Özak Tekstil işçilerinin mücadele ruhu devam ediyor
Tuzla'da taşeron evlerinden birindeyiz, evdeki 10 işçiden biri de Özak direnişçisi Mahmut. Özak’taki direniş sürecinden edindiği deneyimleri ve tersanede yaşadıklarını anlatıyor.
Fotoğraf: Evrensel
Eren YÜCEBOY
İstanbul
Sonbaharın gelmesi, soğukların iyiden iyiye kendini hissettirmeye başlaması ile birlikte Tuzla’nın bekar evlerindeki yaşam koşulları da zorlaşmaya başladı. Küçük bir odada fazla sayıda kişi ile birlikte kalmak geceleri sıcaktan uyutmazken, sabaha karşı başlayan ayaz da hastalıklara davetiye çıkarıyor.
Bekar evlerinden birindeyiz...
Aynı taşerona bağlı çalışan on temizlikçinin birlikte kaldığı bu ev aslında tek göz bir dükkan. Camekandan soğuk gelmesin diye cam kenarlarına strafor dizilmiş, dükkana sığacak kadar da ranza yerleştirilmiş. Dolap yok, çekmece yok. İşçilerin şahsi eşyaları yataklarının üzerinde serili...
İşçilerden birisi Özak direnişçisi, 24 yaşındaki Mahmut. Mahmut ile hayatını, Özak’taki direniş sürecinden edindiği deneyimleri ve bu deneyimlerin bugünkü tersane koşullarına olan yansımasını konuşmak üzere bir aradayız.
Henüz 7 yaşında işçilik hayatının başladığını ve o günden bugüne de kesintisiz bir şekilde devam ettiğini aktarıyor Mahmut: “Amcamın yanında başladım ilk önce. Amcam terziydi. Çırak olarak başladım yanında, kaldım sonra. Sokakta çocuklar top oynarlarken ben onları izlerdim, özenirdim onlara. Ama ben çalışmak zorundaydım. Zamanla terzilik yetmedi tek başına. Kışın terzide çalıştıysam; yazın da tarlaya, pamuğa gittim.”
Lise ikiye kadar eğitimine devam etmiş, kalan iki yılını da açıktan tamamlamış Mahmut. Askere gidip geldikten sonra Özak’ta çalışmaya başlamış ve iki yıl sonra da direniş sürecinin bir parçası olmuş. Özak’ta direniş koşullarının ortaya çıkmasını işçilerin birbirine güvenmek zorunda kalmasına ve kaybedecek bir şeyi olmamasına bağlıyor Mahmut: “Özak’ta da işçiler direnişten önce birbirine çok güvenmezdi. Bir direniş olacağı, seksen gün süreceği kimsenin aklına gelmezdi. Ama koşullar iyice kötüleşmeye başlayınca kaybedecek bir şey olmadığını anladık. Birbirimize güvenmekten başka bir şansımız olmadığını anladık.”
Tuzla tersanelerinde çalışan işçilerin de kaybedecek bir şeyleri olmadığını ama yine de birbirine güvenmek ve ortak mücadele etmek konusunda zorlukları olduğunu belirtiyor: “Koşullar burada da kötü. Fazla mesaiye kalmasan, pazarları çalışmasan aldığın geçinmene yetmiyor. Ama burası koca bir tersane. Tek bir fabrika gibi değil. Her firma ayrı bir fabrika gibi. O yüzden birleşmesi zor. Bir de hemşehricilik çok burada. İşçilerin birleşmesinin önüne geçiyor. Urfalı Samsunluya güvenmiyor, Samsunlu Urfalıya güvenmiyor. Halbuki hepimiz işçiyiz. Birbirimize güvenmemiz lazım.”
Bir fabrikaya göre tersanelerde daha fazla haksızlığın, zor çalışma koşulunun olduğunu söylüyor Mahmut: “Normalde temizlikçinin işi bellidir. Temizlikçiden yağı temizlemesini de beklersen o zaman fazla para vermen gerekir. Ama firma sahipleri vermiyor. Senden aynı paraya daha kirli işi yapmanı bekliyor.”
İstanbul’da yaşamanınsa maliyetli ve zor olduğunu belirtiyor: “Normalde gezmeyi seven bir insanım. İstanbul’da da gezecek yer çok. İsterim bir gün oraya gideyim, bir gün buraya gideyim... Ama hayat buna müsaade etmiyor. Pazarları bile çalışıyorsun. Çalışmasan bile buradan kapının önüne, Tuzla sahile gitsen gelsen; sırf git gel yol parası 40 lira veriyorsun. Dışarıda bir kahvaltı yapsan bile 200 lira veriyorsun.”