Plantasyonlardan ışıklı mağazalara: Kahvenin yeni sömürü yüzü
Zincir kahveciler, kahvenin tarihten devraldığı sömürüyü ışıklı mağazaların arkasına gizliyor. Bu zincir kahvecilerde 10 binden fazla genç çok düşük ücretlere, belirsiz iş tanımlarıyla çalışıyor.
Fotoğraf: Pexels
MURAT UYSAL
İstanbul’daki ilk kahvehanelere 1553-1554 yıllarında rastlıyoruz. O zamana kadar insanların bir araya geldiği mekanlar sınırlıydı. İnsanlar evlere misafirliklere giderek, camilerde namaz saatlerinde ya da sonrasında ve çarşılarda yan yana gelebiliyordu. Daha sonra kahvehaneler ortaya çıktı, çıktığı anda yoğun ilgi gördü. Ciddi bir maddi gücü olmayanlar dahi kahvehane açabiliyordu. Belki de bu nedenle kaynaklar bir dönem İstanbul’da sekiz dükkandan birinin kahvehane olduğuna dair bilgiler verir. Kahvehaneler döneminin özellikleri nedeniyle de bir mahallenin ya da bölgenin bir platformu, meclisi olarak kullanıldı. Zamanla bu kahvehanelerin kıraathane ismini almasının nedeni de bu kullanış biçiminden kaynaklıydı. Kitaplar bu kahvehanelerde satılıyor, orada okunuyor, tartışılıyordu. Bu tartışmalar bir dönem kıraathanelerin yasaklanmasına da neden olmuştu.
Kahvehanelerin toplumun sosyalleştiği, beraber tartıştığı mekanlar olmasının dışında da daha sayamadığımız birçok özelliği var. İş aranan kahvehaneler, ticaretin döndüğü esnaf kahvehaneleri, Yeşilçam’da oyunculuk hayali kuran figüranların kahvehaneleri… Zamanla bunların sayısı azaldı, birçoğu yok olup gitti. Şimdi yerlerinde yerli ya da uluslararası markaların kahve zincirleri var. Oralarda da kahveler içiliyor, küçük gruplar halinde türlü meseleler tartışılıyor. Bu kahve zincirlerine de şehrin birçok noktasında rastlıyoruz, pıtrak gibi yayılmaya devam ediyorlar. Ancak artık kahve zincirlerine denk kahvehaneler açmak o kadar da kolay değil. Artık ‘kahvehanelerin’ ne müşterilerle ve çalışanlarıyla kurduğu bağlar ne böyle bir dükkana sahip olmak için gerekenler ne de sahipleri aynı. Zincir kahvecilerin elinde milyar dolarlar; kahvehanelerinin içinde açlık sınırının altında ücretlerle, türlü baskı ve mobbingle katmerlenmiş sömürü var.
Espressolab, Starbucks, Kahve Dünyası ve dahası… Çoğunlukla 18-23 yaş arası gençlerin çalıştırıldığı bu kahve zincirlerinin sendika, işçi hakkı, kıdem tazminatı gibi kaygıları yok. Bazılarında sigortasız işçi dahi çalıştırılabiliyor. İşçi sirkülasyonu çok fazla, firmalar da buna güveniyor. Genç, deneyimsiz işçilere yüklenebildikleri kadar yüklenip 3 ay sonra bir yenisini işe alıyor. Çalışanlar, kahve zincirlerinin sunduğu kariyer vaatlerini koca bir dolandırıcılık olarak tarif ediyor.
Bu büyük kahve şirketlerine dair bir iş bulma sitesinde türlü yorumlar var. Sitede şirketlerin artı ve eksi yönleri orada daha önce çalışmış işçiler tarafından yazılıyor. Bu yorumlarda yok yok... Baristalığı ‘modern kölelik’ olarak niteleyenler, içebildikleri kahvenin işlerinin tek iyi yanı olduğunu söyleyenler...