06 Ekim 2024 04:35

Prof. Dr. Cangül Örnek: İsrail’in hedefindeysek petrol akışını neden kesmiyoruz?

Prof. Dr. Örnek: İsrail adı konulmamış olsa da, gölge bir NATO üyesi. Ortak tatbikatlara katılıyor. Dolayısıyla Türkiye, İsrail’le ilişkileriniNATO üzerinden de sürdürüyor

Fotoğraf: Şerif Karataş/Evrensel

Paylaş

Şerif KARATAŞ
İstanbul

İsrail ordusunun Gazze’ye yönelik katliam saldırılarının ardından Lübnan’a saldırmasının yankıları sürüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “İsrail’in gözü topraklarımızda” açıklamasını değerlendiren Siyaset Bilimci Prof. Dr. Cangül Örnek, Türkiye’nin NATO üzerinden İsrail ile de ilişkilerini sürdürdüğüne dikkat çekti. Hedef açıklamasını “gerçek dışı” olarak değerlendiren Örnek, “Madem Türkiye İsrail’in hedefinde biz neden bu ülkeye petrol akışını kesmiyoruz?​” diye sordu.  Örnek’in sorularımıza yanıtları şöyle:

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD’de BM Genel Kurulunda konuşmasını nasıl yorumlarsınız?

Bir defa Birleşmiş Milletlerdeki (BM) konuşmaların etkisi sıfıra yakın. Türkiye uzun süredir bölgede Sünni İslamcılığın lider ülkesi olmak iddiasındaydı. Bu liderlik iddiasının yeniden propaganda edilmesi gibi bir anlam taşıyabilir. Ancak Türkiye’nin fiilen yaptıkları “İslam dünyası liderliği” imajına epey hasar vermiş durumda. Türkiye’nin İsrail’le ticareti uzun süre kesmemesi, ticaretin sürdürüldüğüne dair bulgular, petrol akışını kesmemesi… Zaten Erdoğan’ın konuşmasından birkaç gün sonra, İran’ın İsrail’e yönelik füze saldırısıyla sözü fiiliyata dökmesi, Türkiye’deki iktidarı büyük oranda gölgede bıraktı.

TÜRKİYE KAMUOYU İÇİN YAPILMIŞ BİR AÇIKLAMA

BM’de yapılan konuşmanın ardından Erdoğan Meclis açılışında ilk kez, “İsrail’in Türkiye’yi hedef” aldığına dair ifadeler kullandı. Neler söylersiniz?

Türkiye kamuoyuna yapılmış bir açıklama bu. Erdoğan'dan önce Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş benzer bir açıklama yapmıştı. Buradan, planlı bir tartışma açıldığını anlıyoruz. Ancak bu senaryonun bir gerçekliği yok. Sınırlı kaynakları olan İsrail, işgal ettiği toprakları bile kontrol etmekte zorlanıyor. İsrail Gazze'ye girmişti, çıkmak zorunda kaldı, Lübnan’ın güneyine girmişti, çıkmak zorunda kaldı. Ordusuyla girip ele geçirdiği topraklarda tutunmak ve buraları sömürmeye devam etmek çok büyük bir kapasite gerektiriyor. Bir kez direnişi göze almak zorundasınız. Öte yandan, İsrail, Türkiye ile ilişkilerinden çok rahatsız değil ki. Türkiye gibi bir ülkede İslamcı bir iktidarın İsrail’e söylemde yüklenmesi İsrail’in tolere edemeyeceği bir durum değil.

Diğer taraftan, İsrail adı konulmamış olsa da, gölge bir NATO üyesi. NATO’nun Akdeniz diyaloğunun bir parçası. Ortak tatbikatlara katılıyor. Dolayısıyla Türkiye, İsrail’le ilişkilerini NATO üzerinden de sürdürüyor. Ayrıca Malatya Kürecik Üssü gibi İsrail’e bilgi aktaran ve böylece “Demir Kubbe”nin işlemesine katkıda bulunan bir üs Türkiye’de tartışma konusu dahi edilmiyor. Ayrıca madem Türkiye İsrail’in hedefinde biz neden bu ülkeye petrol akışını kesmiyoruz? Bu senaryo her yönüyle gerçek dışı.

"BATI’YA KARŞI NASRALLAH'I SAVUNAN ÜLKE OLMAK İSTEMİYOR"

İsrail’in İran’da suikastla öldürdüğü Hamas Lideri İsmail Haniye için AKP ve Erdoğan 3 günlük yas ilan etti. İsrail’in Lübnan’a yaptığı hava saldırısında Hizbullah Lideri Hasan Nasrallah öldürüldüğünde, Erdoğan yaptığı açıklamada, Hizbullah ve Nasrallah adını kullanmadan bir açıklama yaptı. Bu iki durumu nasıl yorumlarsınız?

Burada bir defa Batı’ya karşı Nasrallah'ı savunan bir ülke olmak istemiyor. Bu bir neden sayılabilir ancak bence esas neden mezhepçi bakışın, yani Şii- Sünni geriliminin Türkiye’nin bölge siyasetinde hâlâ çok etkili oluşu. Çünkü Batı’nın tepkisi esas neden olsaydı, Türkiye’nin Hamas’ı da savunamaması beklenirdi. Suriye’de Nasrallah ile Türkiye destekli gruplar düşman kamplardaydı, hatırlayalım. Yani dolaylı olarak de olsa iki taraf mücadele içindeydi.

OVP İKTİDAR İÇİN BEKLENEN ETKİYİ YARATMADI

İktidarın Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek öncülüğünde açıkladığı, orta vadeli programın (OVP) işçi ve emekçilerin yaşamına olumlu bir yansıması olmadı. ABD’de Şimşek ve Erdoğan sermaye temsilcileriyle de görüşme yaptılar. Erdoğan’ın iç siyasette yaptığı “yumuşama” çıkışından sonra Devlet Bahçeli'nin Meclis açılışında DEM'li vekillerle tokalaşması ve “Ülkemizde barışı sağlamak lazım” açıklaması oldu. Bu gelişmeler neyin göstergesi, Cumhur İttifakı açısından nasıl yorumlarsınız?

Bunun birkaç boyutu var tabii. Bu buluşmayla “normalleşme” denen sürece Bahçeli de dahil oldu. Ekonomiye gelecek olursak, OVP’nin daha hızlı bir etki yaratması bekleniyordu. Ancak zamana yaydılar. Zamana yaymalarının da çeşitli ekonomik nedenleri var. İflasların, kapasite daraltmaların hızlı olmasını istemediler. Ama kredi muslukları kapandığı zaman bu kaçınılmaz. Yine de daha temkinli gittiler başlangıçta. Maaşlarda temkinli gitmediler. Çünkü özellikle seçimsiz dönemde en rahat oldukları başlık maaşları reel olarak geriletmek. Ancak beklenen iyileşmenin gerçekleşmemiş olması iktidar kanadında da bir sıkışmışlık yaratıyor. Artık bu konudaki eleştiri sadece AKP ya da sadece Şimşek'e yönelmiyor. AKP tabanında bu konudaki eleştiri aynı zamanda Erdoğan'ın şahsına yönelmeye başlamış durumda ki bu yeni bir durum. Burada yine bir manevra alanı açmaları gerekiyor kendileri açısından. Bu süreç de ona denk düşüyor.   Öte yandan “normalleşme” süreci anayasa tartışmaları için zemin yaratma amacı taşıyor. Yani bir tür anayasa masasına oturtma gayreti olduğunu düşünüyorum.

AYAKLARINA DOLANAN NE VARSA TEMİZLEMEK İSTİYORLAR

Anayasa demişken, iktidar yeni anayasa çıkışıyla ne murat ediyor?

Yeni anayasaya da murat ettikleri şeyin başında, var olan yasal düzende kendilerinin seçilmesini zorlaştıran, bir tür ayaklarına dolanan ne varsa onları bir temizlemek geliyor. 50+1 bunlardan biri, diğeri cumhurbaşkanına getirilen dönem sınırı. Ama bence daha önemlisi şu anda Türkiye’de anayasasız bir rejim oluşu. Şu anki fiili rejime uygun bir anayasa olsun istiyorlar. Fiili rejim nasıl bir rejim? Türkiye fiilen laik ve sosyal bir devlet değil. Yeni anayasa bu ruhu yansıtsın istiyorlar. Daha önce de yaptıkları gibi önce masaya oturtacaklar, sonra da eğer referanduma götürebilirlerse kutuplaşmayı tırmandıracaklar. Kutuplaşmayı din üzerinden, aile kurumunu savunanlar ve savunmayanlar, LGBT evliliklerini isteyenler ve istemeyenler vb. başlıklar üzerinden yapacaklar.

‘MUHALEFETİN TARTIŞMAYI DAHİ REDDETMESİ GEREKİR’

Muhalefet buna karşı nasıl tutum almalı?

Muhalefetin iktidarla masaya oturmayı bırakın, bu tartışmayı tamamen reddetmesi gerekir. Çünkü Türkiye’nin anayasa tartışması yok, var olan Anayasa’nın uygulanmaması gibi bir tartışması var. Yeni bir anayasa yapılsa da emin olun ki bu iktidar ona da sığmayacak. Çünkü yasal bağlayıcılık istemiyor, keyfiyetle yönetiyor. Keyfi bir rejim herhangi bir anayasaya kendini sığdıramaz.

"MUHALEFETİN ELİNİ SERMAYE BAĞLIYOR"

Ekonomik krizin derinleşmesiyle birlikte üretici köylü eylemeleri, doğanın talanına karşı eylemler, diğer yanda lokal de olsa, işçilerin sendikalaşma, hakları için eylem halindeler. Özellikle Meclisteki muhalefet bağlamında değerlendirecek olursanız neler söylersiniz?

Bir defa AKP’nin, yani Erdoğan’ın kurduğu oyunun içindeler. Yani oyun çerçevesinde siyaset yapıyorlar. Şimdi bu oyunu reddedebilmek için ciddi çıkış yapması lazım. Türkiye'de yeni bir tartışma açmanız lazım. Türkiye'de insanların baktığı yönü değiştirmemiz lazım. Şimdi ne yapıyor? “Normalleşme”, anayasa tartışması, “İsrail bize saldıracak” tartışması, vb. Hepsi iktidarın yarattığı gündemler.  “Biz şey yapalım” muhalefetin bu çerçevelerden çıkması lazım. Ciddi bir çıkış yapması gerekir. Bu ciddi çıkış ne üzerinden olabilir? Mesela, kriz ve yoksulluk bir başlık olabilir. Ama sürekli kriz var demekle olmuyor. Radikal bir mücadele dalgasını başlatmak gerekiyor. Ama muhalefetin elini sermaye bağlıyor, sermayeyi ürkütecek bir dalgaya öncülük edemezler. Yani muhalefetin sıkışmışlığı buradan kaynaklı. Yani çok yapısal bir sıkışmışlık bu.

SİYASET İKTİDARA GERİ ADIM ATTIRMAKTA

Öncesi bir yana, 2019’dan bu yana başta ana muhalefet olmak üzere, yaşanan sorunlar karşısında yükselen tepkiler karşısında hep sandığı işaret edip, siyaseti “Oy vermeye” indirgemesini nasıl yorumlarsınız?

Gerçekten halkın gündeminde bu konu yok. Siyaset, iki seçim arası sürekli seçime işaret etmek değildir. Gündeme bir konu mu geldi, o konuyu, hemen o gün siz güçlü bir şekilde, iktidara geri adım attıracak şekilde işleyebiliyor musunuz, işleyemiyor musunuz? Siyaset bu.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in “Türkiye’de ana muhalefet, yurt dışında Türkiye’nin partisiyiz” söylemi ne ifade ediyor?

Çok yanlış bir vurgu. Sizin içeride siyaset yaparken de dışarıda siyaset yaparken de zaten Türkiye için siyaset yapıyor olmanız lazım. Üstelik dış siyaset ve iç siyaset birbirinden tamamen kopuk değildir. Sizin burada aldığınız tavır, ilerici ve halktan yana bir tavırsa aynı tavrı yurt dışında sürdüreceksiniz. Bu, Almanya'nın, Amerika'nın, Türkiye'ye yönelik eleştirilerini tekrarlayın demek değildir. Örneğin Özgür Özel'in son bir yıldır Avrupa’da, özellikle Almanya’da mesaisi fazla. Gittiğinde acaba göç politikası konusunda ne diyorsunuz muhataplarınıza? New York’ta ettiği bir söz dikkatlerden kaçmasın: “Jest gördüysek fazlasını Amerika Birleşik Devletleri’nin Ankara Büyükelçiliğine tahsis edilen o muhteşem alan için yapmışızdır” diyor.  Peki, biz niye Atatürk Orman Çiftliği arazisine ABD Büyükelçiliği oturttuk? Bu, kabul edilebilir bir durum mu?

MECLİSTEKİ VEKİL YURTTAŞI TEMSİL EDİYOR

Meclisin açıldığı gün  Özel ile birlikte bazı milletvekilleri ayağa kalkarken, kalmayanlar da oldu. Özel, bunu “makama saygı” ile açıkladı. Buna dair değerlendirmeniz nedir?

Ayağa kalkmasının çok net bir nedeni var. Cumhurbaşkanı tarafsızdır, makamına saygı duyarsınız ve makamına saygı duyduğunuz için de gerçekleştirmeniz gereken ritüeller varsa bu ritüelleri gerçekleştirirsiniz.  Hatırlayın eski cumhurbaşkanları gerçek anlamda tarafsız olmasalar da Türkiye’de asgari bir kurumsallaşma ve devlet geleneği olduğu için muhalefet liderlerini haftalık olarak kabul ederlerdi. Şimdi partili, taraf bir Cumhurbaşkanı var. Bu açıdan bir şey değişti mi? Hayır. Ayrıca, Cumhurbaşkanı, şu anda yurttaşı ayrıştıran ve yurttaşa hakaret eden bir lider. Eğer Cumhurbaşkanı yurttaşa saygı duymuyorsa, yurttaşın da ona saygı duyması çok zorlaşıyor. Sonuçta Mecliste ana muhalefet partisi vekilleri partilerini değil, yurttaşı temsil ediyorlar. Yurttaştan aldığınız oyun sorumluluğunu üzerinizde taşımanız lazım…

"VAR OLAN SİSTEME RAZI OLMASALAR ADAYLIK TARTIŞMASINI HARARETLİ YÜRÜTMEZLERDİ"

Peki bu ayağa kalkmayı CHP’nin var olan sisteme razı olması olarak görmek mümkün mü? Seçim döneminde çok dillendirilen “güçlendirilmiş parlamenter sistem” söylemini hiç kullanmıyorlar…

Var olan sisteme razı olmasalar, cumhurbaşkanı adaylığı tartışmasını bu kadar hararetli yürütmezler. Güçlendirilmiş parlamenter sistem projesi, biraz 6 masayı bir arada tutmak amacıyla ortaya atılmıştı. Ayrıca 6 masada farklı bileşenler vardı. O farklı bileşenlerin de farklı koltuklara ihtiyacı vardı. Bir yandan da kamuoyuna biz yeni bir reformla geliyoruz mesajı vermek istiyorlardı. Başka konularda yaratamadıkları beklentiyi bu konuda yaratmaya çalışmışlardı. Şimdi o masa yok. Uzun lafın kısası, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne ikna olduklarını düşünüyorum.

"ADAY TARTIŞMASI HALKIN TARTIŞMASI DEĞİL"

CHP içinde cumhurbaşkanı adayı tartışmaları için neler söylersiniz?

Yavaş mı olacak? İmamoğlu mu, Özgür Özel mi olacak? Bu tartışma, halkın tartışması değil. Bu kadar büyük sorunlarla boğuşan insanlara tek verdiği duygu, yabancılaşma. Öte yandan, bu tartışmadan en fazla memnun olan Erdoğan. Sürdürülmesi Erdoğan’ın memnuniyetini artıracaktır. Onlar da İmamoğlu’na açılan hakaret davasını bu nedenle süründürüyorlar. Tartışma devam etsin diye.

"NE YAPARSANIZ YAPIN İŞÇİLER VARLIKLARINI HİSSETTİRİRLER"

Ekonomiden, siyasete uzanan gelişmelere baktığımız da “karamsar” bir tablo söz konusu. Burada, emek örgütleri sendikalar, emekten, demokrasiden yana siyaset yapma iddiasında olan güçlerin sorumluğu nedir? Bu karanlık tablodan nasıl çıkılabilir?

Türkiye çok büyük bir ülke ve ekonomik olarak da, her ne kadar büyük sorunları olsa da belli oranda sanayileşmiş bir ülke. Böyle bir ülkede ne yaparsanız yapın işçiler varlıklarını hissettirirler. En katı baskı yöntemlerini uygulasanız da. Ama bir emek hareketinden bahsedebilir miyiz, emin değilim. Emek hareketi olabilmesi için gerçek anlamda süreklileşmiş bir hareket olması, farklı araçlarla gündemi belirlemesi lazım. Bu şu anki grevlerin, direnişlerin önemsiz olduğu anlamına gelmiyor. Kesinlikle önemli ama birbirinden kopuk tepkiler bunlar. Bunları birleştirecek olanlar işçi konfederasyonları olabilir ki, Türkiye’de radikal işçi eylemlerine liderlik yapabilecek böyle bir konfederasyon yok. Ya da bu eylemleri siyaset birleştirecek. Bizim pek çok sorunumuzun çaresi de bu. Bütün bu bölünmelerin, yani “Türk-Kürt, Alevi-Sünni, şimdi Sünni-Şii” gibi gerilimlerin ötesinde bir birliğe ihtiyacımız var. Yaşadığımız insanlık dışı koşulların değişmesine ihtiyacımız var. Bu nedenle, eylemler çok önemli. Ve tüm sansür mekanizmalarına rağmen ve iktidarın bütün aygıtlarıyla bastırmaya çalışmasına karşın bu direnenler gündeme gelebiliyorlar. 

Bizlerin de bunları gündeme getirmemiz lazım. Türkiye’de, bölgede şu an çok gelişme yaşanıyor, aynı zamanda dünyada da. Türkiye'de akademinin, aydınların bunlardan çok kopuk olduğunu gözlemliyorum. İnsanlar eleştirdikleri “İmamoğlu mu Yavaş mı aday olacak?  “Anketlerde CHP mi yükseldi, AKP mi?​” tartışmasının içerisinde. Yani bir yandan muhalefeti eleştiriyoruz hep beraber ama bir yandan da bu tartışmaları köpürtecek her şeyin içindeyiz. Dolayısıyla Türkiye'deki aydınların, akademisyenlerin de kesinlikle burada bir sorumluluğu var. Bu sorumluluğun hakkını vermeden muhalefeti “Niye destek vermiyorsun” diye eleştirebilir misiniz?  Türkiye'de kırlarda birkaç ara dönemi dışarıda bırakırsanız Türkiye tarihinde hiç görülmediği kadar direngen eylemler yürütüyor. Türkiye, her şeyden vazgeçmiş ve teslim olmuş bir ülke değil. Ama Meclis, muhalefet ve iğneyi kendimize batıralım, üniversite tersi bir resim sunuyor.

ÖNCEKİ HABER

İzmir Foça'da çöplükte çıkan yangın, ormana sıçradı

SONRAKİ HABER

İstanbul'da Filistin'le dayanışma eylemi | "Filistin direnişi kazanacak"

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa