İktidarın atanmış rektörlerle hedefi ne?
Karşımızda duran atanmış rektörler iktidarın güncel ekonomik programlarının ‘yeni uygulayıcıları’. Geriye üniversiteyle ilgili hiçbir şey kalmaması için iş başında olacaklar.
Fotoğraf: Evrensel
Defne ÇELİK*
Geçtiğimiz ay Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) de dahil olmak üzere 13 üniversiteye Cumhurbaşkanlığı tarafından rektör ataması gerçekleştirildi. Yapılan atamalar atananların kişiliği, akademik geçmişi, daha önce aldıkları görevler ve üniversite içerisinde aldıkları pozisyonlar ekseninde tartışıldı.
ODTÜ’ye Ahmet Yozgatlıgil’in rektör olarak atanması ve mezuniyet töreninde üniversite bileşenleri tarafından protesto edilmesinin ardından rektör atamalarının daha geniş bir ölçekte tartışılmasının gerekliliği gün yüzüne çıkmış oldu. Rektör atamalarının ülkenin mevcut durumu, iktidarın ekonomik programları, Türkiye burjuvazisinin güncel ihtiyaçları ve üniversitelere müdahale bağlamında tekrar değerlendirilmesi gerekiyor.
OVP’DE YER ALAN HEDEFLER
Mehmet Şimşek’in ekonomi yönetimine getirilmesinin ardından bir dizi ekonomik program, plan ve politika duyuruldu ve hayata geçiriliyor. Bunlardan üniversiteler açısından en önem teşkil edeni 2024-2026 Orta Vadeli Program (OVP) olarak şekilleniyor. Orta Vadeli Programlar ekonomi politikalarına ve hedeflerine bir ayna tutması bakımından bize pek çok veri sunar. Bu OVP’yi üniversiteler açısından en önemlisi olarak tarif etmemizin nedeni içerisinde yer alan maddeler. Bunlar çoğunlukla üniversite sanayi iş birliğinin arttırılması, sürdürülebilir kalkınma hedefleri bağlamındaki araştırmaların sosyal ve beşeri bilimlerde arttırılması, savunma sanayi ve stratejik alanlarda eleman yetiştirilmesi, üniversite mütevelli heyetlerinde özel sektör-yerel yönetim-STK işbirliğinin arttırılması gibi politikalardan oluşuyor. “Yükseköğretimde özel sektör odaklı dönüşüm” olarak tarif edilen bu politikaların uygulanma zamanı olarak 2024 yılının 4. çeyreği adres gösteriliyor.
REKTÖR ATAMALARININ ZAMANI TESADÜF DEĞİL
OVP’de yer alan hedefler bağlamında üniversitelerin dönüşümünü sağlamak amacıyla iktidarın “yeni uygulayıcılar” bulması bu anlamda tesadüf değil. Zaten önceki atanmış rektörler de iktidarın politikalarını üniversitelerde uygulamak üzerine görevlendirilmişlerdi. Örneğin, daha fazla proje yapan bölümlere kadro açılması, diğer bölümlerin bununla adeta “tehdit” edilmesi, üniversite bileşenlerinin beslenme, barınma, ulaşım ve güvenceli çalışma gibi haklarının gün geçtikçe kısıtlanması gibi uygulamalarla iktidarın ekonomi politikalarının ayak sesleri üniversitelerde duyulur hale gelmişti. Bunun yanı sıra Teknokentlerin sürekli olarak geliştirilmesi, projelerin çoğunlukla Teknokentlerde yer alan şirketlerle ortak yapılması, akademisyenlerin sermayenin ihtiyaçlarına göre şekillenen araştırmalara zorlanması gibi uygulamalarla karşı karşıya kalmıştık.
“YENİ UYGULAYICILAR” NELER YAPIYOR?
ODTÜ üzerinden bakacak olursak, Ahmet Yozgatlıgil’in kendine danışman olarak ODTÜ Teknokent Müdürü Serdar Alemdar’ı ataması, Teknokent ile ilişkilerin artık doğrudan süreceğinin ve üniversite-sanayi iş birliğini derinleştireceğinin bir göstergesi. Aynı zamanda Alemdar’ın akademi dışından atanan bir rektör danışmanı olması her fırsatta her akademisyeni yayın sayısı, h-indexi ve atıf sayısıyla değerlendiren ve performans baskısı yaratan üniversite yönetimleri açısından bile şaşırtıcı. Bir diğer yandan geçtiğimiz günlerde Yozgatlıgil’in TÜBİTAK yönetim kurulu üyeliğine atanması da üniversitelerde “projeciliğin” artarak devam edeceğinin bir göstergesi.
BİR AYIN GÖSTERDİKLERİ
Rektörlüğe atandıktan sonra gönderdiği ilk mesajından tutalım da mezuniyet töreninde protesto edilmesine rağmen sürdürmeye çalıştığı konuşmada altını çizdiği “yeşil dönüşüm, dijital dönüşüm, sürdürülebilir sanayi, savunma sanayi, yeşil kampüs” gibi vurgular gelecek dönemki politikalara da ayna tutuyor. Yeşil dönüşüm ve dijital dönüşüm konuları Türkiye’nin Dünya Bankası’ndan çektiği kredinin içeriği de dahil olmak üzere çoğu yerde geçiyor. Bu akademi açısından çoğu kişinin bu konuda çalışmaya yönlendirilmesi olarak şekilleniyor. Oysa “dönüşüm” olarak bahsedilen çoğu politika sermayenin daha fazla kredi alabilmesinin, üretimini daha fazla arttırabilmesinin, vergi muafiyeti ve teşvik alabilmesinin bir yolu olarak karşımızda duruyor. Yani yine güzel laflarla göz boyarken asıl hedeflenen sermayenin daha fazla kar elde etmesi oluyor.
SAVUNMA SANAYİ VURGUSU
Aynı zamanda 11. Savunma Teknolojileri Kongresi (SAVTEK)’in herhangi bir duyuru olmadan ODTÜ’nün içerisinde gerçekleştirilmesi ve savunma sanayi şirketlerinin üniversite içerisine sokulması, bu yönde eğitimler verileceğinin duyurusunun yapılması üniversitenin salt bir eleman yetiştirme merkezi olarak değerlendirildiğinin ve savunma sanayiye yönlendirmenin artacağının da bir göstergesi.
Sonuç olarak karşımızda duran atanmış rektörler iktidarın güncel ekonomik programlarını uygulamak; bu doğrultuda üniversite-sanayi iş birliğini arttırmak, üniversitenin kapılarını Türkiye burjuvazisine olabildiğince açmak, “yükseköğretimde özel sektör odaklı dönüşüm” projesini gerçekleştirmek için atanmış bulunuyorlar. Yani üniversiteden geriye üniversiteyle ilgili hiçbir şey kalmamış oluyor.
İKTİDAR VE ATANMIŞ REKTÖRLER
Bugün akademisyenlerin yaşadığı performans baskısından ve güvencesiz iş koşullarından tutalım da personel servislerine, öğrenci topluluklarının etkinliklerine bütçe verilmemesinden tutalım da belirli alanlara yönlendirmeye kadar her şey bu politikaların bir parçası ve bundan bağımsız değerlendirilemez bir hale bürünmüş durumda. Bu sebeple atanmış rektörleri eleştirmek, karşısına kendi üniversite hayalimizi koymak için rektör atamalarını bütünlüklü değerlendirmek ve iktidarın “yeni uygulayıcılar”ı olduğunun farkında olmak gerekiyor. Bu yeni uygulayıcılara karşı nasıl mücadele edeceğimizin anahtarını geçmiş dönemlerden aldığımız birikim, aynı mezuniyet töreninde olduğu gibi, gösteriyor: “Ne iktidar ne rektör, ODTÜ bizimdir”
*ODTÜ Öğrencisi