30 Eylül 2024 17:33

Yenilgiye yenilmeyen yazar Sevgi Soysal

Duras “Kadın, ezilmişliğin bilincine ulaştığı an, politik bir insana dönüşür” der. Sevgi Soysal da, Tante Rosa’yla bu dönüşümünü gerçekleştirir. Karanlıkta kalan kadınların tercümesi olur.

Görsel: Kitap kapakları

Paylaş

“Evet, kadın, hayat denilen güzelim oluşumun yılmaz, vazgeçilmez savaşçısıdır. Sözümüz hayatsa, kadın hayat adına ölümden de çekinmez. Çünkü kadın doğumu bilir yani hayatın ölüme, bereketin kısırlığa, ilerlemenin durgunluğa olan tartışılmaz üstünlüğünü bilir. Kısacası emekçidir o. Hayatın emekçisi. Budur en büyük gücü kadının.”¹ Sevgi Soysal, radyo konuşmalarında kadının insan yaşamındaki yerini ve önemini bu şekilde anlatır. Bu anlatış aynı zamanda Soysal’ın yazın dünyasındaki rehberi olur.

Soysal, Fransız filozof Simone de Beauvoir "insan kadın doğmaz, kadına dönüştürülür” tezini sorgulayarak peşine düşer. İlk kitabı Tutkulu Perçem’den Tante Rosa ’ya, Yürümek ’ten Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu’na cinsiyet eşitsizliğinin altında kalan kadınları enkazdan çıkarmaya çalışır.

YAZ, EV KADINI!

Sevgi Soysal, II. Dünya Savaşının ayak seslerinin duyulduğu, dünyanın bloklara ayrıldığı 1936 yılının 30 Eylül’ünde kendi deyimiyle bir burjuva çocuğu olarak İstanbul’da dünyaya gelir.

İstanbul’da başlayan hayat yolculuğu Ankara’ya taşınır. Farklı kültürlerden gelen bir anne ve babaya sahiptir. Baba Selanik göçmeni Mithat bey, anne Alman Anneliesse Rup'tur. Soysal, bu kültür farklılığını “Hiçbir yerli değilim ben. İstanbul’da doğdum. Ankara’da yaşıyorum. Annemle baba çok farklı yerlerden gelmişler” şeklinde özetler.

Sevgi Soysal, edebiyata henüz 8 yaşında çevresindekilere şiirler okuyarak başlar, bu heves kısa sürer. Sonraki yıllarda varoluşçuluğu tanır. Onlara özenerek siyah gömlek giymeye başlar. Bir dönem de tiyatroya ilgi duyar, çeviriler yapar. Nihayetinde 25’ine geldiğinde musluğumun lastiği bozuldu diyerek elinden kalemi bırakmaz. Soysal’ın ilk yazarlık deneyimleri “Değişim” dergisinde Tutkulu Perçem adıyla yayımlanır. “Yeryüzünde bütün dilleri konuşan bir adam konuşamıyormuş kendiyle” diyerek içindeki varoluşçuluğun yalnızlığını yansıtır Soysal. Kendisini kalabalığın uyumsuz bir parçası olarak görür.

“Sana söyleyemediklerimi karıncalara söyleyeceğim -senden benden yalnız bozkıra! Susuyoruz bak hep. Söyleyemediklerimizi susuyor, bilmediklerimizi konuşuyoruz. Senden benden yalnız bozkır, oysa yaratık dolu, yaşam dolu -ya karıncalar? Hep oturup cigara içiyoruz, konyak içiyoruz yetersiz, asıl yetersiz biziz, yalnızlığımız en yetersiz -ya bozkır?..” ²

Soysal, Tutkulu Perçem’le şiirle düzyazıyı II. Yeni tadında birleştirir. Füsun Akatlı, bu durum için ”Roman ve hikayeden çok bir Edip Cansever, bir Turgut Uyar izlerini bulursunuz” der.

“Çocukluğum yağıyor dışarda/ Paslı korkulara, öpmelere sonra/ Ordular, ordular sıkıntı/ Güleç savaşlar geliyor/ Nerde sevmeler, sövmeler orda.”²

Soysal, Tutkulu Perçem’den sonra 1968’de “Dost” dergisinde Tante Rosa’yı yayımlar. Büyük annesi Rosa’dan ve teyzesi Tante Rosal’dan izler taşısa da Soysal bu eseri için “Aslında Tante Rosa ne büyükannemin ne teyzemin yaşantılarıdır. O büyükannemden başlayıp bende biten bir çizgidir.” Evet, Tante Rosa, bütün karanlıkta kalan kadınlardan bir çizgidir.

Fransız yazar Marguerite Duras “Kadın, ezilmişliğin bilincine ulaştığı an, politik bir insana dönüşür” der. Sevgi Soysal da, Tante Rosa’yla bu dönüşümünü gerçekleştirir. Karanlıkta kalan kadınların tercümesi olur. “Sen bir otomobil misin, bir çamaşır makinası mısın, bir elektrik süpürgesi misin ki senden bir önceki modelin bozukluklarından sıyrılmış olarak piyasaya sürülmek istiyorsun?​”³

Soysal’ın Tante Rosa’yla başlattığı kadınca isyan “Yürümek” romanıyla devam eder. Soysal, cinselliği özgürce, korkusuzca dile getirir.

“ … Ama ben Hakkı’dan boşanıp Memet’le yaşayacağıma, Hakkı terk etseydi beni, şefkatli kollarınızı açarak üşüşürdünüz hemen; çok sevimli, çok aranır olurdum, acırdınız …”⁴

Roman, TRT Başarı Ödülü’nü alsa da dönemin senatosunda Türk ahlakını, namusunu bozuyor gerekçesiyle üç gün boyunca konuşulur. Roman, bu eleştiriler altında ciplere doldurularak toplatılır ve üç yıl sansürün gölgesinde depoda bekletilir. Sevgi Soysal, sansürün egemen güçlerin, iktidarın çıkarları için olduğunu biliyordu. Bu bilinçle Bertolt Brecht ’ten “Yaşadığımız zulmet günleridir!/ Sıradan sözler bile dert getirir…/ Suçtur,/ Suçtur elbet ağaçlardan konuşmak,/ Çünkü bu nice rezillik hakkında/ Susmuş olmak.” dizelerini çevirir.

Soysal, aynı dönemde halkı isyana teşvikten mahkemeye çıkarılır. Mahkemede yargıçla yaşadığı diyalog, kadının insan yaşamdaki yerini en acı şekilde ortaya koyar:

“Mesleğiniz?​” Karşılık vermemi beklemeden “Yaz, ev kadını!” Ben hemen itiraz edecek oldum. Yargıç sözümü ağzıma tıkadı. “Ev kadını değilmiş, nesin ya? TRT’den atılmışsın işte!” Ben de dilimi tutamadım “Siz yargıçlıktan atılırsanız, ev erkeği mi olacaksınız?​”

NE YAPSAK SUÇLUYUZ

Soysal, TRT’deki görevinden 12 Mart 1971 darbesiyle çıkartılır. Belli bir sebep olmaksızın iki defa mahkûmiyet yaşar. Bu durumu bir hikayesinde şöyle dile getirir: “Suçun büyüklüğü hiçbir şeyi değiştirmez, biz ne yapsak suçlu değil miyiz?​” Soysal, bu mahkûmiyet günlerini Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu, Şafak ve Barış Adlı Çocuk eserlerine yansıtır. Dayak, işkence, sorgu, gözaltındaki insanların özellikle kadınların yaşadıklarına ses verir.

“Emniyette dört gün dört gece dayak yedim. Yerlerde sürüklediler, copladılar. Ağzımı açamadım…” ⁵

Soysal, Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşunda yatarken Yenişehir’de Bir Öğle Vakti romanını kaleme alır. Toplumun her kesiminden insanları bir anlık kadrajına alır Soysal. Bu romanı, en yetkin romanı olarak kabul edilir. Attila Özkırımlı, Soysal’ın bu yetkinliği için ”Sondan başa bakıldığında Soysal’ın yazarlık çizgisinin hızla yükselen bir çizgi olduğunu gözlemliyoruz. Kesiklikleri, duraklamaları, düzlükleri olan ama yükselen bir çizgi.” Soysal, Leyla Erbil’den Tomris Uyar’a, Nezihe Meriç’ten Adalet Ağaoğlu’na uzanan çizginin en aykırı sesi olur, erkek egemenliğine bir kafa tutuş olur. Sevgi Soysal’ın yaşamını en iyi Füsun Akatlı’nın şu cümlesi özetler: ”Sevgi, Tante Rosa gibi ‘yenilgiye’ yenilmeyen keyif dolu bir kadındır.”

Soysal, tekliğin türküsünü söyleyerek başladığı dünya yolculuğuna 22 Kasım 1976’da henüz 40’ında kansere yenik düşerek veda eder. Attila İlhan, Sevgi Soysal’ın ölümünün ardından bir yazı kaleme alır: “Defnedildiği günün akşamı, karla karışık yağmurun ıslak soğuğu! Zihnimde “Sevgi üşüyecek. Demek ki ölmemiş Sevgi”

Sevgi Soysal; zekasıyla, mizahıyla, kahkahasıyla ve en çok da kalemiyle demek ki Sevgi ölmemiş dedirtmeye devam edecektir.

¹Sevgi Soysal, Radyo Konuşmaları – Hoş Geldin Ölüm, İletişim Yayınları 3.Baskı 2018 İstanbul

²Sevgi Soysal, Tutkulu Perçem, İletişim Yayınları 8.Baskı 2021 İstanbul

³Sevgi Soysal, Tante Rosa, İletişim Yayınları 26.Baskı 2023 İstanbul

⁴Sevgi Soysal, Yürümek, İletişim Yayınları 18. Baskı 2023 İstanbul

⁵Sevgi Soysal, Şafak, İletişim Yayınları 12. Baskı 2024 İstanbul

ÖNCEKİ HABER

Filistin ve Lübnan halklarıyla dayanışma eylemlerine yasak ve gözdağı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa