16 Ekim 2024 17:13

Kadın yürüyüşümüz ne rektörün ne polisindir!

Yaşam ve özgürlük talepleriyle birleşen Ankara Üniversitesi kadınları daha eşit bir gelecek için omuz omuza mücadele ettiklerinde yalnız olmadıklarını gördüler.

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Meryem YÜKSEL

Ilgın ALİKOÇ

Ankara Üniversitesi

 

Her geçen gün kadınlar, erkekler tarafından sistematik olarak taciz ve şiddete maruz kalıyor, öldürülüyor. Gerek faillere yaptırım uygulanmaması gerek kadın cinayetlerinin gerçek nedenlerinin örtbas edilmeye çalışılmasıyla birlikte sokaklar, kampüsler, iş yerleri hatta evlerin içi bile kadınlar için günden güne güvensiz hâle geliyor. Henüz Narin cinayeti netliğe kavuşmadan 4 Ekim günü İkbal Uzuner ve Ayşenur Halil’in vahşice katledilmesinden sonra ülke genelinde üniversitelerde tepki göstermek adına çeşitli eylemler yapıldı. Biz üniversiteli kadınlar olarak eğitim gördüğümüz kampüslerde dahi güvensizliğin endişelerini yaşıyoruz. Ankara Üniversitesinde de özellikle Cebeci ve DTCF kampüslerinde ÖGB’ler, faşist çetelerin bıçakla dahi kampüse girmesine müsaade ederken kadın öğrenciler tedirgin hissediyor. Aynı zamanda tacizcilere üniversite yönetimi tarafından hiçbir yaptırım uygulanmaması ve cinsel tacizleri önleme biriminin görevini yerine getirmemesi nedenleriyle üniversitedeki her kadın yalnız bırakılıyor. Tüm bunlara rağmen yaşam ve özgürlük talepleriyle birleşen Ankara Üniversitesi kadınları daha eşit bir gelecek için omuz omuza mücadele ettiklerinde yalnız olmadıklarını gördüler.

EYLEM SÜRECİNDE NELER OLDU?

8 Ekim’de Ankara Üniversitesi öğrencileri olarak yaşanan olaylara dair Tandoğan kampüsünde eylem gerçekleştirdik. Her fakülteden öğrencilerin katıldığı ana kampüste yapılması planlanan basın açıklaması ve yürüyüşün gerçekleştirilmemesi için girişlere polis barikatı kurulmuştu. Polis ve Ankara Üniversitesi yönetiminin kendi öğrencilerini içeriye almayı reddetmesi üzerine öğrenciler, öğrenci kartlarını havaya kaldırarak “Ne rektörün ne polisin, Ankara bizimdir!” sloganıyla barikatı aştı.

Meydandan rektörlük binasına yürüyen öğrenciler, rektörlük önünde basın açıklaması yaptılar. Basın açıklamasının içeriğinde tek adam yönetiminin failleri yargılamayıp akladığı, kadın cinayetlerinin sistematik olarak iktidar tarafından örgütlendiği ve atanmış rektörün de bunun bir parçası olduğundan bahsedildi. Kadınlar, “İstanbul Sözleşmesi yaşatır!” ve “6284’ü uygula!” talepleriyle yürüdüler. Eyleme giden süreçteyse öğrenciler arasındaki atmosfere “Eylem yapsak ne değişecek?​” ve “Politize edilir mi?​” gibi umutsuzlukla birlikte korku iklimi hâkimdi. Bununla birlikte öğrencilerin biriktirdiği öfke, eyleme giden yolun taşlarını döşedi.

Eylem sırasında öğrencilerin birlikteliği ve örgütlü mücadelesi polisin ve ÖGB’nin geri adım atmasında önemli rol oynadı. Bu tür kazanımların elde edilmiş olması bir şeylerin değişebileceğine dair umudu arttırmakla beraber eylemlerin yalnızca başka üniversitelerde değil Ankara Üniversitesinde de yaşanabileceğini kanıtlamış oldu. Öğrenci hareketinin yüksek olduğu dönemlerde her ne kadar Ankara Üniversitesinde sıkça bu tür eylemleri görmüş olsak da atanmış rektörlerle birlikte üniversitenin demokratik ve özerk yapısının tahribatıyla birlikte sönümlenen bir süreçten bahsedebiliyor olsak da bu, yapılmış en kapsamlı ve kitlesel eylemdi.

Tıpkı ODTÜ’de, Boğaziçi’de, Hacettepe’de olduğu gibi öğrencilerin mücadelesinin yükseldiği alanlarda ne gibi kazanımların olacağını kendi gözlerimizle görmüş; kendi ellerimizle büyütmüş olduk. Kadınların yaşamak gibi en temel hakkı başta olmak üzere her hakkını teker teker gasp eden iktidara ve onun üniversitelerdeki atanmış rektörlerine karşı yükselen mücadelemizi daha da büyütecek ve mücadele ağlarımızı kendi ellerimizle öreceğiz!

ÖNCEKİ HABER

Aslıhan Sinem Çiçek davası: Sanıklar hakkında ölüme sebebiyet vermekten soruşturma

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa