03 Ekim 2024 10:31

Hizmet-İş'in dört belediyedeki grev kararı nasıl okunmalı?

İşçileri tutmak için Hizmet-İş’in grev kararı alması şaşırtıcı değil. Ancak grev kararlarının bir pazarlık unsuru yapıldığı işçiler içinde konuşuluyor.

Fotoğraf: Murat Uysal/Evrensel

Paylaş

Kayhan GEYİK

Sancaktepe, Çekmeköy, Beykoz, Ümraniye belediyelerinde Hak-İş’e bağlı, Hizmet-İş art arda grev kararları aldı. Dört belediyede, Hizmet-İş’in hazırladığı sözleşme taslakları, belediye yönetimleri tarafından kabul edilmediği için, ara bulucu dönemi tamamlanmış, Hizmet-İş için 60 günlük grev süreci başlamıştı. Bilindiği gibi 60 günlük zaman dilimi içinde sendikalar greve gitme hakkını istediği gibi kullanıyor. Bu dört belediyeden üçü CHP yönetimindeyken, Ümraniye AKP yönetiminde. Hizmet-İş’in örgütlü olmasından anlaşılabileceği gibi, CHP’li belediyeler de 2024 seçimlerinden önce AKP’deydi. AKP’li belediyeler hem iktidar olmanın getirdiği avantajla, hem de arka bahçeleri haline getirdikleri Hizmet-İş’le; taşeron işçileri KHK ile kadrolu ilan ettikleri ama aslında belediye iştiraklerinde, güvencesiz çalıştırdıkları dönem boyunca, asgari ücreti aratmayacak bir ücret politikası izlediler. İşçiler talep etti, belediyeler “Olamaz” dedi, Hizmet-İş, “Bu kadardan fazla alamayız” dedi. AKP ile belediyeler arasındaki danışıklı dövüşün yeni bir safhaya evrildiği, yer yer kesintiye uğradığı bu grev kararlarının nedenlerini anlamaya çalışmak, sonuçlarını okumayı kolaylaştıracaktır.

HİZMET-İŞ’Mİ GREV DİYOR, İŞÇİLER Mİ?

Elbette Türkiye işçi sınıfı alınmak için alınmış çok grev kararı görmüş, grev yapmaya mecali olmayan sendikaların en üst perdeden grev ilanları, sessiz sedasız son bulmuştur. Ancak bu dört grev kararının altı Hizmet-İş’in niyetinden bağımsız, belediye işçilerinin giderek artan sorunlarıyla doludur. Dolayısıyla Hizmet-İş bu dört belediyede, toplu iş sözleşmesi taslağını işçilerle tartışıp, işçilerin onayıyla belediyeye sunarak grev oylamasına gitseydi grev kararları işçiler tarafından da alınırdı. Örneğin Hizmet-İş’in yetkili sendika olarak masaya oturduğu Beykoz Belediyesinde yapılan grev oylamasında işçilerin yüzde 60’lık bir kısmı greve evet demiştir. Bu oylamaya hem evet diyen hem de hayır diyen işçilerin çoğunluğunun Hizmet-İş’in şimdiye kadar işçilerin taleplerini dikkate almayan tutumunu tartıştığını biliyoruz. Yine birçok işçinin, toplu sözleşme taslağını hazırlama sürecine işçileri dahil etmeyen, belediye AKP’deyken, zam bile talep etmekten çekinen Hizmet-İş’le hareket etmekten, yarı yolda bırakılmaktan korktuğunu bu bilginin yanına ekleyelim.

Ancak bunun yanına yaklaşık 6 yıldır doğru düzgün zam almayan, aldıkları zamların da 3 ay içinde enflasyonla eriyip gittiği, kural tanımaz belediyelerin, az işçiyle, çok iş yapmayı bir tasarruf yöntemi haline getirdiklerini, işçilerin kendisine tanımlanmış işler dışında her işe koşturulduğunu, belediyelerin, işçilerin sefaleti üzerine kurduğu kâr ve rant düzenini ekleyelim. Bu nedenle grev oylamasına hayır dediklerinde, hakem kararına kalacak zam oranının kötü sonuçlanmasından duydukları kaygıyla da işçilerin, ücretlerinin biraz olsun iyileştirilmesi için grev kararına evet demeleri anlaşılırdır. Özetleyecek olursak belediye işçilerinin içinde bulunduğu koşullar düşünüldüğünde, “genel grev talebi” bile oldukça haklı ve meşru taleptir. Bu nedenle dört belediyeye asılan grev kararının, Hizmet-İş’in niyetinin gölgesinde kalmamasının ve işçilerin taleplerini merkeze alan bir tartışma yürütülmesinin önemli olduğunu belirtelim. Bu noktada grevin gerçekten örgütlenip örgütlenmediği konusunda, işçilerin iyi niyetle sordukları birkaç soruyu buraya da taşıyalım?

GREV KARARI BAŞKA, GREV YAPMAK BAŞKA!

İlk tartışma elbette şudur, bugüne kadar doğru düzgün bir grev kararı alıp uygulayamamış, sözleşmeyi işçilere sormadan imzalamasıyla nam salmış Hizmet-İş’in grev kararı alması bir oyun mu? Herkesin bildiği bir gerçeği tekrarlayalım, özellikle CHP’nin yeni kazandığı belediyelerde, Genel-İş’e üye geçişleri de başlamışken, işçilerin taleplerini görmezden gelen, grev kararı alamayan bir Hizmet-İş’in gözünün yaşına işçiler bakmayacaktır. İşçilerin talepleri oldukça gerçek ve bunun için mücadele etmek isteyen işçilerin sayısı da az değil. Ancak hem sendikalara güvensizlik hem de içinde bulundukları örgütsüz durum, işçileri genel bir yakınma durumundan çıkartmıyor. Ancak işçilerin Hizmet-İş’te kalmak için de bir zorunlulukları kalmadı.

Çoğu belediyenin yukarıdan emirle Hizmet-İş’e geçin dediği, üye olmayanları işten atmakla tehdit ettikleri süreç son buldu. Dolayısıyla sadece belediyelerin CHP’li olmasından dolayı değil, aynı zamanda işçileri tutmak için de Hizmet-İş’in -uygulayıp uygulamamasından bağımsız- en azından grev kararı alması şaşırtıcı değil. Ancak grev kararlarını çoğu sendikanın bir pazarlık unsuru yaptıkları, örneğin 3 yıllık sözleşme yapılması halinde daha azına kanaat edebilecek sözleşmeler imzalayabilecekleri işçiler içinde konuşuluyor. Şu kastediliyor. CHP, 1 değil 3 yıllık sözleşme imzalarsa Hizmet-İş’le, Hizmet-İş bu sözleşme dönemini daha sorunsuz hale getirebilir, CHP’nin de arka bahçesi olabilir. Olabilir mi? Olabilir. Ama başka bir ihtimal giderek daha fazla güçleniyor. Neredeyse sözleşme dönemindeki bütün belediyelerde işçiler, sendikaları hareket etmeye zorlayan bir tutum sergiliyorlar. İstanbul Anadolu yakasındaki birçok belediyede işçiler yüzde 20’lerde zam öneren belediyeler karşısında, sahici bir grev yapmayı öneriyorlar. Bu nedenle Hizmet-İş’in grev kararlarının altını işçilerin nasıl dolduracağı, grev komiteleri kurup kuramayacağı, onayları olmadan sözleşmeyi imzalatıp imzalatmayacakları belirleyici olacak.

YA BİZ EVHAM YAPIYORSAK, HİZMET-İŞ SAMİMİYSE?

Yine de diyelim ki işçiler Hizmet-İş konusunda ön yargılılar. O zaman Hizmet-İş’in bu grev kararlarını alırken, toplu iş sözleşmesini işçilerle belirlemesi, her adımı işlerle tartışması gerekmez miydi? Bu dört belediyede, işçileri bir pazarlık konusu yapmayacağını kanıtlamak için hâlâ fırsatı var. İşçilerin talepleri belirginleştiriliyor, işçiler arasında grev komiteleri kuruluyor olsaydı, işçilerin iradesini açığa çıkarak bir grev komitesiyle nerede başlanacağı ve nerede bitirileceği belirlenebilseydi, bu fırsat harcanmamış olurdu. Hizmet-İş’in tutumundan bağımsız, belediye işçilerinin kendi taleplerini hem sendika hem belediye karşısında savunmaları, bu süreci yönetmek için sendikanın kurulları dahil olmak üzere, komiteler kurulması için çağrı yapmaları ve kendi iradelerini yansıtmayan hiçbir kararı, hiçbir sözleşmeyi tanımamaları son derece önemli.

Yani Hizmet-İş’in grev kararına karşı uyanık olmanın birinci adımı, sendikadan bu kararının gereğini yapmak için gerçek adımlar atmasını istemektir. Hizmet-İş’in bu sınavdan geçerek, işçilerini kaybetmemesinin tek yolu da işçilerin taleplerine sahip çıkmasıdır. Yoksa işçiler Hizmet-İş’i terk etmek için yeni bir samimiyet sınavı yapmayacaklar gibi gözüküyor. Her koşulda önümüzdeki süreç, belediye işçilerinin daha fazla deneyim biriktirdikleri, yeni mücadele yolları denedikleri bir süreç olacağını gösteriyor. Sendikalar yeniden pozisyon alırken biz de bu süreci birlikte tartışmayı sürdüreceğiz.

ÖNCEKİ HABER

İsrail, Beyrut'a hava saldırısı düzenledi: 6 kişi yaşamını yitirdi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa