Gazetemiz yazarı Yusuf Karadaş: "İsrail Gazze’de işgali kalıcılaştırıyor"
“Karşı karşıya kaldığımız bu saldırganlık ve savaş tablosu, İsrail ve ABD emperyalizmi başta olmak üzere destekçilerine karşı halkların mücadele ve dayanışmasının önemini bir kez daha ortaya koyuyor.”
Fotoğraf: Houssam Shbaro/AA
Şerif KARATAŞ
İstanbul
İsrail ordusu Gazze’nin ardından bu kez de Lübnan’a yönelik saldırılarını sürdürüyor. Dünyanın gözü önünde saldırılar düzenleyen İsrail’in katliam politikasını Gazetemiz Yazarı Yusuf Karadaş değerlendirdi. İsrail’in saldırılarının sürmesinin ABD’nin politikalarından bağımsız olmadığına vurgu yapan Karadaş, “Gazze’deki işgalini kalıcılaştırmak istiyor” dedi. İktidar ve Erdoğan’ın İsrail ile ilgili politikasından bir değişiklik olmayacağına vurgu yapan Karadaş, “ABD ve NATO’yu rahatsız edecek bir tutum alması yakın zamanda çok mümkün gözükmüyor” dedi.
İsrail Gazze’den sonra Lübnan’a da saldırılarını artırarak sürdürüyor. İsrail saldırganlığı, bölgesel bir savaşa doğru gider mi?
Gazze’ye yönelik saldırı, işgal ve binlerce kadın ve çocuğun aralarında yer aldığı katliamlarla eş zamanlı olarak İsrail’in aslında bölgede tansiyonu yükseltmeye yönelik provokatif saldırılar düzenlediğini biliyoruz. Bunlar arasında İran’ın Şam Konsolosluğuna yapılan saldırı vardı yine aynı şekilde Hamas Lideri Haniye'nin İran'da yeni Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan’ın yemin töreninde hedef alınması, suikasta kurban gitmesini bunlar arasında sayabiliriz ve yine Hizbullah komutanlarının da hedef alındığını biliyoruz. Bu saldırılara karşı verilen yanıtlara baktığımızda, yani İran ve direniş ekseni olarak tanımlanan kendisiyle iş birliği halindeki bölgesel güçlerin tutumuna baktığımızda, İsrail’in bu saldırılarına karşı oldukça kontrollü, bu gerilim ve savaşı tırmandırmayacak boyutlarda yanıtlar verdiklerini görüyoruz bugüne kadar. Şimdi en son İsrail’in Lübnan’daki saldırıları, Beyrut’ta doğrudan Hizbullah’ın karargahını hedef alması ve Hizbullah’ın Lideri Hasan Nasrallah’ı öldürdüğü gerçeği var. Bu saldırıların böyle bir noktaya gelmiş olması, elbette bölgesel savaş ihtimalini düne göre daha fazla yakınlaştırıcı bir rol oynuyor. Ama buna rağmen şunu da söylemek gerekiyor, İsrail neye güveniyor sorusu bakımından. İran’ın yakın zamanda ülke içindeki protestolarla içeride ciddi bir huzursuzlukla uğraştığı biliniyor. Öbür taraftan özellikle Rusya’nın Ukrayna Savaşı’na odaklanması, askeri gücünü büyük oranda oraya yönlendirmiş olması gibi gelişmeler nedeniyle bölgede rakiplerinin bir savaşı göze alamayacakları hesabını yaptığını düşünebiliriz İsrail’in.
"ABD VE İRAN BÖLGESEL SAVAŞI KOLAY GÖZE ALAMAZ"
İsrail’in son saldırısına ilişkin neler söylersiniz?
İsrail son saldırıyı Hizbullah’ı Litani Nehri’nin kuzeyine çekilmeye zorlamak ve dolayısıyla o bölgedeki kendi yerleşimcilerinin güvenliğini sağlamak gibi bir gerekçeye dayandırmıştı. Ama Beyrut’a ve doğrudan Hizbullah’ın karargahına yapılan saldırı aslında daha ötesinde bir savaşı kışkırtıcı bir tutumu ortaya koyuyor. Ayrıca şunu da belirtmek gerekiyor, evet Hizbullah’a ciddi darbeler vuruldu bu son süreçte İsrail tarafından ama buna rağmen Lübnan içinde Hizbullah’ın önemli bir desteği bulunuyor. İran’ın da İsrail’le karşı karşıya gelme noktasında Hizbullah’a özel bir önem verdiğini hesaba kattığımızda Hizbullah’ın savaş kabiliyetini belli ölçülerde koruması ya da yeniden elde etmesinin çok da imkansız olmadığını da belirtmek gerekiyor. Ama bütün bu tabloda İsrail’in bu saldırganlığına rağmen bölgesel savaşın hem ABD ve hem de İran başta rakip güçler tarafından öyle kolay göze alınamayacak bir tablo olduğunu da belirtmek gerekiyor. ABD de zaten burada tam da böyle bir rol oynamaya çalıştı bütün bu süreç boyunca. Bir yandan bölgedeki askeri gücünü savaş gemileri göndererek arttırdı, yani caydırıcı bir askeri güç olarak oraya yığınak yaptı.
İkinci olarak da özellikle Antony Blinken ziyaretleriyle dikkat çeken ki bölgeyi on defa ziyaret etti geçen yılın 7 Ekim’inden bu yana. Yani ortalama her ay bölgeye geldi ve sürekli bölgedeki temaslarında aslında İsrail saldırganlığının kontrolden çıkmayacağı bir diplomatik süreç yürütmeye çalıştı. Yani ABD de aslında burada İsrail saldırganlığının kendi kontrolü dışında çıkmayacağı bir biçimde devam etmesi noktasında elinden geleni yaptı.
"NETANYAHU SALDIRILARI İKTİDARI İÇİN FIRSATA ÇEVİRMEK İSTİYOR"
İsrail bu saldırı politikasıyla ne yapmak istiyor?
Birinci olarak Gazze’deki işgalini kalıcılaştırmak istiyor ki bu son ateşkes tartışmalarında Philadelphi Koridoru’ndaki işgalini, askeri varlığını sürdürmesi konusundaki ısrarı da bunu ortaya koyuyordu. Yani İsrail burada kalıcı olmaya çalışıyor, ABD’nin işte Hamas’tan sonra Gazze’yi Abbas yönetimine devretme konusundaki planına da mesafeli olduğunu ortaya koyuyor. Dolayısıyla burada İsrail işgali kalıcılaştırmak üzere bir politika uygulamakta ısrar ediyor. Bunun öte tarafında 2023’te bölgenin yeniden paylaşım mücadelesi bakımından ticaret yollarının önem kazanacağı bir süreçte açıklanan, Hindistan-Ortadoğu ve Avrupa ekonomik koridoru içinde de İsrail önemli bir noktada duruyor. Aslında bütün bunları bir şekilde bu mücadeleye de bağlayan bir tutum da ortaya koyuyor İsrail. Netanyahu yönetiminin, tabii bu savaş politikasıyla aynı zamanda kendi iç politik hesabı olduğunu ve kendi iktidarını ayakta tutmaya çalıştığını da biliyoruz. Çünkü son savaştan önce, 7 Ekim’den önce iç kamuoyunda özellikle yüksek mahkemenin, yargının yetkilerini sınırlayan düzenlemelerle ilgili protestolar vardı. Netanyahu aslında bizdeki tek adam iktidarına benzer bir iktidar kurmak üzere adımlar atmıştı ve bu süreci aslında bu politikayı da kolaylaştırmak bakımından bir fırsata dönüştürmeye çalışıyor.
"ERDOĞAN ABD VE NATO’NUN ÇİZDİĞİ SINIRIN DIŞINA ÇIKMAZ"
Türkiye’de iktidar Gazze’ye yönelik saldırıların başladığından bu yana İsrail’e ilgili Gazze lehine söylem ötesine geçmeyen bir politika izledi. Bu politika iktidarın iç politikadaki zayıf karnı oldu. AKP bundan sonra İsrail’e dair nasıl politika izleyebilir?
Türkiye’nin bu sürece dair rolünü konuştuğumuzda işte bugün iktidar ve medyası Erdoğan’ın Birleşmiş Milletlerde İsrail’in suçlarına dair yaptığı konuşma ile övünüyorlar. Ama pratikte o günden bugüne iktidarın bu suçlara karşı atmış olduğu ciddi bir adım da yok. Birleşmiş Milletler kürsüsünde bu konuda çağrı yapıyor Erdoğan ama arka planda da İsrail’in en büyük destekçisi ABD ile F-16 pazarlığını sürdürüyor. Yine Suriye’de Kürtlere karşı tutumuna destek istiyor. Aynı şekilde de özellikle Kalkınma Yolu tartışması bakımından da yani onunla da bağlantılı olarak Erdoğan iktidarı ABD’den bölgede İran’ı dengeleme rolü istiyor. Dolayısıyla burada ABD desteğine ihtiyaç duyduğu bir dönemde İsrail’e yönelik söylemin ötesinde pratikte, yani bu ABD ve NATO’yu rahatsız edecek bir tutum alması yakın zamanda çok mümkün gözükmüyor. Yine bölgesel savaş tehdidinin en çok konuşulduğu bir dönemde Doğu Akdeniz’de ABD ile ortak deniz tatbikatı yaptı Erdoğan iktidarı. Dolayısıyla burada Erdoğan iktidarı elbette karşı karşıya kaldığı baskılara bağlı olarak bazı göstermelik adımlar atabilir ama ABD ve NATO’ya bağlılığını her fırsatta dile getirdiği ve dolayısıyla onların İsrail desteklediği bir denklemde bunları karşısına alacak ciddi bir adım atmayacağını da atamayacağını da belirtmek gerekiyor. Karşı karşıya kaldığımız bu saldırganlık ve savaş tablosu, İsrail ve ABD emperyalizmi başta olmak üzere destekçilerine karşı halkların mücadele ve dayanışmasının önemini bir kez daha ortaya koyuyor.