Düşünce tasarımında kurgu
Kurgu, görüntülerle mühürlenmiş zamanı akışkan hale getirerek, hakikatle bütünleştirir. Kurgu yoluyla geçmiş, şimdiye taşınır ve geleceğe doğru serbest bırakılır.
Man with a Movie Camera filminden bir sahne
Selahattin YILDIZ
İnsanın düşünce sistematiği neden sonuç ilişkisi üstüne şekillenir. Düşünce süreci, algının oluşmasıyla sonuçlanan bir imajlar korelasyonudur. Orta beynimizde var olan ve yaşam pratiğimiz sonucu, göz kanalıyla elde etmiş olduğumuz imajlar, beyin merkezimiz tarafından güncel verilerle birleştirilip, işlenerek bazen yana yana getirilerek, bazen de çarpıştırılarak bilgiye dönüşürler. Söze dönüşen ifadelerimiz, bu süreçler sonucunda kendimizi anlatma imkanı bulduğumuz birer ses dalgası halinde iletişim işlevini yerine getirir. Bu düşünce üretim sürecinin benzerini, sinemada da çekilen planların, kurgu yoluyla sıralamasını yaparak, oluşturduğumuz kavramlar yoluyla, düşüncemizin perdeye yansımasında yaşarız.
Yazılı kültürümüzde harf ve hecelerle kurguladığımız kelimeler sonucunda oluşturduğumuz kavramlar, düşüncelerimizi dışa vurur. Bu anlamıyla yazılı hikaye anlatma sanatı olan edebiyat, sözcüklerle kurduğumuz ilişki sonucunda yaşam bulur. Edebiyatın türevleri olan roman, hikaye ve şiirde, cümleler arasında kurulan ilişki sonucunda yaratılan kavramlar algıyı meydana getirir.
Sinema kendinden önceki diğer tüm sanatları bünyesinde barındırır. Bu yüzden yedinci sanat adını almıştır. Edebiyat, sinemanın gelişiminde en önemli sanat dallarından biridir. Edebiyatın sözcükler arasında kurulan ilişkiler yoluyla oluşturduğu anlatım yöntemi, sinemanın kendi dilini keşfinde örnek oluşturmuştur. İlk hikaye anlatımından günümüze kadar gelen dramatik yapı, sinema için oluşturulan hikayelerin metinleri olan senaryoların yazımında temel dayanak olmuştur. Ancak sinemanın yedinci sanat olarak kabul görmesinde en önemli etken, Sovyet sinemacılarının atölyeleri adeta birer laboratuvara dönüştürerek yapmış oldukları kurgu denemeleri sonucunda geliştirdikleri kuramsal yaklaşımlar olmuştur.
Sinema da tıpkı edebiyat gibi bir hikaye anlatır. Ancak sinemanın malzemesi edebiyatın aksine görüntülerdir. Sinema görüntüler yoluyla hikayesini kurgular. Sinemayı sanat yapan kurgudur. Başlangıçta basit bir işlem olarak görülüp “cutter” adıyla anılan kadınlara yaptırılan ve bir zorunluluk olan pelikülün kesip birleştirilmesi işlemi, giderek sofistike bir anlatım yöntemi halini almıştır. Başlangıçtaki zorunlu birleştirme işlemi için operatif kurgu tanımlaması yapılırken, ilerleyen yıllarda film sürelerinin uzaması ve bir hikaye anlatmaya dönüşen sinemada, karmaşık bir hal alan işlemler kreatif kurgu olarak tanımlanmıştır.
Amerikan sinemasının öncülerinden Edwin Stanton Porter’ın sahneleri kronolojik sırasına göre değil de nöbetleşe bir şekilde, içi içe dizmesiyle oluşturduğu koşut kurgu yöntemi, kurgu yoluyla yapılabilecek düzenlemeler için başlangıç olmuştur. Öncü Sovyet sinemacılardan Kuleşov, aynı planların yerlerini değiştirerek farklı anlamlar oluşturmuştur: 1-2-3, 2-3-1, 3-2-1 gibi. Hep aynı planlar olmasına karşın, her bir sıralama seyircide farklı bir algı meydana getirmiştir. Vertov ise rastgele kaydetmiş olduğu görüntüleri cansız birer nesne olarak değerlendirerek, kurgu masasında yapacağı işlem sonucunda anlam kazanacaklarını belirtmiş ve çektiği “Kameralı Adam” filmi ile sinema tarihindeki yerini almıştır. Pudovkin, tek tek tuğlaların duvarı meydana getirmesinde olduğu gibi planları birleştirerek, anlamı oluşturma yoluna gitmiş, tuğlardan birini çekmemiz halinde duvarın yıkılacağını belirtmiştir. Bu kapsamda hayat verdiği “Ana” filmi kurgu yaklaşımlarını ortaya koymaktadır. Ayzenştayn ise, planları çarpıştırarak izleyeni entelektüel sürece dahil etmiş ve bu yolla sağlanan çağrışımlarla bir üst anlam oluşturma yoluna gitmiştir. Ayzenştayn’ın “Grev” ve “Ekim” filmleri çarpıcı kurgu adını verdiği kuramının uygulama alanlarını oluşturur.
Kurgu, görüntülerle mühürlenmiş zamanı akışkan hale getirerek, hakikatle bütünleştirir. Kurgu yoluyla geçmiş, şimdiye taşınır ve geleceğe doğru serbest bırakılır. Tıpkı Alain Resnais’in “Hiroşima Mon Amour” filminde olduğu gibi. Godard’ın atlamalı geçişleri kreatif kurgu için önemli bir örnektir. Kurgu üzerine yapılan bu çalışmaların yansımalarını günümüz dünya sinemasında da görmek mümkündür.
Ticari sinema ve aksiyon sineması kurguyu, seyirciyi çekmenin bir yöntemi olarak kullanırken, sanat sineması, görüntü kurgusunu arka plana atarak, saf görüntünün öne çıkarılmasını önemsemiş, ancak bu durumda da plan içindeki ses kurgusu, renk kurgusu, ışık kurgusu, efekt kurgusu ve oyuncu ve kamera hareketleri kendini hissettirmiştir. Farklı yaklaşımlar, farklı anlatımları oluşturmuş ancak sonuçta kurgu her koşulda bir anlatım yöntemi olarak varlığını sürdürmüştür.