NİCE ATEŞTEN GEÇİLDİ...
Binlerce yıl geçti. İnsanlık nice savaşlar, kırımlar, zaferler, devrimler, kurulan, yıkılan krallıklar, iktidarlar gördü. Bazen bahar gibi rengarenk yandı Newroz ateşi bu yıllar boyunca, bazen kanla söndürülmek istendi. Ateş Newroz için yakılıyorsa yasak edildi, ölüme meydan okumak oldu bazen Newroz ateşi için kibrit çakmak bu topraklarda. Yüzlerce kişi ‘yasal mermilerle’ öldürüldü o ateşi yakarken. Büyük zulümler edildi Newroz ateşi küllensin diye ama olmadı işte, başarılamadı. Tarihe not düşülecek neler yaşanmadı Newroz’a dair. Kawa’nın binlerce yıl önce yaktığı ateşten bu yana nice direniş ve zulmün yazıldığı Kürdün tarihine en görkemli harflerle yazılacak günlerden biri de kuşkusuz 2013 Newrozu.
Hak ettiği üzere ‘tarihi’ olarak nitelenen bu görkemli kutlama ve son silahlı Kürt isyanının önderi Abdullah Öcalan’ın yaptığı çağrı üzerine çok şey söylendi. Daha da söylenecek. Öyleki bu gün ve çağrı; 35 yıldır süren bir silahlı ayaklanma dönemini, nice ocağa tarifi imkansız acılar düşürmüş bir dönemi, artık başka araçlarla sürdürmek üzere kapatıyordu. Nice acıya, zulme, direngenliğe, kahramanlık ve boyun eğmezliğe tanıklık etmiş Diyarbakır’da sarı, yeşil, kırmızı kıyafetleri, bayraklarıyla bir araya gelen halk denizinin görülmeye değer coşkusu çok şey anlattı o günün tanıklarına.
MİLYONLARIN YENİ DÖNEME SELAMI
Abdullah Öcalan’la görüşmelerin yeniden başladığı günlerde Paris’te 3 Kürt kadın siyasetçinin cenaze töreninde bir araya gelen yüzbinler, bu kez sayılarını katbekat arttırmış olarak geldiler. Son 30 yılda alabildiğine politikleşmiş, hem kendi gücünün hem de devletin meşrebinin farkında olarak ve muazzam bir güvenle Öcalan’ın mesajını dinlediler. Bazen nefeslerini tutarak, bazen coşkun zılgıt ve sloganlarla karşıladıkları mesajın geleceklerine dair bir söz söylediğini bilerek; gözyaşı, coşkunluk, mutluluk, merak içinde dinlediler. Mesajın sonunda dakikalarca ‘Öcalan’ diye tempo tutarak ‘arkandayız’ diyen bu görkemli kalabalığı oluşturanlar, oğullarını, kızlarını eşleri, kardeşleri, anne ve babalarını bu savaşta yitirenler, topraklarından sürülenlerdi. Bu muazzam kitlenin duygusuna tanıklık edenlerin gördüğü ise bunca zulme rağmen kardeşlikten, barıştan ama mutlaka onurlu, eşit bir yaşamdan ve onun mücadelesinden vazgeçmemiş, vazgeçmeyecek bir halkın yeni bir dönemi ve onu ilan edeni selamlamasıydı.
KÜRDE KENDİ KARARINI VERMEYİ BİLE ÇOK GÖRMEK!
Bakmayın günlerdir süren tartışmalara bir koro halinde katılıp; ‘Bunca bedel bunun için mi ödendi yani, Kürtler Öcalan’ın mesajından memnun değil’ diyene. Günlerce gezindiğimiz Diyarbakır sokaklarında gördüğümüz; artık kimsenin çatışmada ölmeyebileceği bir dönemin başlangıcından, devletin kendileriyle masaya oturmasından, bunu sağlayan mücadeleden gururlu bir halktır. Müzakereyi sağlayanın kendi direnişi olduğunun farkında, yeni dönemi tarif eden mesajı muhakeme eden, ‘görüşmeleri başlatan hükümet’ olsa bile AKP’ye değil, kendisine, siyasetçilerine, önderlerine güvenen, eşitlik ve barışın ancak mücadeleyle geleceğinden şüphesi olmayan bir halk. Budur günlerce konuştuğumuz sokaktaki Kürtten, siyasetçisinden aldığımız mesaj.
Ne denir ki bunca yıl savaşan, ölen, hapis yatan Kürdü, kendi müzakeresini yapmaya bile muktedir görmeyip, ‘yanılıyorlar’ diyen çok bilmişe. Halk direnişlerini, halkların savaşını, müzakeresini, her aşamasını ‘emperyalizmin oyunu’ diye niteleyene, ‘Kürtler cemaatle, AKP’yle, Amerikayla kolkola’ şeklindeki ulusalcı bayağı ezberle süreci özetleyene bakmayın. Bunca ateş çemberinden geçmeyi başarmış, devletin tankına topuna diz çökmemiş bir halkı ‘şirazeleri kaydı, bunlar bilmez, alet oluyorlar’ diye küçümseyene, bir kez olsun halka inanmamış olana bakmayın. Hem nasıl sonuçlanacak olursa olsun Kürdün kendi tarihini kendisinin yazmaya hakkı yok mudur? Bakmayın Kürde bunu hak görmeyene. Kürtler geldikleri aşamanın farkında. Adım atıyor ve devleti adım atmaya zorluyor. Her türlü sonuca hazır olarak ve artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını bilerek. Kürdü biraz olsun izleyen, elini vicdanına koyanın gördüğü budur.
KAWA ’YI DA TANIR KÜRTLER, PROMETHEUS’U DA
Kawa’nın sarı, yeşil, kırmızı renkli demirci önlüğünü isyanın bayrağı, ocağındaki ateşi özgürlük meşalesi yapanlar; özgürlüğün bayramı olarak kutladıkları bu son Newrozun ardından emin adımlarla yürüyor. Kendilerinde, örgütleri ve önderlerinden şüpheleri yok, iyi tanıdıkları devletin bozgunculuğundan kaygılılar sadece. Ama tarihin nasıl yazıldığını, barışın düşmanla yapılacağını biliyorlar. Her şeye hazırlar, dostlarını da tanıyorlar düşmanlarını da. Hem bir başka ateş hikayesini; tanrıların düzenine kafa tutup, Ateş Tanrısı Hephahistos’un ocağından bir kıvılcım çalarak insanlara armağan ettiği için zincire vurulan Prometheus’un kendisini kurtaran Herakles’e “Zeus tahtından düşmedikçe benim işkencelerimin sonu yoktur” dediğini de biliyor Kürtler. Ve onlar ki; çağın Dehaq’larını ve onun omzunda beslenen yılanları tanıyarak yürüyorlar; öğrenerek, öğreterek.
Evrensel'i Takip Et