06 Ekim 2024 04:21

Yeni 15-16 Haziran direnişlerine ihtiyacımız var

Türk-İş, “Vergide ve gelirde adalet” talebiyle örgütlü olduğu iş yerlerinde bir saat iş durdurma kararı aldı, ancak bu kararın uygulanmasında eksiklikler ve sendikal bürokrasinin etkisi görüldü.

Fotoğraf: DİSK Arşiv, Evrensel

Paylaş

Petrol-İş üyesi bir işçi
Gebze-Kocaeli

Merhaba, Türk-İş "Vergide ve gelirde adalet" talebiyle 24 Eylül'de örgütlü olduğu iş yerlerinde bir saat iş durdurma kararı aldı. Bu karar hükümete yakınlığıyla bilinen bir konfederasyondan çıkınca şaşırmadım değil hani ama bu kararın neredeyse son güne kadar konuşulmadığı, hatta Türk Metal üyesi arkadaşlarımıza sorduğumuzda "Böyle bir şey söylenmedi bize, kim yapacakmış, bizim fabrikada olmaz" şeklinde söylemleri de ardı arkasına duyunca anladım ki Türk-İş bir önceki eylemleri gibi bu işi de "Bakın eylem kararı aldık işçiler için, sözde mücadele ediyoruz" demeye çalışıyor gibi bir durum çıktı ortaya. Neden böyle söylüyorum, eğer böylesi bir eylem kararı aldıysan hemen arkasından hızlıca takipçisi, örgütçüsü olmalısın, her iş yerinde bu sürece dair planlar yapmalı, her vardiyada yapmak için de ayrıca çaba sarf etmelisin. O birer saati de işçiler nezdinde daha değerli kılmak, onları böylesine mücadeleler için hazır tutmak üzerine aydınlatma çalışması yürütmelisin ki bir nebze de eylemler yerini bulsun. Peki, öyle mi oldu? Tabii ki hayır! Hatta Türk-İş'e bağlı birçok sendika bu karara uymadı. Bulunduğumuz bölgede Petrol-İş bu karar üzerinde durdu ve her fabrikasında bunu yaptı ama bir çok fabrikada eksikler olsa da... (Bunun da tabii temsilcilerin ve o fabrikadaki işçilerin sınıf bilinciyle doğru orantılı olduğunu düşünüyorum) Petrol-İş Gebze Şubesi var olan gücüyle bunu yapmaya çalıştı. Bu bence uzun bir süredir işçilerin de zaman zaman kendi ekonomik talepleri için gündeme getirdiği ama bazen de sendikal bürokrasiye takıldığı bir eylem biçimi olmuştur.

Benim açımdan bu eylemler işçiye kendi sınıfını tanıtma ve kendisinin bir güç olabileceğini gösterme, birlikte taleplerimiz eşliğinde mücadele etmenin, onu bir adım daha ileri taşıyabileceğini gösterebilmenin bir aracı. O yüzden çok değerli olduğunu düşünüyorum. Ama kaldı ki kendi fabrikam da dahil birçok işçi arkadaşımız bu kararı onlarla konuşur konuşmaz aldıkları tutum kendi sınıfı açısından iç açıcı görünmüyor. Bu sebeple buralardan geri durmak, temsilciye kızıp eylemlere katılmamak ya da zoraki orada olmanın bizim açımızdan sermaye sınıfına hizmet etmekten başka bir anlamı olmadığını düşünüyorum. Türk Metal üyesi işçiler, örneğin Ford Otosan işçileri, Türk Metal'in eylem kararını uygulamama tutumuna karşı tepkisini dile getirmiştir ama bunun da düzeyi tartışılmakla birlikte mesela Autoliv'deki işçiler Ford işçileri düzeyinde bile değil, sadece kendi aralarında küçük tartışmalar eşliğinde günü kapatmıştır. Peki bu fabrikalardaki işçiler bu süreçleri sendikalarına karşı da olsa nasıl aşmalıdır, ne yapmalıdır?

Tek bir çözüm yolu var diye düşünüyorum: Fabrikalarımızın dört duvarı içine sıkışıp kalmamak, diğer örgütlü metal iş kolundaki sınıf kardeşlerimizle bir araya gelmek, birlikte komiteler kurmak ve sadece iş kolu sendika ayrımına takılı kalmadan işçi sınıfı olarak mücadele etmekten geçiyor. İşte o zaman işçiler bu ülkenin işçi ve emekçilerini OVP ile daha da yoksullaştıran bu sermaye güdümlü tek adam rejimine karşı kendi sınıf mücadelesiyle cevap verebilir. Dün "Bu tartışmaları, eylemleri yapabilir miyiz, acaba olur mu, işten atılır mıyız?" korkusu içerisindeyken bugün gördük ki aslında olabiliyormuş. Hatta bazı arkadaşlar şaşkınlıkla, "Bu nasıl oldu, bunlar nasıl böylesi bir eyleme çıktı" gibi birçok söylemde bulunsalar da bunun onlar için heyecan verici olduğunu görmek güzel bir şey. Önümüzde belki 1982 darbe Anayasası ve tek adam rejiminin her torba yasayla işçilerin ellerinden bir bir kazanılmış hakları gasbetmiş bir şekilde duran sermaye odaklı yasalar olsa da bu süreçlerin örülebileceğine inanmak bir kıvılcımı ateşlediğini düşünüyorum, tabii ki önümüzdeki süreçte çokça buraları tartışmaya ve işçi sınıfının örgütlü mücadelesi için önce sınıf bilincini aşılamaya ihtiyaç var diye düşünüyorum.

Son olarak üç işçi konfederasyonu Türk-İş, Hak-İş ve DİSK'in işçilerin sıkıntıları ve tepkileri karşısında kayıtsız kalamadığı bu dönemde ülke genelinde yaptıkları ve yapacakları eylemlerin ortaklaştırılması en önemli tartışma konusu olmalıdır. Türkiye işçi ve emekçilerinin okulların da açıldığı bu günlerde çocuklarımızı okula aç göndermemek için artık bugün de beslenme çantasına ne koyacağını düşünmediğimiz ve ücretlerin enflasyon karşısında erimediği, insanca bir çalışma ve yaşam koşullarını yaratmak için bütün bu süreçlerin işçilerin kendi gücüne vardığı, şanlı 15-16 Haziran işçi direnişlerine ihtiyaç vardır.

ÖNCEKİ HABER

İstanbul'da kadınlar alanda: Erkek şiddetine karşı önleyici politikalar hemen şimdi

SONRAKİ HABER

İzmir Kadın Platformu: İktidardan korkmuyoruz ve itaat etmiyoruz

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa