02 Ekim 2024 01:03

Sovyet geçmişinden bugüne bakış: 1936 Anayasası

Gençlerin gelecek kaygısı yaşamadığı, işçilerin sömürüyle karşılaşmadığı şartlar Sovyetler Birliği'nde var edilebilmişken; 1936 Sovyetleri 2024 Türkiyesi'nden daha gelişmiş desek abartmış olmayız.

Fotoğraf: Unsplash

Paylaş

Azat GERGİN

Akhisar/Manisa

 

Ağır sömürü altındaki işçi sınıfının, yoksul köylülükle birlikte Ekim Devrimi’ni başarıp iktidar olması ve SSCB özgülünde proletarya diktatörlüğünün kurulması nelere yol açtı, neler başarıldı? Bugün Türkiye’de yaşadığımız demokrasi, eğitim, ekonomi ve çalışma koşullarını Sovyetler örneği üzerinden, 1936 Anayasasının işaret ettikleri bağlamında karşılaştıracağız.

ASLİ KURUCU İKTİDAR: HALK

1936 Anayasasının hazırlanma süreci hem dönemi hem de insanlık tarihinde benzeri görülmemiş bir biçimde tartışma süreci yaratmıştır. Sovyet işçileri ve emekçileri, kendi anayasalarını kelime kelime kendileri yazmıştır. Anayasanın hazırlanma döneminde tartışmalara 75 milyon kişi aktif olarak katılmış ve metinler günlük gazetelerde doğrudan yayınlanarak bütün Sovyet ulusu sürecin gelişimine doğrudan katılıp bilgilendirilmiştir.

1936 Anayasasında eğitim hakkı şöyle tanımlanıyordu: “Bu hak genel ve ücretsiz yedi yıllık öğrenim, on yıllık öğrenimin geniş olarak gelişmesi, yüksek ücretsiz eğitim, yüksekokullarda çalışmalarında üstünlük gösteren öğrencilere verilen devlet bursları sistemi, okullarda ana dilinde öğretim yapılması, fabrikalarda, devlet çiftliklerinde, makine ve traktör istasyonlarında ve kolektif çiftliklerde ücretsiz mesleki, teknik ve tarım eğitimi yoluyla elde edilir.”

Çarlık döneminde halkın büyük çoğunluğu okuma yazma bilmiyordu. Çarlık Rusya'nın Türkistan ve Kafkasya bölgelerinde okuma yazma bilmeyenlerin oranı %90’a kadar çıkabiliyordu. İlk Sovyet neslinin ebeveynleri okuma yazma neredeyse bilmezken, bu nesil yüksek eğitim almıştır. Eğitim sistemlerinin kalitesi aldıkları 13 Nobel ödülüyle de kanıtlanmıştır. Üstelik tüm bu eğitim ücretsiz verilmiştir. İnsanların kültürel gelişimlerini sadece okullarla sınırlamamış, tüm vatandaşlar için operalar, senfoniler, tiyatrolar, konserler ücretsiz hale getirilmiştir.

PEKİ BÜTÜN BUNLAR NASIL OLDU?

Sovyetler Birliği’nin kurulduğu andan itibaren eğitim alanında attığı adımlarla okul sayısı yıldan yıla artmıştır. Kütüphanelerin, kitapların, tiyatroların sayısındaki artış buna bir işaret. Örnek vermek gerekirse 1917 yılında 8,9 milyon kitaba sahip 12 bin 600 kütüphane varken, 1940’larda bu sayı yaklaşık 150 milyon kitaba sahip 80 bin kütüphaneyi bulmuştur. Çarlık Rusya’sında yüksek öğrenimi bitiren kişilerin sayısı 105 bin iken, Sovyet Devrimi’nin ardından geçen 24 yılda (1941) bu sayı 1,5 milyona ulaşmıştı. Devrimden önce kitapların baskı sayısı 5-10 bini geçmezken, Sovyet iktidarı döneminde, onlarca dilde, milyonlarca baskı adedine ulaşmıştır.

Sovyet iktidarı, temel öğretimi zorunlu hale getirmiştir aynı zamanda. Bu eğitim aynı zamanda ana dilde de verilmiştir. Çoğu bölgede Rusça okullarda ikinci dil olarak öğretilmiştir. Örneğin ilk Kürtçe Latin alfabesi örneğini Sovyetler Birliğinde görüyoruz. İlk Kürt filmi Zare de yine Sovyetler’de çekilmiştir.

Sovyetler Birliği’ni oluşturan bütün cumhuriyetler, gönüllülük temelinde özgürce ayrılma hakkıyla kurulmuştur. Halklar, kendi ulusal kültürlerini geliştirme, kendi anadillerinde eğitim yapma hakkı dahil, bütün ulusal haklarına kavuşmuşlardır. Ülkemizde ise yıllardır Kürtlere ve dillerine baskıları devam etmektedir. 2024 Türkiye'sinde Kürtçe müzik eşliğinde halay çekenleri, Kürt halkının iradesiyle seçilen yerel yöneticiler gözaltına alıyorlar. Bu olaylarsa neredeyse 90 yıl önce yaşanan gelişmeler. Bu geçmişin daha “modern” olmasından değil, Türkiye’nin zaman ilerledikçe geriye gitmesinden kaynaklanıyor.

SOSYALİST SANAYİLEŞME, İŞSİZLİK VE ÇALIŞMA SAATLERİ

1936 Anayasasındaki başka ilerici bir örneği çalışma hakkının devlet güvencesine alındığını ifade eden şu cümlelerde buluyoruz: “Her yurttaşın çalışmak hakkıdır ve nitelik-niceliğine göre karşılık gelen uygun ücreti almak hakkı garanti altına alınmıştır.” Sovyet emekçilerinin işi garanti olduğu için “Yarın işimi kaybedecek miyim, işimi kaybedersem masraflarını nasıl karşılayacağım?​” gibi bir kaygı duyulmuyordu. Halbuki günümüzde bu kaygı hayatın merkezinde konumlanıyor. Sovyetlerdeyse sosyalist sanayileşme adımları ve beraberinde gelen sosyalist ekonomiyle “geçmişte kalan”, yaşanmayan sorunları bugün yaşıyoruz.

Sosyalist sanayileşme, kapitalist ülkelerde olduğu gibi işçi sınıfı ve emekçilerin sömürüsü ve sömürgelerin yağmalanması temelinde değil, ülkenin bütün zenginliklerinin halkın elinde toplanması ve bunun Sovyet Hükümeti eliyle sanayiye yönlendirilmesiyle kurulmuştur. Bunun sonucu olarak, maddi refah seviyesi sürekli yükseldi. Birinci Beş Yıllık Plan’ın başında bir buçuk milyon işsiz Sovyet vatandaşı varken planın sonuna doğru işsizlik tamamıyla ortadan kalkmıştır. İkinci Yıllık Plan’ın sonundaysa Sovyetler Birliği, bir tarım ülkesinden bir sanayi ülkesine dönüşmüştür ve sanayisi, brüt olarak, Avrupa’da birinci, dünyada ikinci sıraya gelmiştir. İlk iki Beş Yıllık Plan döneminde ulusal gelir 71 milyar Ruble artmıştır. Bu, devasa bir büyüme ve hiçbir kapitalist ülke şu ana kadar böyle bir büyüme yaşamadı, yaşaması da pek mümkün durmuyor. Bütün bunların sonucu olarak, Sovyetler Birliği’nde işsizlik ortadan kalkmış, herkes emeğinin niteliği ve niceliğine uygun ücret aldığı bir iş güvencesine kavuşmuştur.

Tarihte ilk kez 1936 Anayasa'sı ile günlük çalışma saatleri 8 saate, belirli sektörlerde 6-4 saate, yıllık tatil, hamile kadınlar için doğum izni çalışma yaşamına girmiştir. Bütün yurttaşların yaşlılık, hastalık, sakatlık durumlarında maddi bakım görmeleri anayasal güvenceye kavuşturulmuştur. Yani, EYT diye bir sorun da dolayısıyla yaşanmamıştır.

Madde 119 bu konuda çıkarılan ilk anayasal maddedir. “SSCB vatandaşlarının dinlenme hakları bulunmaktadır. Dinlenme hakkı iş gününün işçilerin büyük bir çoğunluğu için 7 saate indirilmesiyle güvence altına alınmıştır. Tüm işçiler için ücretli yıllık izin tanımlanmış ve çok geniş kapsamlı tatil olanakları sağlayan işletmeler bu amaçla ayarlanmıştır.” Bu tatil olanaklarının tamamı ücretsiz ve devletin ücretsiz olarak sağladığı tesislerden yararlanılmıştır.

Kadın, ilk defa Sovyetler Birliği’nde eşit bir statü elde etmiştir. Kadının üretime ve toplumsal yaşama katılımını engelleyen bütün önyargılar, gelenekler ve yasal dayanaklar birer birer yıkılmıştır. Madde 122 kadın haklarına yönelikti: “SSCB'deki kadınlara ekonomik, devlet, kültür, sosyal ve politik yaşamın tüm alanlarında erkeklerle eşit haklar tanınır.” Kadınlara yönelik özel önlemler arasında anne ve çocuğun çıkarlarının devlet tarafından korunması, tam ücretli doğum öncesi ve doğum izni ve doğum evleri, kreşler ve anaokulları sağlanması yer almıştır. Sosyalist sanayileşme aynı zamanda kadının özgürleşmesinin yolunu açtı. Burjuva toplumlarda halen sürmekte olan aynı işte kadının daha düşük ücret alması uygulaması, Sovyetler Birliği’nde daha 1930’larda son bulmuştur.

Madde 123'te ise eşitliğe vurgu yapılmıştır: “Tüm vatandaşlar için 'ekonomik, devlet, kültür, sosyal ve siyasi yaşamın tüm alanlarında milliyet veya ırklarına bakılmaksızın' eşit haklar tesis etmektedir. Irk veya ulusal ayrıcalığın savunulması, nefret veya aşağılama veya milliyet nedeniyle hak ve ayrıcalıkların kısıtlanması cezalandırılacaktır.”

Bu kadar anlatımın sonunda şu sonuç ortaya çıkıyor. Gençlerin gelecek kaygısı yaşamadığı, işçilerin sömürü, baskı, az ücret gibi dertlerle karşılaşmadığı bir ülke herkesin isteyeceği bir ülkedir. Bu şartlar Sovyetlerde yaklaşık bir asır önce halka sunulmuşken, 1936 Sovyet Birliği, 2024 Türkiye'sinden daha gelişmiş desek abartmış olmayız.

ÖNCEKİ HABER

“Coğrafya kaderdir”i bir kenara bırakalım: Filistin, Lübnan, Suriye…

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa