28 Eylül 2024 04:23

Herkes için erişilebilir, nitelikli tiyatro için

Çalışma koşulları, düşük ücretler derken tiyatroya erişebilmek için sadece biletin 'ucuz' olması yetmiyor. Tiyatroyu sorduğumuz emekçiler “Zaman mı var? Gitsem sevecek miyim?" sorularını soruyor.

Kaynak: Unsplash

Paylaş

Ekim Deniz AKARSLAN

Geçtiğimiz ağustos ayında yayımlanan Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre Türkiye’de emekçilerin yüzde 73’ü hiçbir kültür-sanat faaliyetine katılamıyor. Uzayan çalışma saatleri, enflasyon karşısında eriyen ücretler asgari ihtiyaçlara dahi erişimi zorlaştırıyor. Temel tüketim maddelerine yapılan zamlar, fahiş ev kiraları, insanlık dışı çalışma koşulları derken bir emekçinin tiyatroya ya da bir konsere gitmesi konu dahi olamıyor. Kültür, sanat tüketimi karşılanacak ihtiyaçlar göz önünde bulundurulunca oldukça gerilerde kalıyor. Devlet Tiyatroları ve yerel belediyeler birçok noktada uygun denebilecek bilet fiyatları ile faaliyet gösterse de seçilen repertuvarların merkezi bir anlayışla ortaya konulması, tiyatro oyunlarının saatleri ve emekçilerin yaşam koşulları düşünülünce bir odak noktası haline gelemiyor. Uzun çalışma saatlerinin sonunda tiyatro biletinin ucuzluğunun da bir önemi kalmıyor! Emekçiler için tiyatro, her ne kadar “ucuz” olursa olsun hayatlarının bir parçası haline gelemiyor. Günün 10-12 saatini havasız ve kapalı iş yerlerinde geçiren, molalarından dahi tam yararlanamayan emekçilerin yaşadıkları yerlere yakın mesafelerde tiyatro bulunması ise doğal olarak değerlendirilemiyor.

Sadece İstanbul’da şehir tiyatrolarının sahne açtığı 23, devlet tiyatrolarının ise 16 sahnesi bulunuyor. Aslında geçmişe kıyasla belki artık daha çok yerde ve daha uygun fiyata biletlerle açılan sahne var. Ancak emekçilerin tiyatroya erişimine baktığımızda uzun çalışma saatleri sonrası fiziksel ve zihinsel yorgunlukları göze çarpıyor. Neyi sevdiklerini, neye ilgi duyduklarını dahi unutan; bir tiyatroya dahi gidecek zamanı bulamayan ya da o zamanı bulamadığı için sevip sevemeyeceğinden emin olamayan çeşitli iş kolundan emekçiler şunları söylüyor: “Zaman mı var? Gitsem sevecek miyim? Çok eskiden gitmiştim...

"TİYATROYA İLGİMİ FARK ETTİKÇE GİDEMEMEK ZORUMA GİDİYOR"

Bir sanat merkezinin kantininde çalışan Ayten “Tiyatronun evimin dibinde olması ya da ücretlerinin uygun olması benim için bir şey ifade etmiyor ki” diyor. İşten çıktıktan sonra hissettiği yorgunluktan dem vuran Ayten, ekliyor: “Yorgun argın işten geliyorum. Yemeğiydi, çocukların beslenmesini hazırlamaktı derken oluyor gece. Ben ne ara gideyim de bir tiyatro izleyeyim.”

Bir sanat merkezinde çalışmaya başlamasıyla tiyatro ile oldukça yakından tanıştığını anlatan Ayten, “Burada çalışmıyor olsam ‘Keşke tiyatroya gidebilecek zamanım olsaydı’ demezdim belki. Ama artık ilgimin olduğunu fark ettiğim için daha da zoruma gidiyor böyle etkinliklere gidememek. Ama sonra da düşünüyorum.” diye devam ediyor.

Bir tekstil atölyesinde çalışan Murtaza ise sadece tiyatroya, sinemaya değil arkadaşlarıyla bir çay içmeye dahi zamanı olmadığını anlatıyor. Murtaza’nın dediğine göre zamanı olsa bile mecali yok... Murtaza bugün “yeni bir şey” denemenin aslında bir lüks olduğunu noktasına parmak basıyor: “Bazen görüyorum, özellikle metrolardaki ekranlarda Devlet Tiyatrolarının videolarını ya da dans videolarını. Ama şimdi gidip izlersem beğenecek miyim, anlayacak mıyım diye düşünüyorum. İstediği kadar ucuz olsun, yeni zevkler tadabilmek için zamanımın olması gerekiyor. Ya da en azından iş çıkışı direkt uyumayı düşünecek kadar yormayan bir işim olmalı.”

BİR TUTKUDAN UZAK KALMAYA MAHKUM

Devlet okulunda çalışan Sınıf Öğretmeni Cihan ise kendisinin çalışma koşullarının görece daha rahat olduğunu, tiyatroya ilgisinin olduğunu, olabildiğince takip ettiğini anlatıyor: “Ben ilgiliyim, gidiyorum. Ama günün yarısından fazlasını iş yerinde geçirmek zorunda olan tanıdıklarım var. Görse, deneyimlese belki de çok seveceği birçok şeyden mahrum bırakılan...” Cihan’a bu duruma karşı çözümün ne olduğunu da soruyoruz. Cihan’a göre sendikalar bu noktada önemli bir görev üstlenebilir. Cihan bunu “Tabii ki çalışma saatlerinin insanca koşullara göre düzenlenmesi, bunun mücadelesinin verilmesi bu noktada çok önemli. Ama bunun dışında sendikalar bu noktada da sorumluluk alarak tiyatro oyunlarına çağrılı planlar yapıp işçilerin sanatla daha da fazla haşır neşir olmasını sağlayabilir” diye anlatıyor. Bugünkü tiyatroya erişimi kolaylaştırma mantığının, “O tiyatroyu oraya koyduk, biletler de ucuz giden gitsin” olduğunu söylüyor. Bunun tiyatroya erişimi kolaylaştırmakta, teşvik etmekte yeterli olmayacağını söyleyen Cihan “Halka açık, ücretsiz tiyatro festivalleri ve gösterimler yapılarak topluma tiyatro aşılanabilir” diyor.


Kameraman, pandomimci, enstrüman çantası ve kütüphane görselleri

KÜLTÜR VE SANATA ERİŞİM HAKTIR

Tüm yurttaşların sanata ve kültüre erişimin sağlanabilmesi için;

  • Her yaştan yurttaşa yönelik kültürel, eğitsel, sosyal destek hizmetleri sağlanmalı ve başta mahallelerde yaygınlaştırılmalı. 
  • Halkın kolay erişebildiği kapalı/açık tiyatro, konser, sergi, kütüphane, spor salonları/alanları yapılmalı, ücretsiz kültürel ve sanatsal etkinlikler zenginleştirilmeli ve şenlikler düzenlenmeli.
  • Emekçilerin her türlü sosyal ve kültürel haklara erişimini kolaylaştırıcı tedbirler alınmalı. Kültüre ve sanata erişimin kolaylıkla sağlanması başta kamu kurumlarınca garanti altına alınmalı.
  • Kent merkezlerinde var olan kültürel aktivite imkanları kent çeperlerinde yaygınlaştırılmalı, etkinlik saatleri ve mekanları işçi-emekçilerin çalışma saatleriyle uyumlu hâle getirilmeli.
  • Kültür ve sanat etkinliklerinde merkezi programların yanı sıra içerikler yerellere özgü, dikkat çekici hâle getirilmeli.
ÖNCEKİ HABER

Türkiye, ABD’deki rüşvet iddialarının odağında: Kimler var, iddialar neler?

SONRAKİ HABER

Batı'ya bir "nükleer uyarı" da Lukaşenko’dan 

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa