukça dikkat çekiyor: “Ekonomik bağımsızlık… Kapitalizm canavarının hepimize biçtiği ‘özgürleşme’ tuzağına düşmüş milyonlarız. Paylaşmayı, dayanışmayı ve nihayetinde toplum olma bilincini yok ederek sorumluluğu bireye yükleyen bu yalan şimdilerde dünyayı saran tüm bu çürümüşlüğün sebebi. Bu söylevi perçinleyen ve kapitalizmin yegane yaveri olan inanç kurumlarıysa ‘çalışmanın kutsallığı’ martavalıyla insanı birer aynıya dönüştürüp üretimi, dolayısıyla kıyıcı tüketimi hiç durmaması gereken bir kavram, ulaşılması gereken esas mutluluk olarak hayatın her alanına zerk ediyor. Peki, kadın ya da erkek, “Neden bu kadar çok çalışmak zorundayız” sorusunun gerçek yanıtı nerede gizli? Erwin Motor bu sorunun eksikliği yüzünden mahvolmuş bir neslin hikayesi.”
GÖBEK BAĞININ UCUNDA TEK BAŞINA ÇIRPINMAK…
Erwin Motor’un baş karakteri Cecile, kısa bir süre önce fabrikada işe başlıyor. Evde kocasının hakimiyeti altında yaşamaktan biraz olsun uzaklaşarak, “İşime olan adanmışlığımdır beni özgür kılan” sonucuna vararak gece vardiyasının özverili çalışanı oluyor. Ancak bunun gerçek bir “özgürlük” olmadığı kısa sürede anlaşılıyor. 6 gece, 10 kilometre yol yürüyerek montaj hattına vardığında çalışmaya başlayan Cecile, işlerin sorunsuz yürümesini isteyen üretim müdürü Talzberg’in yakın gözetimi ve tacizi altında çalışıyor. Bir de fabrikanın yöneticisi Madam Merteuil’in “Eğer üretim kapasitesi istediğimiz gibi olmazsa şirketi Polonya’ya taşırlar ve işsiz kalırsınız” tehditleri altında, her gün daha çok, daha yoğun çalışma telkinleri ile… Üretimdeki düşüşün suçlusu görülen işçiler olunca, Cecile’nin boynundaki ilmik her geçen gün daha da daralıyor. Şirketinin beklentilerini karşılamak için her şeyi yapmaya hazır Cecile, bir dizi fazla mesaiye razı gelip, tacizlere göz yumsa da verdiği fedakarlıklar çalışma temposundan sorumlu olan Bay Talzberg’i de yönetici Madam Merteuil’i de tatmin etmiyor. Bir gün tamircilik yapan ve çalışmasına katiyetle karşı olan kocası tarafından eleştirilen Cecile’ye kocası bu kadar çok çalışıp fedakarlık yapması ve buna boyun eğmesi karşısında soruyor: “Yarışı kazanan fareye ne denir?” Sahneye dönüp bağıran adam, “fare” diye kendisi yanıtlıyor. Fare!
Oyunda bu diyalog patronlar karşısında işçilerin ne kadar çok fedakarlık yaparsa yapsın bir değerinin olmadığını vurgulamaya çalışıyor.
Peki işçinin patronun karşısında hiçbir değerinin olmadığına dair bu doğru tespit nereye varıyor? Öğretiyor ki işine bağlılık, daha çok fedakarlık, sömürünün ağır koşullarına boyun eğmek Cecile’yi kurtarmıyor. Yarışı kazanan fare, hep fare kalıyor. Zaten yarışı da kazanmıyor. Oyun, asıl olarak fareyle oynayan kedinin rolünü açık ederken, montaj hattında tükenen hayatların anlatısını özetliyor. Ve özetle; işçiden hep daha fazla, daha fazla fedakarlık istenirken, göbek bağının ucunda tek başına çırpınanların hikayesi mutlu sonla bitmiyor.