02 Ekim 2024 02:10

1 yıllık katliamın bilançosu

Emperyalistlerin çıkarları için bize biçtiği savaş ve yıkımı yaşamamak için Türkiye gençliği tutarlı bir anti-emperyalist çizgide Siyonist işgalin sona ermesi için çabalamalıdır.

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Bilgesu KİPER

Ankara

 

7 Ekim 2023’ten bu yana İsrail’in Filistin’e yönelik saldırıları durmaksızın tırmanıyor. Gazze Sağlık Bakanlığının verilerine göre bu süreçte 41 binden fazla Filistinli hayatını kaybetti, yaklaşık 2 milyon insan ise yerinden edildi. İsrail’in saldırıları, soykırım seviyesine ulaşan boyutlarıyla genişlemeye devam ederken, Lübnan Hizbullah’ını da hedef alan saldırılar bölgedeki savaşı daha geniş bir alana yayıyor. Lübnan halkının da bu saldırılardan etkilenmesi, bölgesel bir savaşın eşiğine gelindiğinin sinyallerini veriyor. Bu yazıda dergimiz yayınlanırken birinci senesini dolduracak bu savaşın bilançosunu, gidişatını ve durdurmanın yollarını tartışacağız.

İŞGALİ OLUŞTURAN İLİŞKİLER

Gelin tüm bu süreci değerlendirirken bir terazi kullanalım. Bir tarafta Filistin halkının direnişi ve destekçisi halklar, bir tarafta bu mücadelenin karşısındaki egemen aktörler bulunsun. Terazide dengesizlik yaratan ilk olay Hamas’ın 7 Ekim Aksa Tufanı Operasyonu gibi ele alınır. Ancak güncel gelişmeleri değerlendirirken yapılan en büyük hatalardan biri bu olayları tarihsel bağlamından yoksun ele almaktır. İsrail’in Filistin’e yönelik saldırılarını, 7 Ekim Aksa Tufanı Operasyonu ile başlatmak yanıltıcıdır. Aslında Siyonist İsrail’in saldırıları, 1948’de Filistin halkının zorla yerinden edilip kuşatılmış olarak yaşamaya zorlanmasıyla başlamıştır. 7 Ekim’den itibaren gelişen olaylar, Gazze halkını yıllardır açık bir hapishanede tutan İsrail Devleti ve onun emperyalist destekçilerinin sorumluluğundadır. İsrail, 2008’den 2023’e kadar düzenlediği operasyonlarla 300 bin Filistinlinin ölümüne neden olmuştur. Bu süreçte, terazinin bir kefesine eklenen her saldırı, dengeyi Filistin halkının aleyhine ağırlaştırmıştır. Aksa Tufanı Operasyonu sonrası İsrail savaş hali ilan ederek Gazze’ye tam bir abluka başlatmıştır. Kara harekâtı tehditleri, Filistin’e elektrik, yakıt ve gıda sevkiyatının kesilmesi, soykırım düzeyindeki saldırıların ilk sinyallerini vermiştir.

İsrail Devleti’nin saldırılarının başlamasıyla koşulsuz şartsız desteğini açıklayan ilk emperyalist ülke ABD olmuş, Doğu Akdeniz’e gönderdiği savaş gemileriyle tutumunu ilk elden ilan etmiştir. Biden yönetimi, Hamas’ın operasyonunu, ABD’nin Ortadoğu’daki azalan otoritesini yeniden kurmak için bir fırsat olarak görmüş ve İsrail’e gelişmiş silah sevkiyatları yaparak ilk adımlarını atmıştır. Avrupa devletlerinin ilk tepkisi ise İsrail’in “kendini savunma hakkı” üzerinden şekillenmiş; sivillere zarar verilmemesi sözde şartı ile İsrail’in saldırılarının devam edebileceği teminatı verilmiştir. Bu süreçte, Avrupa devletleri açısından belirleyici olan faktörler, İsrail ile kurulan diplomatik, askeri ve ticari ilişkilerdir. Burada önemli olan nokta, bu ülkelerin halklarının değil, egemenlerinin bu politikaları yürütüyor oluşudur. Terazinin öbür tarafında, saldırıların durması talebiyle harekete geçen milyonlar vardır.

İsrail'in saldırılarıyla birlikte dünya genelinde 100’e yakın ülkede 4000’den fazla protesto gerçekleşmiştir. Protestolarda İsrail’in operasyonları kınanmış, Filistin’e destek çağrıları yapılmış ve hükümetler somut bir tutum almaya davet edilmiştir. Başta İngiltere, ABD, Almanya, Fransa ve İspanya olmak üzere birçok Batı ülkesinde büyük çaplı Filistin yanlısı gösteriler düzenlenmiştir. Londra’da binlerce kişi Filistin bayraklarıyla sokaklara çıkarak İsrail’in saldırılarının durdurulmasını talep ederken, benzer gösteriler New York, Los Angeles ve Paris gibi büyük şehirlerde de gerçekleşmiştir.

İsrail’in saldırıları başladığında, Erdoğan’ın ilk tepkisi timsah gözyaşları dökmek olmuştur. Filistin halkının yanında olduğunu iddia eden bir dizi konuşma yapmış ve miting düzenlemiştir; ancak bu saldırıların bu düzeye gelmesinde sorumluluk taşıyanlardan biridir. Türkiye-İsrail ilişkileri, İsrail’in Filistin halkı üzerindeki yıllar süren baskı ve saldırılarına rağmen ilerlemiş ve iki ülke arasında askeri, ticari ve diplomatik ilişkiler gelişmiştir.

TEK ADAM İKTİDARININ SOYKIRIMDAKİ ROLÜ

2022 yılında Türkiye ile İsrail arasındaki ticaret hacmi 10 milyar dolara ulaşmıştır. Bu ticaretin önemli bir bölümünü enerji sektörü oluşturmaktadır. Akdeniz’deki doğalgaz sahalarından Avrupa’ya enerji kaynaklarını Türkiye üzerinden taşıma projeleri gündemdedir ve İsrail’in Akdeniz’deki doğalgaz rezervleri bu ilişkileri daha da güçlendirmektedir. Türkiye’den İsrail’e tarım ve gıda ürünleri, motorlu taşıtlar ve tekstil ürünleri ihraç edilirken; İsrail’den Türkiye’ye ileri teknoloji ürünleri, savunma sanayii ekipmanları, tıbbi cihazlar ve kimyasal ürünler ihraç edilmektedir. İsrail, Türkiye’nin savunma sanayii ve elektrik sektörlerinde önemli bir tedarikçidir. Tüm bunlarla beraber saldırıların ilk dört ayında başta mermi, bomba vb. silahların yapımında kullanılan demir-çelik olmak üzere pek çok hammaddenin ihracı açıktan devam etmiş, ticari ilişkilerde değişiklik olmamıştır. Filistin halkının başına düşen mermilerin önemli bir sorumlusu da Türkiye’de tek adam iktidarı ve sermayedarlarıdır.

Terazideki yüklerin dengesinin değişmesine neden olan olaylardan birisi saldırıların sıklaşmasına yakın bir zamanda, 17 Ekim 2023’de gerçekleşen Gazze’deki el-Ehli Baptist Hastanesinde yüzlerce Filistinli sivilin katledilmesi olmuştur. İsrail’in düzenlediği saldırıdan sonra ABD Başkanı Biden hiçbir kanıt göstermeden “Saldırıyı diğer taraf yapmış gibi görünüyor” açıklamasını yapmış, Almanya Başbakanı Scholz, ABD Başkanı Biden, İngiltere Başbakanı Sunak başta olmak üzere Batılı emperyalist ülkelerin liderleri İsrail’in ırkçı Lideri Netanyahu’ya destek ziyaretleri için sıraya girmişlerdir.

Bu hastane saldırısı sonrasında uluslararası düzeyde kitlesel protestolar düzenlenmiştir. Lübnan’da İsrail Büyükelçiliği’ni hedef alan saldırılar, Ürdün, Mısır, Tunus gibi ülkelerde İsrail ile diplomatik ilişkilerin kesilmesi talepleriyle gerçekleşen eylemler, İran’da geniş katılımlı gösteriler gerçekleşmiştir. ABD’nin tutumu da protesto edilmiştir. İngiltere, Fransa, Almanya gibi ülkelerde geniş çaplı gösterilerde saldırılar kınanmıştır. İspanya’da ve İtalya’da liman işçileri, savaşın seyrini değiştirebilecek politik bir tutumun nasıl alınabileceğini göstererek savaş malzemesi yüklü gemilere yükleme yapmayı reddetmişlerdir. ABD’de çeşitli üniversitelerde Filistin’e destek eylemleri gerçekleşmiş, ABD’nin İsrail desteğine karşı büyük protestolar yapılmıştır. Bu süreç, terazide Filistin halkının kefesini güçlendirmiş, Avrupa devletlerinin tutumunda çeşitli değişikliklerin olmasını sağlamıştır. Her protesto, her direniş, teraziyi biraz daha Filistin halkının mücadelesi yönünde eğmiştir.

Bu süreçle beraber bir sene içerisinde terazinin kefelerini oynatan pek çok olay yaşanmıştır. Savaşın sürekliliği, devam eden saldırılar, kimi zaman zayıflayan kimi zaman egemen sınıfların müdahalelerine rağmen güçlenen halk hareketleriyle devam etmiştir. Savaşın seyrini etkileyen pek çok gelişmeden birisi, 27 Mayıs 2024’te Rafah’da çadır kentin bombalanması olmuştur. Dünya genelinde özellikle üniversitelerde öne çıkan protestolar yapılmıştır. Türkiye gençliğinin de gündemine Filistin soykırımı yeniden girmiş, saldırıların başlangıcından bu yana en yüksek sayıda sosyal medya paylaşımı bu dönemde yapılmıştır. “All Eyes on Rafah” görselinin paylaşımı dünya çapında rekor kırmış, Türkiye’de de bir milyondan fazla paylaşılmıştır. İsrail’in güvenli bölge ilan etmesine rağmen çadır kenti bombalaması, tepki göstermek isteyen duyarlı kesimleri bir görsel etrafında buluşturmuştur.

Bugün geldiğimiz noktada bu gibi ağır saldırılarla mücadele edebilmek için sosyal medya görselleri etrafında birleşmenin yetmeyeceği açıktır. İsrail saldırılarını Lübnan’a kaydırarak emperyalist destekçilerinin sağladığı olanaklarla bölgesel bir savaşı kışkırtmaktadır. Lübnan’a gönderdiği çağrı cihazlarının alıcıların eline ulaştıktan sonra patlatılması, Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah’ın hava saldırısı sonucunda öldürülmesi henüz filmlerde işlenmemiş bir senaryonun gerçekliğe taşınmasıdır. İsrail, güçlü bir teknolojiye ve emperyalistlerin olanaklarına sahiptir. Orta Doğu halklarının içerisinde bulunduğu tehlike, emperyalistlerin tüm dünya halkalarına yaşattığı bir tehlikedir. Savaşın geldiği nokta, Filistin halkının tüm yaşamsal haklarını tehlikeye sokmakla kalmayıp, çok daha geniş bir bölgede, çok daha geniş halk kesimlerinin yaşamını tehlikeye sokmaktadır.

TÜRKİYE GENÇLİĞİNİN GÖREVİ

Türkiye gençliği olarak ilk elden yapabileceğimiz, tek adam yönetimini İsrail ile kurduğu tüm diplomatik, askeri, ticari ilişkileri kesmeye zorlamaktır. İsrail’in savaştaki tutumunu güçlendiren yalnızca emperyalist ülkeler değildir. Türkiye, emperyalist ABD’nin güdümünde uyguladığı Orta Doğu politikaları ve İsrail ile kurduğu ticari ilişkilerle bu cenderenin içerisindeki ülkelerden birisidir. İsrail petrolünün yüzde 65’ini Azerbaycan şirketi SOCAR’dan almakta, bu petrol Türkiye’den taşınmaktadır. Zorlu Holding İsrail’e enerji sağlamakta, İÇDAŞ çelik satmakta, Limak ise çimento göndermektedir. Baykar’ın İsrail ordusunun savaş uçaklarını ve silahlarını üreten şirketle kol kola Azerbaycan’da fuar düzenlediği ortaya çıkmıştır. İsrail İstatistik Enstitüsü’nün resmi dış ticaret istatistiklerine göre Türkiye’den 2024 Haziran ayında yaklaşık 60, 2024 Temmuz ayında ise yaklaşık 70 milyon dolarlık ithalat yapılmıştır. Ne taşındığı bilinmeyen gemiler, Türkiye limanlarından İsrail’e ulaşmaktadır. Yakın zamanda İsrail’i korumak üzere gelen ABD savaş gemisine Erdoğan, İzmir limanını açarak ev sahipliği yapmıştır. Yine aynı günlerde İsrail’e askeri mühimmat taşıyan başka bir gemi Bandırma’ya demirlemiştir. Savaşın bir yılında, tek adam iktidarının binlerce falsosu, timsah gözyaşlarının çokça kanıtı vardır. Erdoğan’ın iki yüzlü tutumunun karşısında durmak, İsrail’e tutum almak zorunda bırakacak düzeyde bir mücadeleyi gerektirmektedir.

İsrail’in Filistin politikası, bölgeyi savaş alanına çevirme potansiyeline sahiptir ve İran, Lübnan ile olan gerilimleri, emperyalist müdahalelerle birleşerek tüm dünyayı büyük bir yıkıma sürükleyebilir. Bölgedeki emperyalist güçler, kaynakların kontrolü ve stratejik hatların denetimi amacıyla savaş ve katliamları da içeren bir düzen kurmuşlardır. Bu düzenin sona erdirilmesi, Filistin halkının özgürlüğü için gerçek bir dayanak olacaktır. Bu tehlikenin ortadan kaldırılması için Siyonist saldırganlık ve işgal politikalarının etkisiz hale getirilmesi, Ortadoğu’nun emperyalist güçlerin mücadele alanı olmaktan çıkarılması gerekmektedir. Gazze’de olduğu gibi yoksul halk kitleleri, kadınlar ve çocuklar başta olmak üzere zarar görmektedir. Savaş ve işgal karşıtı, anti-emperyalist bir mücadele zemininde birleşmenin aciliyeti artmaktadır. Emperyalist güçlerin ve İsrail’in saldırılarına karşı yükselen her halk hareketi, Filistin halkının kefesine yeni bir güç ekliyor. Bu terazide mücadeleyi kazananın halklar olması için enternasyonal bir dayanışma ve örgütlenme şarttır. Savaşın seyrini değiştirecek olan, mücadele kefesini daha da ağırlaştırmaktır.

"EMPERYALİSTLERİN SAVAŞA İHTİYACI VARDIR"

…emperyalistlerin savaşa ihtiyacı vardır, çünkü dünyayı paylaşmanın, pazarları, hammadde kaynaklarını ve sermayenin kullanım alanlarını paylaşmanın tek yolu budur.” -Stalin

Emperyalist savaşlar, dünyanın emperyalist güçler arasında yeniden paylaşımının yöntemidirler. Kapitalist devletler, birbirleriyle eşit düzeyde gelişmez, sürekli bir rekabet halindedir. Rekabetin devam edebilmesi için paylaşılmış alanların yeniden paylaşılması gerekir. Sermaye ihracının devam edebilmesi için ihtiyaç budur. İsrail’in Orta Doğu’da paylaşım ve rekabet savaşı içerisinde ABD’nin ileri karakolu işlevini görmesi, İsrail’in saldırılarının Avrupalı devletler tarafından desteklenmesinin nedeni budur. Büyük silah yatırımları, silah tekellerinin büyümesinin alanını açmakta, emperyalist savaşların karakteri gereği yayılma alanı genişledikçe dünyayı kendi çıkarları etrafında döndürmek isteyenlerin gözleri güçlenebilecekleri yeni alanlara dikilmektedir. 1. Dünya Savaşı bir prensin öldürülmesiyle, 2. Dünya Savaşı Polonya’nın işgal edilmesiyle başlamıştır, tarih kitaplarında böyle yazar. Oysa savaşın hem başlaması hem de bitişi özünde tek bir şeyle olur: sınıf mücadelesi. Tam da bu sebeple her iki savaş da terazide halkların direnci ağır gelene kadar devam etmiş, tüm Dünya’ya yayılmıştır. Komünistler iki savaş döneminde de çağrılarını yenilemiş, savaşın karşısında barış talebiyle mücadele etmeye, emperyalizmin karşısında anti-emperyalist mücadeleye çağırmıştır. Bugün de İsrail’in hamleleri, emperyalistlerin güdümünde bölgesel bir savaşı tetikleme hamleleridir. Emperyalist savaşlar doğaları gereği yayılmacıdır ve gidebildikleri son noktaya kadar ilerlerler. Bu nedenlerle tüm dünya gençliğinin savaş karşısında anti-emperyalist bir tutumu örgütlemesi, bugünü ve geleceği için zorunluluk haline gelmiştir. Türkiye gençliğinin, NATO’dan çıkılması, ülkedeki askeri üstlerin kapatılması, İsraille tüm ilişkilerin kesilmesi, tüm emperyalist güçlerin bölgeden çekilmesi talepleri etrafında birleşik bir mücadeleyi bulunduğu her alanda örgütlemesi de bu zorunluluğun üzerimize düşen tarafıdır.

ÖNCEKİ HABER

Bilim, akademi ve toplum

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa