"Serbestlik düzenlemesinde sınırlar net olmalı"
Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Başkanı Gökhan Durmuş, denetimli serbestlik yasasındaki değişikliğin gazeteciler için ne anlama geldiğini yazdı.
Fotoğraf: Pixabay
Gökhan DURMUŞ*
Ülke gündemi, son günlerde sık sık; kadın ve çocuk istismarları, çocuk cinayetleri, hayvan katliamları ile çalkalanıyor. Bu yazı hazırlanırken Rojin Kabaiş hâlâ bulunamamıştı; son bir haftada ise İkbal Uzuner, Ayşegül Halil, Sevgi Gülden Yalçıner öldürülmüş, Narin cinayeti aydınlatılamamış, Gebze ve Ümraniye’de belediyelerin hayvan barınaklarında toplu katliamlar yapılmıştı.
Türkiye bu duruma dünden bugüne gelmedi. Çokça tartışılan İstanbul Sözleşmesi; “Kadına karşı şiddetin ve ev içi şiddetin toplumsal cinsiyet temelli bir şiddet olduğunu kabul eder; şiddete maruz bırakılanların insan haklarına odaklanır. Şiddete maruz bırakılan ve toplumsal hiyerarşinin kırılgan/dezavantajlı gruplarındaki öznelerin ve kadının beyanını esas alır” diyordu. 20 Mart 2021’de Cumhurbaşkanı kararnamesi ile İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıldı ve kadına yönelik şiddetin dozu artmaya başladı. Gündeme dahi gelmeyen onlarca ölüm, yüzlerce şiddet vakaları.
Bütün bu yaşananların üzerine, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç bir televizyon programına çıkıp “Kasten öldürme, kasten yaralama, uyuşturucu suçları ile toplumun huzur ve güvenliğini bozma gibi suçlarda denetimli serbestliğin kaldırılabileceğini” söyledi.
İki yıldan az ceza alan birinin koşullu salıverme ile denetimli serbestlikten yararlanarak hiç cezaevine girmeden serbest kalmasının önüne geçecek bir düzenleme de yapılabileceğini ifade eden Tunç, açıklamasında daha fazla ayrıntıya girmedi.
Peki iki yıldan az ceza alan birinin denetimli serbestlikten yararlanmasının önüne geçecek düzenleme kimleri etkileyecek?
Tabii ki iktidar her zamanki toplumun vicdanını yaralayan, toplumun öfkesini arttıran konular üzerinden bu düzenlemeyi pazarlayacak. Sadece kadına, çocuğa şiddet uygulayan, taciz edenler cezalandırılacak gibi bir hava yaratılacak ancak böylesi bir düzenleme gazetecileri de yakından ilgilendirecek. 2021 pandemi zamanında çıkartılan af yasası ile istismarcılar, tacizciler, kadına şiddet uygulayanlar, hırsızlar serbest bırakılırken, gazeteciler ve düşünce suçluları bu af kapsamının dışında bırakılmışlardı.
BASIN VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNE BİR DARBE DAHA MI?
İktidarın basın ve ifade özgürlüğünü yok etmek için uzun yıllardır uyguladığı politikalar nedeniyle birçok gazeteci hemen her gün adliyelerde haberlerini ve düşüncelerini savunmak zorunda bırakılıyor. Sadece bu hafta en az 11 gazeteci hakim karşısına çıkacak ve gazeteciliklerini savunmak zorunda kalacaklar.
Geçtiğimiz yıl gazetecilere yönelik 183 ceza davasında 340 gazeteci yargılandı. 81 davada karar çıkarken gazeteciler toplam 47 yıl 1 ay hapis cezası aldı. Bu rakamlardan yola çıkarak gazetecilerin büyük çoğunluğunun iki yıldan az ceza alarak denetimli serbestlikten yararlandığı ve cezaevine girmediği sonucu ortaya çıkıyor.
Zaten halihazırda suç olmayan, gazetecilik faaliyeti içerisinde değerlendirilmesi gereken konular hakkında, hakimlerin taraflı kararları nedeniyle ceza alan gazeteciler için yeni bir tehdit daha ortaya çıkıyor.
Türkiye’de basın özgürlüğünün durumu buyken Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un yeni bir düzenlemeye işaret etmesi, gerçek tacizcilerden, katillerden daha fazla gazetecileri etkileyecek bir değişiklik olması bizlerde endişe yaratıyor.
SUÇLAR NET YAZILMALI
Kadınların, çocukların sokaklarda, evlerinde rahatça bir yaşam sürebilmesi için öncelikle İstanbul Sözleşmesi’ne yeniden dahil olunması; katillerin, tacizcilerin, istismarcıların, kadına ve çocuğa şiddet uygulayanların en ağır biçimde cezalandırılması en büyük önlem olacaktır. Kadınları ve çocukları koruyacak yasal düzenlemelerin yapılması tüm toplum açısından desteklenmesi gereken bir konudur. Fakat bunu yaparken elmanın sapıyla armudun sapını da karıştırmamak gerekir.
Kadın ve çocuk düşmanlarını, hırsızları cezalandırmak isterken, aslında suç dahi olmayan, basın ve ifade özgürlüğü konularında ceza alanları da ayırmak gerekir. Denetimli serbestlikte yapılacak düzenlemede sınırlar net çizilmelidir. Türkiye yeniden onlarca gazetecinin tutuklu olduğu, basın ve ifade özgürlüğünün yasalarla yok edildiği bir ülkeye dönüşmemelidir.
* Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Başkanı