29 Eylül 2024 05:15

İstanbul banliyölerinde: Dün asgari ücret, bugün para sayma makinesi

Yoksul mahallelerdeki parklarda geziyoruz. “Kimse asgari ücrete çalışmak istemiyor. Kolay para kazanmak daha cazip” diyorlar, “Dün boş gezen gençlerin, bugün para sayma makinesi var”

Fotoğraf: Murat Uysal/Evrensel

Paylaş

Eren YÜCEBOY
İstanbul

“Emekçi üzerinde ahlak bozucu etkiler daha güçlü hale gelirse, olağandan daha yoğun hal alırsa, su nasıl 80 derece Reaumur‘de su olmaktan çıkıp buharlaşırsa, o da olağan halinden çıkıp suçlu haline gelir.”

“İngiltere’de Emekçi Sınıfların Durumu” kitabında Engels, artan suç oranlarını toplumsal koşulların yaratmış olduğu bir durum olarak ele alıyordu. Aradan geçen 150 yılı aşkın sürede bu gerçek değişmiş değil. İstanbul Sancaktepe’de bulunan ve çokça yoksul emekçi ailelerin ikamet ettiği Yenidoğan Mahallesi bu iddianın halen geçerli olduğunu kanıtlar nitelikte.

Sokaklarında oyunlar oynayan çocukların çelimsiz bedenleri, eskimiş binalarıyla Yenidoğan, İstanbul’un çeperinde kalmış birçok mahalleyle benzer bir yoksulluk manzarasına sahip. Mahalledeki ilk durağımız küçük bir park. Parkın duvarlarına kendi isimlerini, grup adlarını, sembollerini yazıp çizen ve böylelikle parkın esas “sahibi” oldukları iddiasını taşıyan mahalle gençlerini bulamadık burada. Ancak parka bıraktıkları izlerde, bu gençlerin suçla olan potansiyel ilişkisine dair işaretler var. “Giriş var, çıkış yok” ya da “Burası Seyhan Parkı, Herkes ayağını denk alsın” gibi cümleler yazılmış ve Daltonlar, RedKitler, Casperler olarak bilinen çeşitli suç gruplarının sembolleri çizilmiş duvarlara. Instagram’da Yenidoğan konum etiketiyle fotoğraf paylaşımı yapan birçok gencin de profilinde ninja, hayalet, kartal gibi çeşitli semboller mevcut.

Uğradığımız ikinci parkta da manzara öncekine benziyor. Diğer ikisine nazaran daha izbe bir yoldan gidilen ve bir çıkmaz sokağın hemen dibine kurulmuş olan üçüncüde ise ilk kez bir genç gruba denk geliyoruz ve sohbet etme olanağı buluyoruz.

Daha uzaktan fark ettiğimiz kadarıyla, birinin diğerine yumruk, tekme gibi hareketlerle kavga anısı anlattığı bir liseli grup bu. Yanlarına varmamızla birlikte tedirgin oluyorlar. Sohbetimiz, bizden basın kartı göstermemizi istemeleri ve polis olmadığımızdan emin olmalarıyla mümkün oluyor.

Henüz 14-15 yaşlarında olan bu çocuklar için kavga etmek yaşamlarının gayet sıradan, olağan bir parçası. Mahallede yaşanan kavgaları “Biri ötekine yan bakmıştır” ya da “Biri diğerine küfür etmiştir” gibi basit gerekçelerle açıklayabiliyorlar. Olağan karşıladıkları kavga yalnızca yumrukla olan kavgayla da sınırlı değil. Her birinin hafızasında silahlı-bıçaklı kavga hikayeleri mevcut: “Geçenlerde birini göğüs kafesinin ortasından bıçakladılar burada. Adam kendi kanında boğuldu.”

Mahallede çıkan kavgaların genellikle gruplar halinde olduğunu ve bu grupların da parklarda vakit geçiren kişilere göre belirlendiğini aktarıyorlar: “Bizim mahallede birkaç tane park var, birkaç tane de grup var yani. Filanca parkta sürekli vakit geçiren 20-30 kişi varsa artık o ekip o parkın adıyla anılıyor. Kavgalara da hep beraber gitmeye başlıyorlar.”

Suça dair deneyimleri yalnızca içinde bulundukları, gördükleri, duyduklarından ibaret değil. Çeşitli mafya gruplarını da biliyor, tanıyor gençler. Öyle ki Daltonlar grubunun adı geçtiğinde, bir eliyle yumruk diğer eliyle de zafer işareti yaparak gruba bir selam duruyor içlerinden biri. Böylesi grupların içerisinde yer alan tanıdıkları olduğunu da belirtiyorlar: “Biri bir şekilde bu gruplardan biriyle tanışmıştır. Alır onu, getirir parka. Der ki ben artık bu gruptanım. Bu kadar kolay oluyor bu işler.”

Sohbetin bir noktasında, mahallenin “abisi” olarak anılan başka bir genci gördüklerinde bizimle konuştuklarından pişman olup ürküyor gençler. “Abi”lerine yakalanmış olmak, başlangıçta polis olduğumuzdan şüphelenirken yaşadıklarından daha fazla kaygılandırıyor onları. Çok geçmeden abilerinin yanına gidiyorlar. Biz de peşlerinden... Sohbetin devamı mahallenin liseli çocuklarının abisi konumundaki o gençle birlikte devam ediyor.

Liseli gruba nazaran çok daha ketum cevaplarla geçiyor sohbet. Mahalleyi koruma içgüdüsüyle suça yönelim olmadığını, gayet temiz bir mahalle olduğunu iddia ediyor. Ama sorularımızın sayısı arttıkça mahallede suçun yaygınlığı ve yoksulluğun bunun temel gerekçesi olduğu sonucu ortaya çıkıyor. “Kimse asgari ücrete çalışmak istemiyor. Onun yerine kolay para kazanmak daha cazip geliyor. Dün yoksul yoksul ortada gezinen gençler, bugün para sayma makinesiyle geziyorlar.”

Yenidoğan Mahallesi’nde geçirdiğimiz bir gün şunu gösteriyor: Derslerinde başarısız, geleceğine dair bir beklentisi kalmamış, toplumdan hiçbir saygı görmeyen bu gençler; kolay biçimde suçun içerisine sürükleniyorlar. Parka gelip gençlere viski ikram eden bir “abi”, arabasıyla poz vermesine müsaade eden herhangi birisi, bu gençler için kolayca rol model olabiliyor.

ÖNCEKİ HABER

Fiyakalı kıyafetler, lüks arabalar, pahalı silahlar

SONRAKİ HABER

Kurumlar vergisinde yeni düzenlemeler yapıldı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa