Kendi göbek bağımızı kendimiz keseceğiz!
Haklarımızın hepsini mücadelemizle kazandık. Bugün de üniversitelerimizde yapmamız gereken ülkenin dört bir yanında hakları için mücadele eden işçiler gibi mücadele etmektir.
Fotoğraf: Evrensel
Mahmut SEREM
Antep
Uzun süredir yaşam koşullarımızın daha da ağırlaşmasıyla karşı karşıya kalıyoruz. Bulunduğumuz her alanda yaşam koşullarımızın ağırlaştığına yönelik konuşmalar bir çoğumuzu yeter artık noktasına getirmiş durumda! Yeni dönemde okulların açılmasıyla birlikte üniversite öğrencileri, yurt kiralarına, ulaşıma, yemek ücretlerine gelen zamlarla okula başladı. Liseliler açısından da durum çok farklı değil. Mehmet Şimşek adıyla simgeleşen 12. Kalkınma Planı, OVP, Kamuda Tasarruf tedbirleri ve daha birçok ekonomik programın sillelerini her gün yiyoruz. Bu programlar sadece sermayenin ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik oluşturuluyor. Çalışma koşullarının esnetilmesi, bizlerden kesilen vergilerin patronlara teşvik olarak geri dönmesi ve her şeye zam gelirken asgari ücrete veya KYK burslarına zam gelmemesi bu programların kimin için üretildiğini çok açık ve net göstermektedir. AKP’nin ve sermayenin saldırıları karşısında halkın azımsanmayacak bir bölümününse gerek fabrikalarında gerek üniversitelerinde çeşitli mücadeleler verdiğini görüyoruz. Son dönemde Bilkent Üniversitesi başta olmak üzere üniversite öğrencileri kendi okullarında hak gasplarına uğramamak için mücadele ediyor. Ülkenin birçok sanayi bölgesinde işçiler “geçinemiyoruz, ücretlere zam” talebiyle çeşitli mücadeleler veriyor. Bazı fabrikalarda mücadeleler ücret talebiyle de sınırlı değil, çalışma koşulları için de mücadele ediyorlar. Özellikle son yıllarda en ufak bir mücadele söz konusu olduğunda kolluk kuvvetleri her kesimin karşısına dikiliyor. Üniversite öğrencileri “söz hakkı öğrencilerin olsun, demokratik üniversiteler istiyoruz” talebini her yükselttiğinde çeşitli baskılarla karşılaşıyor. İşçiler “vergide adalet- insanca yaşayacak ücret istiyoruz” dediklerinde polis karşılarına dikiliyor. Antep’te de Akcanlar işçileri hafta sonu tatilini ortadan kaldıran 7’li sistem ve vergi kesintilerinden dolayı ücretlerinin erimesine karşı iş bırakıp mücadele ettiklerinde polisin ağır şiddetine maruz kalmıştı. AKP milletvekili Ferhat Nasıroğlu’nun sahibi olduğu Fernas Maden Ocağı’nda çalışan işçiler “çalışırken iş kazalarına kurban gidip ölmek istemiyoruz” diyerek başlattıkları eylemin karşısında polisin müdahalesiyle karşılaştılar ve işçiler başta olmak üzere sendika yöneticileri çok defa darp edilerek gözaltına alındı.
Bu baskı koşullarının “Şimşek programı” ile doğrudan bağlantılı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Baskılar sermayenin hareket imkanını güçlendirirken işçilerin yaşam ve çalışma koşullarını daha da geriye götürüyor. Esas yapılması gereken başta işçi sınıfı olmak üzere, gençleri, kadınları, azınlıkları bir mücadele etrafında bir araya getirmektir. Aksi takdirde hayat bizler için bugünden daha da zor olacaktır. Bu birleşik mücadeleyi örebilecek gücü ve imkanı olan çeşitli sendikalar ve meslek örgütlerine yüzümüzü döndüğümüzde aslında çokta umut vadettikleri söylenemez. Türkiye’nin en büyük işçi sendikası TÜRK-İŞ üyelerinin ve bazı şubelerinin zorlaması ile 24 Eylül tarihinde 1 saatlik iş bırakma kararı almak zorunda kaldı fakat bu kararını bile üyelerinden saklamaya çalıştı. Yukarıda da değindiğimiz gibi sermayenin saldırılarını 1 saatlik iş bırakarak durdurabilmek imkansız. Şüphesiz TÜRK-İŞ gibi bir sendikadan böyle bir karar çıkması elbette çok önemli bu bizlere şunu çok açık gösteriyor işçilerin, emekçilerin daha fazla dayanacak gücü kalmadı ve sırtını sermayeye yaslayan sendika ağaları üzerinde baskı kurmaya başladılar.
Kitlesel bir mücadele örgütlemek şüphesiz bir sendikanın tek başına yapabileceği bir iş değildir, fakat Türkiye’deki sınıf mücadelesi tarihine baktığımızda sendikaların öncülük ettiği birçok kitlesel direniş olmuş bunlar sayesinde de işçi-emekçileri birçok hak kazanmıştır. Meselenin bir diğer yüzü olan siyasi partiler açısından bakacak olursak oylarının en yüksek olduğu dönemi yaşayan CHP; işçilerin, gençlerin, kadınların geçinemiyoruz seslerine karşılık olarak erken seçim olmalı diyor. CHP açısından böyle bir mücadeleye öncülük etmesi elbette beklenemez çünkü başta kendilerini destekleyen sermayedarlar olmak üzere siyasetlerini kurdukları politik çizgiye de uygun değil. CHP’nin iktidar olduğu belediyelerde işçilerin neler yaşadığını hepimiz biliyoruz. Yani hükümetin,sermayenin karşısında güç olarak gördüğümüz bileşenler hayal kırıklığından öteye gitmiyor. Fakat bunlar bizleri bir yılgınlığa sokmamalı, başta işçi sınıfı olmak üzere gençlerin, kadınları mücadeleleri sadece sermayeye geri adım attırmıyor yukarıda bahsettiğimiz ve onlar gibi olan diğer kurumlarında harekete geçmeye zorluyor.
SİLLE ATMA SIRASI BİZDE!
Bu baskı ortamı karşısında gençlik ve işçi mücadelelerine sımsıkı sarılmamız gerekiyor. Bu mücadele hayatımızı kendi çıkarları uğruna şekillendirmek isteyen AKP ve sermayedarların karşısındaki tek kozumuzken yeni mücadele olanakları yaratmak, bulunduğumuz her fabrikada insanca yaşama talebini yükseltmek, üniversitelerimizde demokratik ve bilimsel eğitim hakkı talebini daha da genişletmek zorundayız. Üniversitede söz hakkımızın bir aracı olan ÖTK’ler neredeyse hiçbir üniversitede uygulanmıyor. Uygulanan üniversitelerde de tıpkı rektör seçimlerinde olduğu atama yoluyla oluyor. Sermaye var olduğu tüm alanlarda bizlerin karşısında güç olmaya devam ediyorsa bizlerde var olduğumuz her alanda onların karşısında bir güç haline gelebilmemiz gerekiyor. O halde sermayeyle doğrudan mücadele edebilecek olan sınıf hareketine tutunmak her zaman için ihtiyaçken bugün daha da aciliyet kazanmıştır. Akcanlar işçilerinin 7’li sisteme karşı mücadele etmelerinin bir sebebi vardı, biz gençler de yarın çalışma hayatına atıldığımızda tek izin günümüz olan pazar tatilinin ortadan kaldırılması ile karşı karşıya kalabiliriz. İşçilerin bu mücadelesi aynı zamanda bizim yarınımız içindir. Unutmayalım ki bugün kazanılmış tüm haklarımız zamanında mücadele eden işçilerin, öğrencileri eseridir! Kapitalist sistemin temsilcileri “işçiler çok yoruluyor bundan sonra 8 saat çalışsınlar” demedi. Üniversitelerimizde az çok demokratik haklarımız varsa geçtiğimiz yıllarda mücadele eden öğrenciler sayesindedir. Bizlerde bulunduğumuz her alandan kapitalist sistemin saldırılarına karşı birleşmeyi ve kapitalizmin karşısında güç olmayı başarmamız gerekiyor.