30 Eylül 2024 04:50

Nasrallah suikastı ardından: İran bir yol ayrımında mı?

Hizbullah Lideri Nasrallah’ın ve çok sayıda Hizbullah komutanının katledilmesi Ortadoğu’da yeni bir döneme işaret ediyor. Arap basınında İran’ın bir yol ayrımında olduğu yorumları yapılıyor.

Fotoğraf: Fatemeh Bahrami/AA

Paylaş

Yusuf ERTAŞ

Beyrut ve güney banliyöleri dahil güney Lübnan’ın köy, kasaba ve şehirlerini hedef alan acımasız İsrail bombardımanı hız kesmeden devam ediyor. İşgal devleti aynı zamanda Gazze Şeridi’ne karşı imha savaşını da sürdürüyor ve bombalama ve yıkımın kapsamı; açlık, kuşatma ve yerinden edilme gibi savaş suçlarının her çeşidi ile her geçen saat genişliyor. Bu kapsamda İsrail’in Beyrut’ta bulunan Hizbullah’ın genel karargahına yönelik bir ton ağırlığında 80 adet bomba ile düzenlediği saldırıda Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah’ın ve çok sayıda Hizbullah liderinin katledilmesi Ortadoğu’da yeni bir döneme işaret ediyor. Gözlemciler “İsrail’in Lübnan’a karşı yürüttüğü savaş düzeyinde ortaya çıkabilecek yansımalara ilişkin bir beklenti halinin hakim” olduğuna dikkat çekiyor. Ayrıca İran’ın bir yol ayrımında olduğu yorumları da yapılıyor.

NASRALLAH’IN YERİNİ KİM ALACAK?

Hasan Nasrallah’ın yerini kimin alacağı da merak konusu. Yorumcular Hizbullah içinde bu konuda bir acele olmadığına dikkat çekse de Arap basınında bu konu yoğun tartışılıyor. Şu ana kadar çıkan haber ve yorumlarda, Hizbullah çevrelerine göre Nasrallah’ın yerine geçmesi en muhtemel adayın Haşim Safieddin olduğuna işaret ediliyor. Haşim Safieddin’in Hizbullah’ın Yürütme Konseyi Başkanı ve Hasan Nasrallah’ın ardından Hizbullah’ın ikinci adamı olarak görülmesi ve yıllardır medya çevrelerinde Nasrallah’ın “gölgesi” olarak anılması bu ihtimali arttırıyor. Ancak aynı çevreler tarafından yine de sürprizlerin olabileceği ifade ediliyor.

İŞGAL ORDUSUNUN MEVZİLERİNE YÖNELİK SALDIRILAR DEVAM EDECEK

Hiç kuşkusuz Nasrallah’ın katledilmesi sonrası en çok merak edilen konulardan biri de bundan sonra Hizbullah’ın nasıl bir tutum alacağı konusu. Kimse Hizbullah’ın tutumunda köklü bir dönüşüm beklemiyor. Hizbullah, İsrail’e füze saldırılarını sürdürerek bunun işaretini verdi. Yayın organı Al Mayadin de Lübnan’dan fırlatılan bir roketin Kudüs’ün doğusundaki Ma’ale Adumim yerleşim birimine düşerek hasara ve paniğe yol açtığını bildirdi. Al Arabiya Al Cedid gazetesi, Hizbullah’taki çevrelerin, “Nasrallah’ın yerinin doldurmasının zor olduğunu, ancak direnişin onun düşüncesi, ilkeleri ve yürüyüşü temelinde devam edeceğini” söylediklerini aktardı. Aynı çevreler, “Her şey zamanı geldiğinde açıklanacak, ancak kesin olan şu ki Gazze’yi desteklemek ve Lübnan’ı ve halkını savunmak için işgal ordusunun mevzilerine karşı direniş operasyonları devam edecek, durmayacak ve direniş cephesi devam edecek” diyor. Öte yandan Al Mayadin, Hizbullah liderliğinin, Nasrallah’ın “en yüce ve en kutsal şehit” olduğunu vurgulayarak, Gazze ve Filistin’i desteklemek, Lübnan ve halkını savunmak için düşman İsrail’e karşı cihadını sürdürme sözü verdiğini aktardı.

Bu arada Nasrallah suikastının bölgede bir “Sünni-Şii” yakınlaşmasına vesile olacağı yorumları da var. Örneğin Mısır merkezli Al Ahbar’daki bir makalede, “Hasan Nasrallah’ın kanı Sünni-Şii yakınlaşması için bir kurban ve düşmanın tek ve aynı, yani siyonist düşman olduğunun bir teyidi olabilir” değerlendirmesi dikkat çekti.

İRAN NE YAPACAK?

Bu katliam karşısında İran’ın tepkisi merak konusu oldu. “Stratejik sabır” tutumunu sürdürerek bu katliamı sineye mi çekecek yoksa aktif bir saldırı politikasını mı benimseyecek? Kendi topraklarında katledilen Hamas Lideri İsmail Haniye için herhangi bir şey yapmaması da eleştirilere neden oldu.

Rai Al Youm Yazarı, Filistinli Gazeteci Abdulbari Atwan, İran’ın bugün “Teslim olmak ya da yıkıcı bir savaşla ve liderlerine yönelik suikastlarla yüzleşmek” gibi bir yol ayrımında olduğuna dikkat çekiyor. Atwan “Uzun soluk, stratejik sabır ve rasyonellik politikası angajman kurallarına, savaş hukukuna ve ahlaki değerlere saygı gösteren ülkelerde işe yarayabilir. Ancak Gazze’de, Lübnan’da ve hatta İran’da liderlerin, çocukların ve kadınların kanıyla lekelenmiş çizmeleriyle tüm bu kuralları çiğneyen İsrailli bir düşmanla bu ters etki yaratır” diyor.

Atwan ayrıca Netanyahu’nun bir sonraki hedefinin “İran ve nükleer tesisleri” olacağı yorumu da yapıyor.

DİRENİŞ EKSENİNDEN İSRAİL’E KARŞI MÜCADELE ÇAĞRISI 

Al Mayadin, Filistin direnişi tarafından yapılan ortak açıklamada “Seyyid Nasrallah’ın kanı işgal için bir felaket ve Kudüs’e doğru parlayan bir ışık olacak” denildiğini aktardı. Haberde “Tüm alan ve cephelerdeki direniş grupları, şehitlerin ve liderlerin kanlarının intikamını almak, Filistin ve Lübnan halkları ile Arap ve İslam uluslarına karşı yürütülen soykırım savaşına karşı koymak için direnişi tırmandırma, siyonist varlığı ve çıkarlarını vurma ve hedef alma çağrısında bulundu” denildi. Filistin’in Kurtuluşu için Demokratik Cephe de yaptığı açıklamada “Mücadeledeki en önemli ortaklarından biri olan Büyük Lider Seyyid Hasan Nasrallah’ı kaybeden Filistin halkına ve Lübnan’ı dünya haritasında kendine özgü bir konuma getiren, özgürlüğüne, bağımsızlığına, egemenliğine ve ulusal onuruna düşkün ulusal bir liderini kaybeden Lübnan halkına en içten taziyelerini” ifade etti. Direniş ekseninin önemli bileşenlerinden biri olan Yemen Ensarullah (Husi) Lideri Abdulmalik Husi, “Lübnan ve Filistin’i hayal kırıklığına uğratmayacaklarını” söyleyerek, “Destek cepheleri ve İslam sancağı, siyonist düşmanın kibirlenmesine rağmen kalacak ve yükselecektir” dedi.

İRAN ŞEHİT HASAN NASRALLAH’IN İNTİKAMINI ALACAK MI? NE ZAMAN, NASIL VE NEREDE?

Abdulbari ATWAN
Rai Al Youm

Hasan Nasrallah’ın öldürülmesinin ardından, aralarında Devrim Muhafızları Komutan Yardımcısı ve Lübnan Sorumlusu General Abbas Nilvoroshan’ın da bulunduğu İslami Direniş’in (Hizbullah) askeri liderlerinden çok sayıda kişinin hayatını kaybettiği bu katliama İran devletinin nasıl karşılık vereceği sorusu gündeme geldi.

Bu soruya cevap vermeden önce, biz de dahil olmak üzere birçok analistin Lübnan, Irak, Yemen, Suriye ve işgal altındaki Filistin’de direniş silahlarına verdiği niteliksel destek nedeniyle Benyamin Netanyahu’nun bir sonraki ve “kronik” hedefinin İran ve nükleer tesisleri olacağına inandığını belirtmek gerekir. Bu destek, İsrail işgal devletinin güvenlik ve istikrarının bozulmasına ve Gazze Şeridi’ndeki büyük insani ve manevi kayıplara ve başta Hamas hareketinin ve diğer direniş gruplarının ortadan kaldırılması ve Gazze Şeridi’ndeki hakimiyetlerine son verilmesi, tüm rehinelerin serbest bırakılması ve iki milyon insanın Gazze Şeridi’nden Sina Çölü’ne göç ettirilmesi gibi başlıca hedeflerine ulaşamamasıyla temsil edilen aşağılayıcı yenilgisine yol açmıştır.

Netanyahu’nun cuma günü BM Genel Kurulunda diplomatik heyetlerin büyük çoğunluğunun terk etmesinin ardından boş koltuklara yaptığı konuşmada İran’ın önemli bir yer tuttuğu açıktı. Daha da önemlisi Netanyahu her zamanki gibi iki harita salladı: Birincisi, iyi olarak nitelendirdiği ve normalleşen ülkeleri içeren yeşil bir harita. İkincisi ise direniş ülkeleri için bir kötülük haritası olduğunu söylediği siyah bir harita. İran bu haritada geniş yer kaplıyor. “Terörizme” yani direnişin kollarına destek verdiği için İran’ı cezalandıracağı yönündeki tehditlerini yineledi, İran’ın her noktasına ulaşabileceğini söyleyerek, İran’ı işgal etme tehdidinde bulundu.

Bizim değerlendirmemize göre Netanyahu, imha savaşını Gazze’den Lübnan’a taşıyarak ve füze ve bombardıman saldırılarını yoğunlaştırarak İran liderliğini, Lübnan’daki vurucu kolunu (Hizbullah) ve halk desteğini terörize etmek ve İran’ı iki seçenekle karşı karşıya bırakmak istedi: Teslim olmak ya da yıkıcı bir savaşla ve liderlerine yönelik suikastlarla yüzleşmek.

Suikast ve İsrail’in doğrudan ya da dolaylı tehditlerine İran’ın en güçlü yanıtı bugün (cumartesi) öğleden sonra Dini Lider Ali Hamaney’den geldi. “Hizbullah’ın güçlü yapısına ciddi bir darbe indiremeyecek kadar küçük” dedi. “Bölgenin kaderini Hizbullah’ın başını çektiği direniş güçleri belirleyecek” diye ekleyerek “Bölgedeki tüm direniş güçlerinin Hizbullah’ın yanında olduğunu ve onu desteklediğini” vurguladı. “Lübnan halkının ve asil Hizbullah’ın yanında durmak ve gaspçı ve şeytani varlığa karşı koymalarına yardımcı olmak tüm Müslümanların görevidir” diyerek açıklamasını sonlandırdı.

İran’ın en üst düzey karar vericisinden gelen bu tehdidin güçlü ve etkili olduğuna şüphe yok. Bununla birlikte, kimileri geçmiş yıllarda bu tür tehditleri çok duyduğunu iddia edebilir. Özellikle şehit İsmail Haniye’nin İran’ın yeni Cumhurbaşkanı Mesut Pezeşkiyan’ın göreve başlama törenine katılırken Tahran’ın göbeğinde öldürülmesinin ardından bu sözler lafta kaldı ve pratikte uygulanmadı.

Sonuç olarak diyoruz ki İranlı yetkililerin İsrail’in gerek Lübnan’da gerekse Gazze Şeridi’nde gerçekleştirdiği katliamlara ve imha savaşına doğrudan direnişin silahlarıyla karşılık vermekten kaçınması İslami kamuoyu nezdindeki prestijini, imajını ve inandırıcılığını sarstığı gibi Seyyid Nasrallah’a yönelik İsrail suikastının intikamını almak için güçlü bir karşılık vermemesi de direniş ekseninin lideri olarak prestijini kaybetmesine neden olabilir. İsmail Haniye’ye düzenlenen suikast ile Veliyyül Fakih’e inanan ve şehit komutanlarının çoğu askeri kanadının ilk sıralarında yer alan Hasan Nasrallah’a düzenlenen suikast arasında büyük bir fark vardır.

Kimse İran’ın İsrail ya da Amerika ile savaşa girmesini istemiyor. Ancak İsrail’in İran’ın gerek doğrudan kendi sınırları içinde gerekse Lübnan, Yemen ve Irak’ta dolaylı olarak kendisini hedef alan saldırı ve suikastlara doğrudan karşılık vermemesinden yararlanarak daha fazla katliam ve saldırılar gerçekleştirdiği ve belki de İran’ın derinliklerinde gelecekte hava saldırıları düzenlemeye teşvik ettiği açıkça ortaya çıkmıştır.

Uzun soluk, stratejik sabır ve rasyonellik politikası angajman kurallarına, savaş hukukuna ve ahlaki değerlere saygı gösteren ülkelerde işe yarayabilir. Ancak Gazze’de, Lübnan’da ve hatta İran’da liderlerin, çocukların ve kadınların kanıyla lekelenmiş çizmeleriyle tüm bu kuralları çiğneyen İsrailli bir düşmanla bu ters etki yaratır.

HASSAN NASRALLAH’IN KANI

Abdul Muhsin SALAMA
Al Ahram/Mısır

Lübnanlı Lider Hasan Nasrallah’ın öldürülmesine tamamen karşı çıkılırken ve bunu siyonist düşmanın Gazze, Batı Şeria ve Lübnan’da işlediği suçlar dizisinde yeni bir İsrail savaş suçu olarak görürken, Hasan Nasrallah’ın kanı Sünni-Şii yakınlaşması için bir kurban ve düşmanın tek ve aynı, yani siyonist düşman olduğunun bir teyidi olabilir.

Tüm Araplar için ilk ve son düşman olan, Sünni ve Şii arasında ayrım yapmayan, Gazze’deki ya da Batı Şeria’daki bir Filistinli ya da Lübnanlı bir Şii ya da Sünni arasında ayrım yapmayan siyonist düşman dışında bir düşman yoktur.

Lübnan Sağlık Bakanı, Kahire haber kanalında canlı olarak yayımlanan basın toplantısında İsrail saldırıları sonucunda 104’ü çocuk ve 194’ü kadın olmak üzere 1640 Lübnanlının şehit olduğunu ve şu ana kadar 8 bin 408 Lübnanlının da yaralandığını açıkladı.

İsrail, Gazze, Batı Şeria ve Lübnan’daki konutları ve tesisleri hedef almak için 2 bin kiloluk ABD yapımı bombalar kullanıyor, binaları ve tesisleri tamamen tahrip ediyor ve yerin 20 metreden fazla derinliğine iniyor ki bu bombaların yerleşim alanları içinde kullanılması yasak.

İsrail düşman ordusu tarafından açıklandığı üzere, Lübnan Lideri Hasan Nasrallah, ABD yapımı İsrail F-35 savaş uçaklarının tonlarca patlayıcı ağırlığında yaklaşık 85 tahkimat delici bomba atmasıyla öldürüldü.

Bu bombalar en büyük Mark 84 bombalarıdır ve Gazze’de Filistinli sivillere yönelik en kötü saldırılardan sorumludur. ABD İsrail’e bu tür bombaları vermeyi kısa bir süreliğine durdurmuş, ancak daha sonra yeniden vermeye başlayınca ABD Senatörü Bernie Sanders bunu kınayarak şunları söylemişti: “ABD bir gün İsrail’den sivilleri bombalamayı durdurmasını talep edip ertesi gün tüm şehir bloklarını yerle bir edebilecek 2 bin kiloluk binlerce bomba daha gönderemez, bu çok çirkindir.”

İsrail, ABD’nin tam desteğiyle Gazze’de yaptıklarından tatmin olmadı ve şimdi aynı trajediyi Lübnan’da tekrarlayarak okyanustan Körfez’e kadar Arap olan her şeyin İsrail’den başka düşmanı olmadığını teyit ediyor.

SEYYİD NASRALLAH’IN SUİKASTI SONRASI BEKLENTİ

En Naşra/Lübnan

Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah’ın öldürülmesinin ardından, İsrail tarafından sürdürülen hava saldırıları ve Hizbullah tarafından devam ettirilen saldırılar kapsamında, özellikle İsrail’in Lübnan’a karşı yürüttüğü savaş düzeyinde ortaya çıkabilecek yansımalara ilişkin bir beklenti hali hakim. Bu bağlamda ordu komutanlığı vatandaşlara “ulusal birliği korumaları ve düşman İsrail’in yıkıcı planlarını uygulamak ve Lübnanlılar arasında ayrılık tohumları ekmek için çalıştığı ülkemizin tarihinin bu tehlikeli ve hassas aşamasında iç barışa zarar verebilecek eylemlere sürüklenmemeleri” çağrısında bulundu.

İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, “Sayın Nasrallah’ın şehadeti cevapsız kalmayacak, Hizbullah’ın gücünü arttıracak ve direnişi sarsmayacaktır” dedi. ABD Başkanı Joe Biden, İsrail’in Lübnan’a yönelik yoğun bombardımanının ardından ateşkes çağrısında bulundu. İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu, “Düşmanlarımızı vurmaya devam etmeye kararlıyız ve önümüzdeki günlerde önümüzde birçok zorluk var” dedi.

DEVAM

İbrahim EMİN
Al Ahbar/Lübnan

Direniş’in şu anda karşı karşıya olduğu, bazıları örgütsel, bazıları operasyonel ve bazıları da stratejik olan ve işgal varlığının kuruluşundan bu yana direniş hareketlerinin baş tacını temsil eden bu hareketin imajını ilgilendiren eşi benzeri görülmemiş zorluklar var. Sayın Hasan’a eşlik edenler, onunla aynı fikirde olanlar, ona ve seçimlerine güvenenler bilmelidir ki düşmanın başlattığı savaş kolay kolay durmayacaktır. Düşman ancak etkili bir direnişle daha fazla katliam yapmaktan caydırılacaktır. Tüm bunların yanı sıra Lübnan’da, bölgede ve dünyada büyük ustanın yoldaşları artık tek bir slogan yükseltebiliyor: Devam!

ÖNCEKİ HABER

Kıbrıs’taki İngiliz üssünde İsrail saldırılarına destek protesto edildi  

SONRAKİ HABER

İsrail saldırılarında öldürülen Hizbullah'ın üst düzey isimleri kimler?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa