14 Ekim 2024 04:52

Amasra Katliamı’nın 2. yıl dönümü: Adalet de gömülü

Amasra'da 14 Ekim 2022'de 43 işçi madende can verdi. Katliamın ardından geçen 2 yılda yaşananlar, devletin işçi karşıtı tutumunu yeniden gözler önüne serdi.

Fotoğraf: Meltem Akyol/Evrensel

Paylaş

Hilal TOK
İstanbul

Türkiye Taş Kömürü Kurumunun (TTK) Amasra Müessesesinde yaşanan patlamada 43 madenci hayatını kaybedeli iki yıl oldu. Yakınlarını kaybeden aileler, dava boyunca, işçi sağlığının hiçe sayıldığını gördü. Havalandırmanın yetersiz olmasına karşın işçilerin çalıştırıldığını, tahlisiye ekiplerinin olması gerektiği yerde ve saatte orada olmadığı gibi pek çok ihmali öğrendi. Ötesi; dava süresince işçiler için adalet inancı da parça parça döküldü. Yargılanan 8 tutuklu sanıktan 4’ü bir bir tahliye edildi. Kamu görevlilerine önce soruşturma dahi açılmadı, kamuoyu baskısıyla açılan soruşturma ise davaya dönüşmedi.

Amasra’dan beri ise en az 20 madenci ihmaller sonucu hayatını kaybetti. Soma’nın Ermenek’in, Amasra’nın, İliç’in ardından her açıklamasında, “kader ve fıtrat”tan söz eden iktidarı; Amasra Katliamı’nın sorumlularının yargılandığı 8 duruşmadaki deliller çürüttü.

DAVA SÜRECİNDE ADIM ADIM NE OLDU?

Amasra Katliamı’nın ardından Erdoğan’ın bu ölümlerin madenciliğin “Fıtratında olduğunu” söyleme cüreti burada da görüldü.

İşçilerin anlatımına göre; madende işletme müdürü işçilere mobbing uyguluyordu. Çalışma esası az işçi ile çok kömürdü. Sanıkların TTK’de yükselme hedefi vardı. Katliam günü eksi 320 kotunda iki defa vantüp arızası gerçekleşmiş, işçiler yine de çalıştırılmıştı. Patlamaya yakın günlerde arın olması gerekenden daha sıcaktı, işçiler 1 litre su içerken içtikleri su miktarı 2.5 litreyi aşmıştı. İşçiler sendikaları Genel Maden İşcileri Sendikasını (GMİS) uyarmıştı. Madende hayatını kaybeden Murat Ergin, sendikacılara “Burası patlayacak” diye bağırmıştı. İşçilere göre sendikacıların koltuk sevdası her şeyin önüne geçmişti. İş yeri temsilcisi tüm sorunlardan haberdar olduğunu bunu sendika yöneticilerine bildirdiğini ancak hiçbir şey yapılmadığını söylemişti.

Ayak diplerinde hava istasyonları yoktu. Soma’da gündeme gelen yaşam odaları burada da yapılmamıştı. Metan gazı seviyesi 11 kez kritik seviyenin üzerine çıkmıştı. Kömür içerisine sondaj işlemi sırasında güvenli mesafe kuralı hiçe sayılmıştı. Acil durum eylem planı yoktu. Taş tozu sadece ana yollara serpiliyordu. Kanunen olması gereken tahlisiye ekipleri patlama sürecinde orada yoktu. Okuma yazma bilmeyen işçi İSİG eğitimlerinde sınava girip imza atmış görünüyordu. İşçiler üretim tonaja yetmediğinde geç çıkarılıyordu. İşçilerin deyimine göre bazı kadrolar kayırılıyordu, “adamcılık” vardı.

DEVLETİN TARAFI BELLİ

Yargılamada devlet ilk günden tarafını belli etti. Ailelerin, ‘Dava spor salonunda görülsün, kamuoyu takip etsin’ talebi reddedildi. Spor salonu aynı günlerde AKP’nin etkinliği için açıldı. Dava süresince 4 sanık tahliye edildi. Olay yeri süren yangın nedeniyle kapalı olduğu için incelenmemişti bile. Hayatta kalan işçiler ise çok geçmeden madende mecburi işbaşı yaptı.

Önlemler patlamadan sonra alındı. Patlamada pek çok işçinin maskeyi zamanında açamadığı ve boğularak öldüğü tespit edilmişti. Patlamanın ardından maskeyi direkt çıkartarak eğitim vermeye başlandı. Tahlisiye ekibi de patlamadan sonra devamlı olarak görevlendirilmeye başlandı. Katliamın yaşandığı süreçte TTK Genel Müdürlüğünde Kazım Eroğlu vardı. Kendisi Kozlu’da 2013 yılında 8 işçinin öldüğü maden katliamında müessesenin müdürüydü. Kozlu’nun ardından ‘ödül olarak’ Genel Müdürlüğüne atanan Eroğlu gibi Amasra Katliamı’nda müessese müdürü olan Cihat Özdemir, Üzülmez Müessesinde görevlendirildi.

‘BİZ YAŞADIĞIMIZ ACILARLA KALDIK’

Adalete güven kalmadı. Taner Şen’in annesi Sevim Şen, “Unutulduk. Arayan soran yok. Ne kaldı ki? Biz yaşadığımız acılarla kaldık” diyor.

Avukat Melike Polat ise, cezasızlığın yeni iş cinayetleri faillerine cesaret verdiğini belirtti. Polat, “Müvekkillerimiz çok yoruldu. Hepsi soruyor: ‘Soma’nın katilleri serbest kaldıysa bugün de mi öyle olacak?​’ diye. Hukuki bir cevap yok. Siyasi iktidar giriyor ve hiç adil olmayan bir şekilde sonuçlanıyor dava ve bir sonraki katliamlara da yol veriyor” dedi. Polat, “Kamuoyunun gözü kulağı bu davaların üstünde ne kadar olursa o kadar önemli” dedi.

Davanın 9’uncu duruşması 1 Kasım’da saat 9.30’da Bartın Adliyesinde görülecek.

GERİDE KALANLAR…

Dava ailelerinin söylediği çarpıcı sözler hâlâ hafızalarda…

Hayatını kaybeden Remzi Özçelik'in eşi Hanife Özçelik: "Eşime kıyafet, çizme bile vermediler. Yırtık çizme ile çıkarıldı cenazesi. 2 yaşında kızım var, hesabını kim verecek?"

Hayatını kaybeden Ercan Akdeniz'in ablası ve hayatını kaybeden Sabri Ayaz'ın eşi Maviye Ayaz: "Annem engelli, babam hükümlü. Kardeşim bakıyordu. Asıl suçlular daha büyükler. Kardeşimin vücudu, kömür karasıydı, delik deşikti.”

Okan Akgül'ün eşi Tuğçe Akgül: “Eşim, kızımıza güzel bir gelecek sunmak için madene girmişti. Adaletin, sabahları uyanınca annelerine 'Babamı göremedim' diyen iki kız çocuğuna borcu olduğunu düşünüyorum.”

Soner Ak’ın eşi Özge Ak: “Benim 3 çocuğum var, hepsi babalarının mezarlarına gidip ağlıyor.”

Rıdvan Acet'in eşi Meral Acet: “Üç çocuk babasız kaldı. Değer miydi? Oğlum üniversiteyi bırakmak zorunda kaldı. Kızım okuyamadı…”

Berkay Pınaroğlu'nun annesi Saniye Pınaroğlu: “İşe başladıktan 1.5 sene sonra iş kazası geçirip parmağını kırmıştı. Kimse takip etmedi. Yaşayan birisine saygısı olmayanlar için 43 can sadece bir sayı olsa gerek. Ben oğlumun kömür karası çoraplarını kokluyorum, kokusu var mı diye.” Saniye Pınaroğlu, katliamdan sonra oğlunu kaybedince yüz felci geçirmişti.

ÖNCEKİ HABER

Tüketici Hakları Derneği Başkanı Kılıç: Vergi gelirden alınır

SONRAKİ HABER

Sezai Temelli: İlk muhatap İmralı, ikincisi Meclis

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa