Bilkent ring direnişi: Mücadele eden kazanır!
Ring direnişi kazanımla sonuçlansa da mücadelemiz inisiyatifle kurulup hızla dağılan birliklerin eylemlerinden ibaret değil, söz hakkımızın olduğu kalıcı mekanizmalardan yükselmeli.
Fotoğraf: Evrensel
Murat
Bilkent Üniversitesi
Bilkent’te döneme başlarken dört bir yandan artan eğitim ücretleri ve tek adam iktidarının körüklediği ekonomik krizin içerisinde eğitim hayatından olan arkadaşlarımızla, bütün sıkıntıları boğazına kadar gelen bir gençlikle birlikteyiz. Temmuz zammı talebi etrafında acil ekonomik talepleri için mücadele veren işçiler, geçinebilmek için direnen çiftçileri ve kazanımlarını gördüğümüz yaz aylarını geçirerek okula başladık. Bu koşullarda üniversite yönetiminin ilk günden duyurduğu ulaşım olanaklarındaki ciddi azalış yüksek tepkiyle karşılandı. İki hafta içerisinde Bilkent’te geçtiğimiz dönemlerin en kitlesel eylemleri sonucunda demokratik üniversite taleplerimizle ulaşım hakkımızı geri kazandık ve kalıcı mücadele mekanizmaları kurmak için adımlar attık. Kazanımlarımızı ve mücadelemizi genişletmek için Bilkent öğrencileri mücadeleye devam diyor.
Şimdi biraz geriye saralım.
Dönemin ilk günü çevrelerimizle kurduğumuz diyaloglardan ringlerle alakalı ciddi bir tepki olduğunu gözlemledik, bu diyaloglar bizlerin hızlıca bir forum çağrısıyla bütün öğrencilerle neler yapabileceğimizi, neler talep edebileceğimizi tartışmaya götürdü. Daha önce ufak görünen deneyimlerimiz; öğrenciler, topluluklar, gençlik örgütleri olarak birlikte hareket etmeye yönelik gelişen iletişimlerimiz ve afişler, dağıtım materyalleriyle ördüğümüz süreç Bilkent’in en kitlesel forumunu geçirmemizi sağladı. Forumda kararlarımızı sadece bir grup öğrenci olarak değil; olabileceğimiz en kalabalık şekilde almamız gerektiği gerçeği, eylemleri büyütebilmemizin en önemli noktalarını oluşturdu. Çünkü bu birliktelik her bir arkadaşımızı fikirleriyle ve emekleriyle sürecin bir parçası ve örgütleyicisi haline getirmemiz sayesinde kalabalıklaştı. Hep birlikte talepleri ve mücadele olanaklarını ileri noktalardan değerlendirdik ve yalnızca ulaşım hakkımızı değil, sorunun kökenini; bütçe ayrılmayan eğitimi, söz hakkı olmayan öğrencileri ve demokratik çalışmasına izin verilmeyen Öğrenci Temsilcileri Konseyleri’ni (ÖTK) tartıştık. Forumda kararlaştırılan eylem komitesiyle gözlerimize uyku girmeden örgütlenen bir dizi yürüyüş, protesto, döviz atölyeleriyle rektörlük önünde Bilkent’in en kalabalık birlikteliklerini yakaladık.
Sonucunda rektörlükle hem eylem komitesi hem Öğrenci Konseyi görüşmeler gerçekleştirdi. Görüşmeleri sonucu ulaşım takviminin güncelleneceğini öğrenen konsey ve öğrenciler taleplerinin takipçisi olmak, bütün talepleri kazanılana kadar mücadeleye devam etmek için eylemlerine devam etti ve kazanımlarını somutladı.
EĞİTİME BÜTÇE
Bilkent yönetimi, eğitim ücretlerini 300 binden 620 bine, yani iki katından fazla artırırken; eğitim, araştırma, ulaşım, kütüphane bütçeleri bu artışı yansıtmıyor. Ulaşıma bütçe ayıramadığını söyleyen rektörlük, yaz aylarında rektörlük binasına dış cephe, kütüphane önündeki yola “fışkiye”, kaldırım çalışmaları yapması için Bilkent holding şirketi TEPE İnşaat’ı görevlendiriyor. Eğitim ücretlerimiz üniversite bütçesinden rant yoluyla holding şirketlerine aktarılıyor. Ne olduğu belirsiz “yönetim giderleri” beş katına çıkarken öğrenci topluluğu bütçeleriyse geçtiğimiz senelerde artırılmıyor.
Kütüphane giderleri 4 milyon TL, araştırma merkezlerinin bütçesi 78 milyon TL azaltılıyor; ulaşım bütçesi de yalnızca %20 artılıyor. Yemekhane, barınma ücretlerine gelen fahiş zamlarla bizler krizin yükünü sırtlarken, aktarılan bütçelerle Bilkent Holding kârını bir yılda 3’e katlıyor. Tek adam iktidarının OVP, 12. Kalkınma Planı gibi ekonomi planları sermayedarları kalkındırıp şirketlerin kâr rekorları açıklamasını sağlarken işçi, emekçi, öğrenci kesimler geçinemiyor, bütün olanaklarına yönelik saldırılara karşı mücadele ediyor.
Yani Bilkent’te ulaşım hakkına saldırı olarak yansıyan ve yoğun tepki doğuran eğitime ayrılmayan bütçe krizi, ülkenin her köşesinde kendini farklı şekillerde gösteriyor ve mücadelemizi kaldıracağımız yerler oluyor. Öğrencilerin önümüzdeki ayları, eğitim alabilmek için şart olan (ulaşım, beslenme, barınma, eğitim materyalleri, ders/lab imkanları) en acil talepleri etrafında hem ekonomik hem de politik mücadele büyüterek geçireceği bugünden kendini gösteriyor.
SÖZ HAKKI ÖĞRENCİYE
Taleplerimiz biri olan senatoda Öğrenci Konseyi’nin oy hakkı bulunması, her görüşmede bizlerin ulaşım sorununun asıl çözümü olarak tartıştığımız, rektörlüğün de en şiddetle karşısında durduğu talep oldu. Demokratik üniversitelerin, söz hakkının öğrenciye verilmesinin bir adımı olan talebimiz “YÖK kurallarına aykırı” olarak geçiştirildi. Demokratik üniversitenin kuruluşu elbette darbe kalıntısı YÖK’ün kurallarına bırakabileceğimiz bir konu değil. Senatoda oy hakkının “onlara göre de” olması gerektiğini belirten rektörlüğün sözlerine inanmıyor, çok istiyorlarsa senato toplantıları öncesinde Öğrenci Konseyi’ne danışılıp kararların alınabileceğini hepimiz biliyoruz
Bütün zamanımızı geçirdiğimiz kampüslerimizde alınan kararlar bizlerin hayatını etkilediği ortadayken bu kararlara yönelik hiçbir söz söyleyemiyor oluşumuz tesadüf değil.
Yeni yayınlanan Orta Vadeli Program’da yer alan üniversite mütevelli heyetlerinde özel sektör-yerel yönetim-STK iş birliğinin artırılması yer alıyor. Karar mekanizmaları; OVP’de yazan şekilde sermaye temsilcilerinden oluşturulduğu sürece öğrencilerin payına düşen tıpkı Bilkent örneğinde olduğu gibi daha çok zam daha az ring olacaktır. Görüşmelere demokrasi talebimize karşı sayfalarca yasal kaynaklarla hazırlanan rektörlük de tam bu sebeple; holdingin temsilcisi olduğunu, eğitim bütçesini şirketlerine aktarmak için rant kovaladığını, senatonun eğitim yerine holdingin kârlarını öncelediğini bizlerden gizlemeye çalışıyor. Bizlerin demokratik mekanizmalardan dışlanması, kârlarını öncelemek ve kararların kendi çıkarlarına göre sermayedarların vermesini sağlamanın en kolay yolu. Demokrasi anlayışımız birtakım senato oylamalarından ibaret değil; her öğrenci ve akademisyenin katılabileceği, sorunlarını dillendirebileceği ve çözümlerde birlikte belirleneceği şekilde olmalıdır. Ancak bu şekilde öğrenci yararına işleyen karar mekanizmaları işletilebilir.
DEMOKRATİK ÖTK İÇİN MÜCADELEYE
Kitlesel geçen forumların ve eylemlerin örgütlenmesinde yapabildiğimiz en geniş çağrılarla başladığımız süreç, hızlıca ortalığa yaptığımız çağrıların sınırlarına ulaştı. Bütün arkadaşlarımıza tek bir Whatsapp grubu ya da forum üzerinden ulaşmak yeterli gelmiyordu. 700 kişi geçirdiğimiz eylemler elbet Bilkent’in en büyük toplamıydı ancak okulumuzda 13 bin öğrenci olduğunu düşünürsek az bile sayılabilecek bir sayıyken yeni bir ulaşım sorununda, yeni bir yemekhane zammında sıfırdan genel çağrılara güvenmeye kalamayacağımız bir toplamdı. Bu sebeple, aldığımız forumlarda bölüm ve fakülte gruplarımızı kurup özelleşen ve genişleyen birlikteliklerimizi kurmaya yöneldik. Bu şekilde daha çok sıra arkadaşımızı bu mücadeleyi büyütebilecek alanlar açmış olduk. Toplulukların sürece ve karar mekanizmalarına katılımını artıracak yolları değerlendirdik.
Kazandığımız yalnızca yeni bir ring takvimi değil, mücadelemizi sınıf sınıf, bölüm bölüm, fakülte fakülte genişletecek mekanizmalar.
Seçimlerinin katılımı 3-5 oyda kalan, günden güne kampüsteki etkisi bastırılmaya çalışılan, öğrencilerin temsilcilerini tanımadığı, başkanları kurayla seçilen Öğrenci Konseyi; kalıcı mücadele olanaklarımızın bir parçası olmalı. Öğrenciler olarak kendi içimizde kurduğumuz iletişimler Öğrenci Konseyi’nin tutumunu ve iletişimini belirlemeli, bölümlerimizin gerçek temsilcileri olarak her öğrencinin sesi karar mekanizmalarına katılmalıdır.
MÜCADELEMİZİ VE KAZANIMLARIMIZI KALICILAŞTIRALIM
Bilkent’te uzun süre sonra ilk kez bu çapta bir kazanım elde edildi. Mücadelenin kazandırdığını bir de biz deneyimledik. Şimdi önümüzde bölümlerde ve fakültelerde kurduğumuz iletişimleri genişletmek ve ilerletmek var. Yaklaşan Öğrenci Konseyi seçimlerini güçlü geçirmek ve hâlihazırda kazanımımız olan demokratik mekanizmaları desteklemek için çalışmalıyız. Konsey’in bugün sahip olduğu sınırlar ve eksiklikler sebebiyle yok saymak bir çözüm değil. Aksine temsiliyetlerini temellendirecek alanları yaratmak için, demokratik ÖTK’lar için mücadele etmeliyiz. Mücadele mekanizmalarımız inisiyatifle toparlanan, hızla dağılan birliklerin eylemlerinden ibaret olmamalı, daha ilerisi için protestolara gerek olmadan sorunlarımızı konuşarak çözebileceğimiz bir gelecek inşa etmeliyiz.
İstediğimiz bu geleceğin önünde sermayenin ve onların temsilcisi rektörlüklerin, iktidarların bulunduğunu; bütçe ve demokrasi taleplerimizi kendi çıkarlarına aykırı oldukları için her zaman reddedeceklerinin de farkında olarak ilerlemeliyiz. Kazanımımız mücadeleye nokta koymak yerine onu büyütmeli. Bu yüzden “Eğitime bütçe, Söz hakkı öğrenciye, Demokratik ÖTK için mücadeleye!” şiarıyla, kalıcı kazanımlarımızı sağlamak için mücadeleyi ring deneyimimizden öğrendiklerimizle büyütmeye devam edeceğiz!