11 Ekim 2024 04:15

İran’da yalnız bir kadın olmak ve sevgiyi aramak…

"En Sevdiğim Pastam"; sevmenin, severek ve sevgiyi arayarak yaşamanın yasak olduğu bir ülkeye dair birçok şeyi belki de yanı başımızda görsek bakmayacağımız detaylarla ortaya koyuyor.

My Favorite Cake filminden bir sahne

Paylaş

Ekim Deniz AKARSLAN

Konu özellikle sahne sanatları ya da sinema perdesi olunca seyircinin tanıdık olana reaksiyon vermesi; senaryo, yönetmenin buluşları ve oyuncuların ortak bir inşa süreci konusunda ısrarcı olmasıyla ortaya çıkar. “En Sevdiğim Pastam” ise bu dönemde vizyona girerek bunun en naif ve incelikli örneklerinden birisi olmayı başarmış gibi duruyor.

Bu reaksiyon konusu üzerinden filmi tartışmaya çalışmam ise bir gece seansında önümde filmi birlikte izlemeye gelmiş beş kişilik İranlı bir arkadaş grubu olabilir. Bunu da elemek gerek. Filmin afişinden fragmanına hatta sinema salonunda koltuğa oturduğu ana kadar birtakım düşüncelerle filmi izlemeye gitmiş olsam da olanı biteni, sevgiyle ve yalnızlıkla bağladığı yerler tartışılmaya değer. Çünkü tam da bu noktada sinema salonunda az kişi olmamıza rağmen İranlı arkadaş grubundan gelen nidalar değişiyor.

ACILARINI KAHKAHAYA DÖNÜŞTÜREN KADINLAR

Maryam Moqadam ve Behtash Sanaeeha tarafından yönetilen filmin başrollerini Lily Farhadpour ve Esmail Mehrabi paylaşıyor. Filmin başrolü olan, Farhadpour’un canlandırdığı Mahin, İran’da geniş ve bahçeli bir evde yaşıyor. İran’daki baskıcı ve otokratik rejimden ötürü göçmek zorunda kalan çocukları ve torunlarına duyduğu özlemi gidermek için yapılan görüntülü konuşmalar, her sabah yatakta yalnız uyanmalar bir yana yalnızlığını gidermesine az da olsa yardım eden bir kadın arkadaş grubu var. Bu arkadaş grubuyla yapılan ev oturmasında acılarını kahkahaya dönüştürme konusunda emek vermiş kadınlar birbirlerine aşksızlıktan, yalnızlıklarından, hastalıklarından ve yaşadıkları haksızlıklardan bahsetmeye başlıyor. Yaşadıkları ülkenin ve onun rejiminin kadınlara yaşattıkları, en gündelik olan sohbetlerinin içinden verilerek filmin ilerleyen dakikalarına dair de seyirciye bir şeyler söylüyor.

70 YAŞINDA AŞKI YENİDEN ARAMAK…

70 yaşındaki Mahin bir telefonun ardından ailesiyle konuşmaktan ve ara sıra arkadaşlarıyla görüşmekten fazlasına ihtiyaç duyuyor. Belediye tarafından verilmiş kuponla emekli lokantalarını gezerek yol arkadaşı arayan Mahin’in etrafında olup bitenler İran’a dair de birçok şey söylemeye başlıyor. Oturduğu lokantada yan masada yemek yerken sohbet eden arkadaş grubundan şunları duyuyoruz: “Tekrar mücadele etmemiz gerek. O grevi hatırlıyor musun? Ekonomi çok kötü!” İran’daki toplumsal yaşama dair verilen bilgiler ve bunu karikatürize etmeden tartışan, tartıştıran hikaye Mahin’i aşkı Faramerz’e götürür.

Mahin emekli lokantasında gördüğü ve etkilendiği Faramerz’i bulur. Göçen ailesi, ara sıra görebildiği arkadaşları, geniş evi ve bahçesiyle yaşadığı ülkenin zorlukları Mahin’de 70 yaşında aşkı yeniden arayacak gücü sağlarken aynı zamanda belli ki onu rüzgar esse etkilenecek açık bir yara haline getirmiş. Faramerz ise zamanında orduda çalışmış ama savaştan sonra askerliği bırakmış ve hayatını taksi şoförlüğü yaparak idame ettirmeye çalışan biri.

‘ÖYLE ÖZGÜR, ÖYLE ÖZGÜRLÜĞE SEVDALI’

Mahin’in hayatına dair elimizde daha çok bilgi olsa bile Mahin ile aralarında kurulan bağ ve Faramerz’in davranışları onun da yalnızlığına dair birçok şey söylüyor. Mahin’in hiç düşünmeden Faremerz’i evine davet etmesi, birbirlerini yalnızlıklarından, dertlerinden tanıması bir sofrada buluşturur onları. Ama yukarıda da bahsettiğimiz gibi İran’ın toplumsal yaşamı ve politik iklimi alttan alta kendini hep hissettirir. Bir erkek sesi duyduğunu söyleyerek Mahin’i sorguya çekmeye gelen komşusunun söyledikleri gibi, Mahin’in onu kovuşturma şekli de İran ya da benzeri ülkelerdeki kadınların istedikleri gibi yaşamak için geliştirmek zorunda kaldıkları taktikleri gösterir bize. Ve sonra komşu da atlatıldıktan sonra şairin dediği gibi inerler yarın bahçesine.

Gizlice yapılan şaraplar içilir, meyveler soyulur, yemekler hazırlanır. Yazının başında bahsettiğimiz İranlı arkadaş grubu iç çeker, yer yer aralarında konuşarak kıkırdar o sırada. Yalnızlıklarını ve anlamlı bir bağ kurma konusundaki ısrarlarını konuştukça ikisi de ülkelerinin durumundan da yakınırlar aslında ülke hakkında konuşmadan. Artık her şey paylaşıldıkça, sarhoş olundukça “Komşular ne derlerse desinler” diyerek müzik açılır. Belki de yaşlarının taşıdığı kaygıyla el ele, göze göze biriyle dans etmeyi kendine hak görmeyen bu iki kişi içip şarkılar söyleyerek dans etmeye devam eder. İki arada bir derede Mahin pasta yapar Faramerz’e. O pasta fırından çıkıp bir masaya konulduktan sonra ne zaman yenilecek diye bekledi sanki seyirciler. Yarın bahçesine inen Mahin ve Faramerz’in geçirdikleri vakit sanki yine şairin dizeleriyle devam eder: “Öyle özgür, öyle özgürlüğe sevdalı.”

İzleyecekler açısından sonuna dair bir şey demekten imtina ederek bu incecik filmin aynı zamanda yetmiş yaşında iki insanın gücünü sıradanlığından alan aşkını anlattığını söyleyebiliriz. Sevmenin, severek ve sevgiyi arayarak yaşamanın da yasak olduğu bir ülkeye dair birçok şeyi belki de yanı başımızda görsek bakmayacağımız detaylarla ortaya koyuyor. En sevdikleri pasta masada duruyor mu, yenildi mi ya da yenisi yapılacak mı diye düşündürerek.

ÖNCEKİ HABER

Numan Kurtulmuş: Kimse anayasa yapım süreçlerini zehirlemeye kalkmasın

SONRAKİ HABER

Cezası onanan İHD yöneticisi Onaran cezaevine girdi: "Hukuka aykırı karar"

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa