Metal Fırtına’nın öncülerinden Ahmet: Yeni fırtınalar genç işçilerin eseri olacak
Metal Fırtına’nın öncü fabrikası Renault’nun, dönemin öncü işçilerinden Ahmet Akkaş’la konuşuyoruz. Ağır çalışma koşulları, Türk Metal baskısı ve düşük ücret… Yeter demişler, komitelerini kurmuşlar.
Fotoğraf: Fatih Polat
Fatih Polat
2015 yılında Bursa merkezli metal işçilerinin eylemleriyle başlayan ve pek çok sanayi kentine yayılarak ‘Metal Fırtına’ olarak anılan eylemler, yakın dönemin işçi hareketi tarihinde derslerle dolu bir yer tutuyor.
OYAK Renault işçileri; BOSCH sözleşmesinin ardından, düşük ücret, ağır çalışma koşulları ve sendikal bürokrasiye isyan ederek iş yerini işgal etti. Direniş, kısa sürede pek çok kentteki otomotiv ve yan sanayi fabrikalarına yayıldı. Renault, TOFAŞ, Ford Otosan, Türk Traktör, Coşkunöz, Mako, Ototrim, ORS Rulman’da binlerce işçi şalter indirirken, Türk Metal’den kitlesel istifalar yaşandı.
“1- İşçilerin sendika seçme özgürlüğü tanınacak, Türk Metal’in tabelası fabrikalardan sökülecek. 2- Eylemler nedeniyle hiçbir işçi işten atılmayacak. 3- Ücretlerde iyileştirme yapılacak”. Bu üç talep, metal işçilerinin ortak talepleriydi. Kazanımların ve ardından tasfiyelerin yaşandığı ‘Metal Fırtına’, işçilerin etkin olduğu örgütlenmelerin sürekli kılınmasının, kazanımları korumak için hayati önemde olduğunu bir kez daha gösterdi.
‘Her İnsan Bir Hikaye’nin bu bölümünde, ‘Metal Fırtına’nın ilk kıvılcımının çakıldığı Bursa’daki Renault fabrikasının öncü işçilerinden Ahmet Akkaş’ı dinliyoruz.
Onu, şu anda telefon tamiri, ikinci el telefon alım ve satım işi yaptığı Bursa’daki dükkanında buluyoruz. Bu sohbet için mesai saatinin bitmesini beklememiz gerekiyor.
1981’de, Konya’nın Ereğli ilçesinde doğmuş. “Babam esnaf, annem ev hanımıydı. Bursa’ya 1993’te göç ettik. Babam daha büyük bir şehirde şansını denemek istedi. O buraya gelince biz de geldik. Ortaokuldan sonra hem çalışıp hem okudum. Meslek lisesinde torna tesviye bölümünü bitirdim. Sonra maddi imkanlar yerinde olmadığı için çalışma yolunu seçtim” diyor. Renault’da çalışmaya askerden sonra başlamış. “2015 yılına kadar, yani ‘Metal Fırtına’ya kadar oradaydım. 15 yıla yakın çalıştım Renault’da.”
Pozisyonunuz neydi Renault’da?
Sürekli bantta montaj operatörü olarak çalıştım.
Çalışma koşulları nasıldı?
Yorucu, inanılmaz bir sömürü düzeni. İshal olup, ‘Benim tuvalete gitmem lazım’ dediğinizde, karşınızda ‘Çocuk değilsin bez bağla’ diyen tipler var.
2015 yılındaki ‘Metal Fırtına’ denilen süreci, kalbinde yaşadınız. Renault’daki mücadeleniz nasıl başladı?
Sürecin başlangıcı BOSCH’taki sözleşme ile oldu. Herkes yüzde 6’lar gibi zam alırken, BOSCH yüzde 30’larda zam aldı. Biz de çay molasında ya da yemekte bunu konuşuyorduk. Aynı sendikadayız, aynı sektördeyiz, neden böyle oldu? Eğer bu zam alınıyorsa bütün metal emekçilerinin alması lazım diye konuştuk. Ve bu zammı almak için acaba sendikayı terk mi etmek lazım, diye tartışıyorduk. Sosyal medyayı o dönem çok iyi kullanmıştık. Renault’daki işçiler, kendilerinin çok kötü durumda olduğunu, TOFAŞ’takilerin durumunun daha iyi olduğunu düşünüyordu. TOFAŞ’takiler de Renault’dakilerin daha iyi olduğunu düşünüyordu. Ama sosyal medyada her fabrikadaki işçiler kendi durumunu yazınca, sorunların aslında ortak olduğu görüldü.
Nasıl örgütlendiniz?
Dışarıdan fikir alabileceğimiz abilerimiz oldu. Komiteler kurulduktan sonra herkes bu süreci daha önce yaşamış, deneyimi olan insanlardan fikirler aldı. Komiteler kurulunca yedekleri yapıldı. Bir komite kurmuşuz, 50 kişiyiz. Hepimiz atılabiliriz, o 50’nin yedeğini yaptık. Onların da yedeğini yaptık. Aslında kazanma yolunda çok ilerledik. Ama her şey bir yere kadarmış. Bu ülkede bir şey kazanmak çok zor.
BİZİM ÜLKEMİZDE SENDİKACI "BEY"
Ama imkansız olduğunu da düşünmüyorsunuz değil mi?
Asla düşünmüyorum. Ama o dönem ne kadar iyi şeyler yaptıysak, hatalarımızı da unutmamalıyız. Mesela o dönem, polisler bize, “Dışarıdan bir takım illegal insanlar gelecek. Sakın bunlarla konuşmayın” dediklerinde, dayanışmaya gelenlerle aramıza duvar ördük. Buraya gelip bize yardımcı olmak isteyen insanlara, ‘Gelmeyin’ dedik. Hatalar burada başladı. En baştan kazanacağımıza çok emindik. Ne istiyoruz ki, biz bu sendikadan memnun değiliz (Türk-Metal’i kastediyor), başka bir sendikaya geçmek istiyoruz. Bu da yasalarla verilmiş bir hak. Tercih hakkı asla işçiye bırakılmıyor. Bu yüzden de yeni sendikaların doğmadığını düşünüyorum. Ben Fransa’da üç ay Renault’da çalıştım, aynı fabrikada dört sendika örgütlüydü. Ama bizim ülkemizde sendikacı ‘bey’ yani. Adama soru sorarsam acaba sonucu ne olacak diye düşünürsünüz. Bu sizin aklınızın gerisine yazılmıştır. Sendikalar işçilerin yönetiminde olmadığı müddetçe, sendikacıların mücadelelerinden şüpheliyim.
"BİZE SALDIRANLARDAN İKİSİ LİSE ARKADAŞIMDI"
Bir protokol imzalandı. İşçi dokuz gün üretimi durdurmaya nasıl ikna oldu?
Sürecin en başında sendikacıları üretime sokmamaya başladık. Onlar girdiğinde ıslıklamalar oluyordu. Gürültü yaparak, onları istemediğimizi belli ettik. Sonra fabrika yönetimi temsilcilerle toplantı yaptı. Orada durum anlatıldı. Ücretlerin yetersiz olduğu, çalışma şartlarının kötü olduğu. Onlar da gerekli çalışmayı yapmak istediklerini ama yapamadıklarını söylediler. Klasik, ‘Fransa müsaade etmiyor’ gibi gerekçeler. Daha sonra kent meydanında taleplerimizi kamuoyu ile paylaşmak adına bir basın açıklaması yapıldı. Ardından Türk Metal Sendikasından istifa kararı alındı. İstifa ettikten sonra da konuştuğumuz hemen başka bir sendikaya geçmek değildi. Bir sendika kurulabilir mi? Tartışmalar bunun üzerineydi. Metal sektöründe üç sendika var. Biri belki diğerine göre kötünün iyisi ama, o dönem işçinin istediği mücadele için hepsi çok zayıftı. Yeni bir sendika doğmalı dedik. İstifalar esnasında Türk Metal sendikasının bir saldırısına uğradık. Üzülerek söylüyorum, orada bize saldıran işçilerden ikisi lise arkadaşımdı. Yani işçi işçiyi kırdı. Biz neden oradayız, hakkımızı arıyoruz. Aradığımız hak aslında bütün işçilerin hakkı. Bu kamçıladı işçiyi. Sadece o gün 2 bin istifa oldu.
"ATILAN İŞÇİLERİN GERİ ALINMASI RENAULT TARİHİNDE BİR İLKTİ"
O gün iki arkadaşımızın kartı okunmadı. İçeri girmedik biz de. Süreç orada başlamış oldu. Renault tarihinde ilk defa kartı okunmayan birinin kartı tekrar okundu, açıldı ve içeri alındı. Bu Renault tarihinde bir ilkti. Bu ilk kazanımdı.
Eyleme geçmeye nasıl karar verdiniz?
Taleplerimiz kabul görmezse o gün gece vardiyasında üretimi durduracağımızı dile getirmiştik. Talepler karşılık görmedi, üretim durduruldu ve eylem başladı. Yönetim ilk başta çabuk dağılacağımızı düşünerek bize şefkatle yaklaştı. İlk bir hafta kumanyalar verdi bize. İşçilerde, ‘Bak bunlar da bizi seviyor’ kanaati oluşturuldu, sonra görüşmeler başladı. Bizi sürekli oyaladılar. Onlar da akıllıymış, okumuş adamlar. (Gülüyor.) Bizi sanki taleplerimizi kabul edecekmiş gibi bir yere kadar yükseltip, sonra bıraktılar.
"17 GÜN FABRİKAYI DURDURDUK"
Protokol imzalandı ve işçiler alkışlarla fabrikaya girdi…
Girdi. Eylem bitti, kazanımlarımız oldu belli düzeyde. En önemlisi 17 gün fabrikayı durdurduk ve hiçbir işçinin atılmayacağının teminatını aldık. Kendi temsilcilerimizi seçtireceğimizi kabul ettirdik. Fabrikaya döndük ve sonra artık bir örgütlenme olması gerektiği yönünde kanaatler oluşmaya başladı. Benim bakış açım şöyleydi: Sessiz yürüyelim. Son 15 gün bir sendika kurabiliyorsak kuralım, kuramıyorsak bir sendika seçelim. Yani bize karşı hamle yapılmasına fırsat vermeyelim. Ama diğer iki ekip Birleşik Metal İş’te örgütlenmeye karar verdi. C ekibi olarak biz de, diğer iki ekip geçtiyse biz de geçmek zorundayız diye Birleşik Metal’de örgütlendik. Birleşik Metal’de örgütlenmemizin ilk dönemleri gayet iyi geçti. Sendikadan Gökhan Ağabey (Gökhan Aydın) bizim yanımızdaydı. Sonra bir şekilde bizim komitelerimizi dağıtmak ve kendi komitelerini kurmak istediler. Biz buna karşı çıktık. Çünkü işçi bu noktaya kendi komiteleriyle geldi. Daha sonra bizim komitelerimizi lağvedip kendileri komiteler kurdular. Hep hatalı kararlar aldılar. Asgari ücret zammı gelmişti, Birleşik Metal, Renault’yu yürütme kararı aldı. Ben de, “Tabii ki Renault olarak yürüyelim ama sizin örgütlü olduğunuz hangi fabrika yürüyor?” dedim. Hiçbiri yürümüyordu. “Bizi bir eylem sürecinin içine sokacaksınız ve bu kaybedilecek” dedim. Birleşik Metal’e çok inanmış arkadaşlarımız vardı, onlardan itirazlar geldi. Bu eylem oldu, yürüyüşler başladı. Biz gece vardiyasındaydık. Dediler, A ve B ekibi yemekhaneyi kapatmış. Ben ‘eyvah’ dedim. Biz, bizim ekibimiz olarak toplandık. Bir eylem başlamış, bizim haberimiz yok. Eğer yaparsak atılacağız, yapmazsak da eylem kaybedilecek. Birleşik Metal diyecek ki, ‘C ekibi eylem yapmadığı için eylem kırıldı’. Mecburen dedim, biz de destek olacağız. Biz de katıldık. O gün işten çıkarmalar başladı. İşçi tekrar Renault’nun önüne geldi. Yolu kapattık. İşçi direnişe hazırdı. Ama ne yazık ki ne Birleşik Metal’in ne genel başkanı, ne başkan yardımcısı, ne genel sekreteri, ne de şube başkanı oradaydı. Ve işçi o eylemde kırıldı.
Sizin işten atılmanız ne zaman oldu?
O eylemlerde oldu. Dışarıda açıklamayı yaptım. Sonra üretimi durdurmak için içeri girdik. Fabrikanın dışına çıktığımızda hepimize, işimizin feshedildiği belirtilen SMS’ler geldi. 700’ün üzerinde işçi atıldı galiba. Bizler işten atıldık. Daha sonra Birleşik Metal’i ziyaret ettik. Fabrika önünde eylemimize devam etmek istediğimizi söyledik. Sonuç itibarıyla bir sendika seçtik ve bu sebepten atılıyoruz yani. Bizim yanımızda hiçbir şekilde durmadılar. Biz bu süreçte, 10 arkadaş fabrika önündeki eylemimize devam ettik. Polisler geldi, bizi sürdü. Biz bir daha geldik. Kelepçeleyip bir yere kadar götürdüler, biz geri döndük. (Gülüyor) 15 gün direndik. Birleşik Metal’den bu süreçte hiçbir destek görmedik.
"İŞÇİLER ÖRGÜTLENMEKTEN KORKMAMALI"
Şu anda fabrikalarda çalışmaya devam eden işçilere önerileriniz var mı?Örgütlenmekten korkmamalılar. Çaya bile oturduklarında gündem konuşsalar aslında örgütlenecekler. Hayatın zorluklarından bahsetseler, aldıkları ücretlerden bahsetseler. En büyük örgütlenmeler, çay bölgesindeki beş dakikalık vakitte, birbirlerine, çocuğuna alamadığı çikolatadan bahsederken başlıyor. Burada Birleşik Metal’e karşı da eleştirilerim var. Yazın hocam. Birleşik Metal bu süreci kaybetmeyebilirdi.
"ARTIK KASIRGA OLMASI LAZIM"
İşçi hareketinin geleceğine dair bir öngörünüz var mı?
Yine bir metal olacak. Ama burada tamamen yeni arkadaşlar önde olacak. Yeni işe giren arkadaşların daha pervasız olduklarını görüyorum. Buradaki pervasızlık şu; daha cesaretli olduğunu görüyorum. Eyvallahı yok. Bir daha bir metal fırtına olursa, o fırtınanın kasırga olması lazım. Bunun da daha yeni işçilerden çıkacağını düşünüyorum, eski arkadaşlardan çıkmaz.