Ressam Fewzî Bilge: Çizdiğim portreler toplumun yüzü
Ressam Fewzî Bilge: Çizdiğim aslında bizim yüzümüz. Yani bir kadın ya da bir erkek yüzü gibi gözükse de aslında o toplumun bir yüzü.
Fewzî Bilge | Fotoğraf: Şerif Karataş/Evrensel
Şerif KARATAŞ
İstanbul
Ressam Fewzî Bilge, uzun yıllar sonra İstanbul’da atölye açtı. Cihangir’de bakurArt adıyla açtığı atölyesinde Bilge ile sohbet ettik. Portre resimleriyle dikkat çeken Bilge, “Çizdiğim aslında bizim yüzümüz. Yani bir kadın ya da bir erkek yüzü gibi gözükse de aslında o toplumun bir yüzü” diyor.
Batman’da başlayan ve şimdilerde İstanbul’da bakurArt’a uzanan bir atölye çalışma süreciniz var. Atölye çalışmalarınızdan söz eder misiniz?
Açtığım bakurArt benim ilk özel atölyem. Daha önce çalışma yaptığım ilk atölye de olmak üzere tüm atölyelerim bir kurumun şemsiyesi altındaydı. Her ne kadar kendi programlarımı yürütsem de kurumlar çok müdahale etmiyordu. İstanbul, Cihangir’de ilk defa atölyemi kurdum. İki ayı geçti.
Yıllar sonra İstanbul’da neden atölye açma ihtiyacı duydunuz?
Daha önce de İstanbul'da bulunmuştum. Uzun yıllar burada kaldım. Her ülkenin kültür ve sanat merkezleri olur biliyorsunuz. Türkiye'nin de bu merkezi İstanbul'dur bildiğim kadarıyla. Bu sadece resim için değil, bütün sanat disiplinleri için de geçerli. İstanbul’u hem Kürtler bakımından yoğunluklu olması hem sanat merkezi olması açısından tercih ettim.
Atölye çalışmalarına dair programınız belli mi?
Şu an kafamda bir proje yok. Ruhumun derinliklerinde formlaşan şeyleri tuvale yansıtıyorum. Tarihsel bir motif olabilir, ya da başka bir şey olabilir. Bundan sonra da öyle olacak herhalde…
‘KÜLTÜREL ZENGİNLİK İÇİN OTANTİĞİ TERCİH EDİYORUM’
Resim çalışmalarınızda portre çalışmalarınız öne çıkıyor. Bu çalışmalarda klasik Kürt edebiyatı, efsaneler ve mitolojilerden yola çıkarak yaptığınız portreler de söz konusu. Portre resim çizmek sizin için ne ifade eder?
Çizdiğim aslında bizim yüzümüz. Yani bir kadın ya da bir erkek yüzü gibi gözükse de aslında o toplumun bir yüzü. Ona yüklediğim duygular, hüzün, problemler… Benim gözümle onu görebilme halim. Öyle bir misyon yüklüyorum, o toplumsal olaylar, tarihsel olaylar, bendeki yansımasını, güzellikleri bir biçimde toparlayıp o bir portreye dönüştürüyorum. Benim portreler de çoğunlukla otantik. Çok nadir modern ya da şehirli portreler oluyor. Otantiği tercih etmemin nedeni de o kültürel zenginliği yükleyebilmek için yapıyorum. Modern de olsa, görünüş itibarıyla otantik.
‘KORKU ÜZERİNDEN ASİMİLASYON YAPILMAK İSTENİYOR’
Bölgede yaşayan bir ressam olarak, Kürt sorununun çözümsüzlüğünden kaynaklı yaşanan sorunlar ortadayken, bir yandan konser yasaklamaya kadar varan kültürel ve sanatsal faaliyetlerin engellenmesine dair neler söylersiniz?
Böyle bir çağda buna benzer önlemler çok kötü, çok korkunç. Bu kabul edilebilir bir şey değil. Ama dikkat çekmek istediğim şu vahim durumu belirtmek istiyorum: Kürtçe konuşuyorlar diye insanların öldürülmesini çok derin bir asimilasyonun parçası olarak görmek gerekiyor. Öyle rastgele yapılan olay değil çünkü biliyoruz, mesela o Hizbullah katliamları döneminde, sıradan insanlar öldürülürdü, herkes kendinden korkmaya başlardı. Şimdi böyle bir olayda sadece ‘Kürtçe konuştu’ diye öldürülüyorsa sokakta anneler babalar çok korkar ve çocuklarını tedbirler konuşmamaları için. Bence asimilasyonun en doruk noktasıdır bu. Mesela dili yasaklarsın, edebiyatını yasaklarsın, sanatını yasaklarsın, olmaması gerektiğini anlayabilirsin ama sıradan insanlar Kürtçe konuşmasıyla öldürülüyorsa onlar, o artık doruktur. Çok müthiş bir korku yaratır. Kimse söylemez ama kendimizi o anne babaların yerine koyduğum zaman çocukları mesela metropole gelip okuyacaksa onları tembihlerler ‘Sokakta sakın Kürtçe konuşma’ diye. Bu doruk noktasıdır, ötesi olur mu bilmiyorum.
‘GELECEKLE BAĞ KOPARTILMAYA ÇALIŞILIYOR’
Yasaklamalara karşın sanat disiplinlerinde Kürtçe ve Kürtlere dair çalışmalar da sürüyor. Bu bağlamda neler söylersiniz?
Kürtçe, edebiyat anlamında çok iyi bir noktada. Bayağı da yoğunlaşmış. Öyküden, şiire, romana kadar daha önceleri parmak sayısını geçmezdi, şimdi yüzlerce çalışma var. Benzer çalışmalar müzik için de söylenebilir. Belediyelere kayyım atanmasına kadar tiyatro çalışmaları bakımından iyi idi. Ama dediğim gibi, şu anki nesil üzerinden bir korku yaratılmak isteniyor. Bunun gelecekle bağını koparmaya yönelik. Şimdi yapılan ve iyi olan çalışmalar, gelecek nesillere ulaşmayacaksa, bir manası da olmuyor. Onun için dili önemsemek gerekiyor. Dilin yaşaması gerekiyor. Yoksa yapacağımız çalışmaları gelecekte Kürt çocukları okuyamaz, dinlediği müziği de anlayamaz. Bir yanda ortaya çıkan önemli çalışmalar var, diğer yandan çok hızlı bir asimile olma durumu var. Bu iki tezat durum var…
BÖLGEDE BELEDİYELER SANATSAL ÇALIŞMALAR İÇİN ÖNEMLİ
Bölgede belediyelere atanan kayyımların kültürel ve sanatsal çalışmalara ve halka yansımasına dair gözleminiz nedir?
Resim çok bireysel bir sanat disiplini, kolektif değil, o nedenle resim üzerinden bir gözlemimin olması zor. Ama tiyatro yapan arkadaşlarımız var. Bütün belediyelerde çalışma olanağına sahip oluyorlardı. Hem oyunlarını çalışma hem de oradaki sahnelerde seyirci ile buluşturma açısından olumlu bir durumdu. Kayyımlarla birlikte bu yok oldu. Bu durum, sinema açısından da böyle oldu. Yine resim sergileri vs. açısından da benzer bir durum oluştu. Resimlerin sergileneceği imkan gitti. Ülkede sanatsal ve kültürel faaliyetlerin yürütülebileceği kurumlar belediyelerdir. İstanbul gibi farklı imkanlar ve olanaklar pek yok.
‘DİLOP TÜRKİYE İLE OLAN BAĞIM’
Evrensel okurları sizi iki aylık Kürtçe-Türkçe dergi Dilop’a yaptığınız resimli yazılarınızdan biliyor. Buna dair neler söylemek istersiniz?
Ben Türkçe yazmıyorum, yazmamaya da çalışıyorum. Bazen arkadaşlar çeviriyorlar, bazen de öyle olduğu gibi veriyorlar. Daha önce de Tîroj dergisinde resimli yazılar yapıyordum. Şimdi de Dilop’la sürdürüyorum. Bu da Türkiye ile olan bağım aslında. Çoğunlukla bölgede yaşadım. Yani Dilop, bir dayanışma bir bağ benim için, bir ilişki. Hiçbir zaman ‘yazmayayım’ demedim ya da bir arkadaş önerince ‘işim var’ demedim. Ne yapıp edip, dört satır da olsa gönderdim. Türkiye ile Kürtler arasında bir bağ olarak gördüm hep.