26 Eylül 2024 05:31

Karadeniz'de rant, felaketi doğuruyor

Doğu Karadeniz’deki talanı kalem kalem anlatan Doç. Dr. Oğuz Kurdoğlu, “Karadeniz gibi dik ve sert bir topografyada yapılan talanlar daha hızlı felakete yol açar" dedi.

Fotoğraf: Trabzon Büyükşehir Belediyesi

Paylaş

Özlem Songül Abayoğlu

İklim değişikliği ile birlikte mevsimlerin iç içe geçtiğini, kuraklığı ya da aşırı yağışları daha sık görüyoruz. Özellikle Doğu Karadeniz bölgesi tüm bunlara daha sık rastladığımız bölgelerden biri. Bölgede aşırı yağışlarla birlikte sel, heyelan, taşkın ve bunlara bağlı can ve mal kayıpları yaşanıyor. Son yıllarda ormanlık alanların madene, nehirlerinin HES’e, yaylalarının imara açıldığı Doğu Karadeniz’deki doğa felaketlerini Doç. Dr. Oğuz Kurdoğlu ile konuştuk. Doğu Karadeniz’deki talanı kalem kalem anlatan Kurdoğlu, “Karadeniz gibi dik ve sert bir topografyada yapılan talanlar daha hızlı felakete yol açar. Bir faaliyeti yaparken onun ekolojik etkilerini düşünmek gerekir. Ekolojik talan uzun vadede ekonomik kazanç sağlamaz” dedi.

"ÇÖZÜMÜ SAHİL YOLUNU GENİŞLETMEKTE BULDULAR"

Karadeniz’de 1970’li yıllardan beri denize dolgu yapıldığını söyleyen Kurdoğlu, “Sahil yolunda deniz yükseldiği zaman bazı bölümlerde problem yaşanıyordu. Sonrasında sahil yolu yetmemeye başladı. Başka bir yönteme geçilmeliydi. Daha yukarılardan geçen bir yol planlaması yapıldı ama yapım maliyeti yüksekti. Çözümü sahildeki yeri genişletmekte buldular. Bu da deniz ve kara arasından ciddi bir bariyer oluşturdu. Sahilde yüzülebilecek plajlar da taşların altında kaldı. Denizde büyük dalgalar meydana geldiği zaman seller ve taşkınlarla yol hasar görüyor. Bununla birlikte dağlarda bir heyelan meydana geldiğinde hem Karadeniz sahil yolundaki ulaşım hem de insan sağlığı riske giriyor” diye anlattı.

"YAYLALARI İMARA AÇMA PROJESİ"

2008 yılında başlanan yeşil yol projesine de değinen Kurdoğlu, “Karadeniz’de Çarşamba ilçesinden Gürcistan’a kadar yaylaları birbirine bağlamak istedikleri bu proje son 10 yılda iyice hızlandı.  Toplamda 2 bin 600 kilometrelik yol. Ortalıkta net bir proje yok ama bir harita var. 20 kilometre 20 kilometre ihaleler verildi. Bir nevi doğa, inşaat şirketlerinin eline teslim edildi. Yetkililer ‘Turistlere bütün Karadeniz'in güzelliklerini göstereceğiz’ demişti ama yaylaları betona boğmak, habitat kaybına neden olmaktan ve yerli halkı mağdur etmekten başka bir işe yaramadı. Yeşil yol ne kadar turizm için yapılıyor denilse de yaylaları imara açma projesiydi” ifadelerini kullandı. Konuya ilişkin örnek veren Kurdoğlu, “Örneğin ortalama yüzde 70 eğimli 10 kilometrelik yolda 3 milyon ton kadar hafriyat çıkıyor. Bunların kamyonlarla taşınması ve depolanması gerekir. Bu da yaklaşık 100 bin kamyon seferi demek. Bunun maliyetini düşürmek için, şevler kazılarak, hafriyat malzemesi yamaçlardan aşağıya dökülüyor. Bu da tarifsiz bir tahribat oluşturuyor. Hem orman alanı yok oluyor hem dereler kirleniyor. Toprak akıyor ve herhangi bir yağışta heyelan riskini de besliyor” diye konuştu.

"HES’LER İÇİN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK SÖZ KONUSU BİLE DEĞİL"

Doğayı en çok tahrip eden bir diğer etken ise HES’ler. Artvin’de 38, Giresun’da 45, Gümüşhane’de 17, Ordu’da 16, Rize’de 18, Trabzon’da ise 54 adet HES bulunuyor. Üstelik bu sayılara yenileri de eklenecek. HES’lerin yol açtığı tahribatı, yapımında yeşil alanların ve nehirlerin yok edildiğini anlatan Kurdoğlu, “2000’li yıllardan itibaren, devletin de alım garantisi sağlamasıyla birlikte büyük bir HES furyası başladı. Bu HES’ler en temiz, en gür yan dereler üzerinde kuruldu ve kuruluyor. Dolayısıyla buraları tahrip ediyor. HES’ler için o kadar kötü uygulamalar yapılıyor ki ‘sürdürülebilirlik’ diye bir şey söz konusu olmuyor. HES’ler dere ekosistemi ve burada yaşayan canlıların yaşamını da zorlaştırıyor. Dünyada biyolojik çeşitliliğin yüzde 40’ı tatlı suda yaşar. Bunun da yüzde 70’ini HES gibi şeylerle yok ettik. Bazı vadilerde ardışık HES’ler yapılmaya başlandı. Su bir santrale giriyor, oradan çıkabilen su birkaç kilometre sonra başka bir santrale giriyor. Üstelik derelerde su oranı düştüğü zaman zararlı atıklar nedeniyle ciddi riskler ortaya çıkıyor. HES’ler bulundukları bölgede kuraklığa yol açmalarının yanı sıra birçok çevre sorununu da beraberinde getiriyor. Karadeniz’in bazı illeri sürekli yağış alsa da bazı illeri için kuraklık büyük risk. İnsanlar su ihtiyaçlarını gidermekte ya da bahçe sulama gibi işlerini halletmekte ciddi problemler yaşıyor. Bununla birlikte balıkların üremesi ve göç etmesi de engelleniyor” diyerek anlattı.  

"ORMANLARIN AZALMASI SELLERİN ARTMASI DEMEK"

Bir diğer problemin de ormansızlaştırma olduğunu söyleyen Kurdoğlu, “Türkiye’de 2017-2018 yıllarına kadar yılda 17 buçuk veya 18 milyon metreküp ağaç kesiliyordu. Çap ve boy artımı ise 47 buçuk milyon metreküp civarındaydı. Yani büyüyen orman oranının yarısı kesiliyordu ve devamlılık sağlanıyordu. İthal odun ve kereste ambargosunun gelmesiyle ahşap işleyen fabrikalarda ham madde sorunu oldu. Devlet de bunu Türkiye’deki ormanlardan karşılamaya karar verdi. Şimdi 35-36 milyon metreküp ağaç kesilir oldu. 47 milyon metreküplük yıllık artımın siz 36 milyon metreküplüğünü alırsanız Türkiye'de ormanlar çok ciddi şekilde azalmaya başlar. Ormanların azalmasıyla birlikte ülkede sel ve heyelanlarda ciddi bir artış ya da mevcut sel ve heyelanların etkisinde artış olur. Yoğun kesimlerin ne kadar zararlı olduğunu işte Murgul’da, Şavşat’ta, Ayancık’ta, Bozkurt’ta gördük. Bugün en küçük yağışlarda derelerin çamur aktığına şahit oluyoruz. Kar yağışı da eskisi kadar olmadığı için ülkemizde bu aynı zamanda yaz kuraklığını da önlemekte ormanların büyük görevi var. Karadeniz’deki dağların gitgide yok olması geri döndürülemez sonuçlara yol açacaktır” ifadelerini kullandı.

"YANAN ALANLAR AĞAÇLANDIRILIR AMA MADEN ALANLARI ASLA"

Türkiye’de yılda 10-15 bin hektarlık orman alanının yandığını ancak bu alanların ağaçlandırılmasının zorunlu olduğunu vurgulayan Kurdoğlu, “Ancak her yıl 30-40 bin hektar orman alanı ormancılık dışı alanlara tahsis ediliyor. Bunlar madenler, HES’ler, santraller gibi. Ormancılık dışı alanlara tahsis edilen orman arazilerinin tekrar orman olma ihtimali yok. Örneğin orman alanı maden faaliyeti için kullanılırsa orası yeniden ağaçlandırılamaz. Ağaçlandırılsa da orman olmaz. Biz ormanlık alanların yanmasını elbette istemiyoruz ancak yangın bile ormanlara madenden daha az zarar veren bir olay. Son yıllarda maden ruhsatları gitgide katlanıyor. Mesele Ordu’nun yüzde 74’ü, Artvin’in yüzde 71’i, Giresun’un yüzde 85’i, madene ruhsatlanmış. Bu ruhsatların kimi ihale, kimi arama, kimi işletme ruhsat alanı. Bu devasa bir büyüklük. Bu kadar büyük alanda madencilik yapılması ülkemizde sağlıklı içecek bir su ya da üretebilecek bir toprak kalmadığı anlamına gelir. Türkiye’de yapılan sömürge madencilik ülkeyi zengin etmez, uzun vadede kötü bir yatırımdır. Hem ormanlar, hem insan sağlığı hem de tüm doğa için geri döndürülemez zararlara yol açar. ÇED raporlarının bu geri döndürülemez zararlara ilişkin uyarılarda bulunması gerekir ancak Türkiye’de hafif ve bilimsel temellerden uzak yapılır hale geldi. Türkiye’de ÇED yönetmeliği 1993 yılında çıktı. O günden 2023 sonuna kadar yaklaşık 86 bin çevresel etki değerlendirme (ÇED) başvurusu yapılmış. Bu başvuruların sadece 77 tanesine ÇED olumsuz kararı verildi. Verilen ÇED olumlu raporlarının yüzde 50’si ise maden ve petrol arama projelerine verildi” şeklinde konuştu.

"ÖNCE EKOLOJİ DÜŞÜNÜLMELİDİR"

Çevreyi tahrip eden tüm bu uygulamaların insanların sosyal ve kültürel durumuna da zarar verdiğinin altını çizen Kurdoğlu, “Ekolojik olmayan hiçbir yatırım ekonomik de değildir. Bir uygulamanın iklim değişikliğini de dikkate alarak uygulanması gerekiyor. Türkiye iklim değişikliğinden ciddi şekilde etkilenmeye başladı. Artık ya çok daha kurak dönem ya da şiddetli yağışlar nedeniyle sel ve taşkınlarla karşılaşacağız. Karadeniz’de hortumlar normalleşti. Karadeniz gibi bu kadar sarp ve dik bir topografyada madencilik önce atık barajlar sorunu ile kendini gösterir. Bu atık barajlar nihayetinde yıkılıyor ve patlıyor. İçindeki zehrin de tüm bölgeye yayılması anlamına geliyor. Keza HES’lerde, madenlerle, Karadeniz sahil yolu ya da yeşil yol projesi gibi projelerle doğayı tahrip edip, bu kadar dik alanları betona gömdüğünüz zaman aşırı yağışlar sel, heyelan ve çeşitli doğa felaketlerine neden olur. Herhangi bir faaliyette önce ekoloji düşünülmelidir. Ancak Karadeniz gibi topografyası olan bölgeler için bu daha da önemlidir. Çünkü olumsuz etkisini hemen gösterir” dedi.

ÖNCEKİ HABER

Bir işçi neden Kanatçikov okumalı? | ‘Merak etme, harekete geçeceklerdir göreceksin!’

SONRAKİ HABER

Şair Mustafa Köz: Kayıpların özgürlük düşlerine armağan bırakmak istedim

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa