16 Ekim 2024 18:03

Yıldızda eylem süreci: Kulüpler ne yapmalı, nasıl hareket etmeli?

Öğrencilerin temsil mekanizması olarak yer alan kulüp-topluluklar kendileri ve üyelerinin yaşamını doğrudan etkileyecek her meseleye ilişkin söz söylemek durumundadır.

Paylaş

Berfin Ezgi TATLI

Yıldız Teknik Üniversitesi

 

Geçtiğimiz günlerde İstanbul’da iki genç kadının vahşice katledilmesi tüm Türkiye’nin gündemine oturdu. İlk andan itibaren birçok alandan tepkiler yükseldi. Yıldız Teknik Üniversitesi de bunun bir yanıydı.

Üniversite içerisinde uzunca bir süredir öğrencilerin örgütlü olduğu mekanizmalara karşı ciddi bir saldırı söz konusu. Öğrenci Temsilci Kurullarının olabildiğince antidemokratik biçimde işletilmesi, kulüp-toplulukların okul yönetiminin baskı ve sansürüne maruz kalması…Ancak bugün için YTÜ’de öğrencilerin büyük bir kısmının bir arada oldukları alan kulüpler ve topluluklar. Bu sebeple kulüp-topluluklar üniversitenin tamamının olmasa da büyük bir kısmının temsiliyetini de taşıyor. Bu birlikteliğin güçlenmemesi için de yönetim tarafından sürekli baskıya maruz kalıyor.

Yaşanan bu cinayetlerin ardından bugün için en geniş öğrenci temsiliyeti alanı olan kulüp ve topluluklarda bu süreç tartışmaya başlandı. Bu tartışmalarda öne çıkan yanlardan birisi şuydu: Biz kulübüz, alanımız belli. Okul içerisinde herhangi bir meseleye ilişkin protesto düzenleyemeyiz.

Kulüp ve topluluklar, öğrencilerin üniversite yaşamı içerisinde akademik, kültürel, sanatsal, bilimsel ihtiyaçları doğrultusunda bir araya geldikleri ve birlikte ürettikleri alanlardır. Bu alanlar düzenlenen etkinliklerden tutalım da bir standın kurulmasına kadar öğrencilere planlama ve uygulama süreçlerinde aktif olarak yer alarak onları kolektif bir üretim deneyiminin parçası yapar. Yetersiz kalan akademik tartışmaların pratiğe taşınmasını hedefleyen bu kulüpler, aynı zamanda öğrencilerin sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik önemli bir işlev üstlenir.

Bütün bu özellikleriyle düşündüğümüzde kulüp ve topluluklar aynı zamanda öğrencilerin sorunlarının ve taleplerinin de temsil edilebileceği bir alan olarak var olur. Çünkü bugün açısından Türkiye’de artan baskılar, ekonomik sorunlar, kadın cinayetleri gibi birçok mesele üniversite yaşamını da doğrudan etkiler. Ve doğal olarak da o üniversitenin parçası olan bütün öğrencileri. Bu sebeple toplumsal olarak ülkede yaşanan herhangi bir soruna karşı öğrencilerin temsil mekanizması olarak yer alan kulüp-topluluklar kendilerinin ve üyelerinin yaşamını doğrudan etkileyecek her meseleye ilişkin söz söylemek durumundadır. Aksi takdirde kendisini var eden öğrencilerin yaşamlarını görmezden gelmiş olurlar. Tam da bu sebeple hem iktidar hem de onun üniversitedeki temsilcisi kayyum rektörler bu birlikleri hedef alır. Bürokratik süreçlerle işlerini uzatmaktan tutalım da bütçe ayrılmamasına kadar varlıklarını zapturapt altına almaya uğraşır. Çünkü kendi yaşamlarına ilişkin öğrencilerin bir araya gelebileceği, değiştirebileceği her alan onlar için bir tehdittir. Bugün “her kulüp kendi işine bakmalı, kendi alanı dışına çıkmamalı” fikrini yaygınlaştırma sebepleri de buradan gelir.

Yıldız’a dönelim. Üniversite kulüplerinin yürüttüğü kendi alanımız dışına çıkmayalım tartışması tam da tek adam ve üniversite yönetimindeki tek adamcıkların istediği kulüp-topluluk formudur. Bugün yaşanan kadın cinayetlerine ilişkin üniversite içerisinde söz söylemekten geri durmak demek, kendi kulübü içerisinde bulunan kadınların yaşantısındaki tehdidi, tedirginliği görmezden gelmek demektir. Bu alanlar öğrencilerin kendi çıkarlarını savunabileceği, bu çıkarlar etrafında tepki gösterebileceği ve kendi hakları için mücadele edebileceği alanlar haline gelmelidir. Ancak o zaman yaşanan herhangi bir sorun karşısında örgütlü bir biçimde üniversite gençliği sesini çıkartabilir. Kendi yaşantısını değiştirebilir. Yıldız’da kulüp-toplulukların bu kaygısı iktidarın doğrudan ürettiği propagandanın bir soncudur. Kadın cinayetlerine karşı yapılacak eylemin çağrıcısı kulüp sayısının azlığı da bunun bir sonucudur. Diğer bir yandan kulüp-topluluklar yapıları gereği demokratik mekanizmalardır. Bu gibi kararların alınış süreçleri yalnızca kulüp yönetimlerinin tartışmasından öte tüm üyelerin katılımıyla gerçekleştirilmelidir. Öyle olmadığında Yıldız’da olduğu gibi bu eyleme çağrı yapmayan kulüpler üyeleri tarafından eleştirilir, kulüpler tepki toplar ve hedef haline gelir. Bunun değişmesinin koşulu bu alanların demokratik bir biçimde sürdürmekte ısrar etmekten geçer. Diğer bir yandan Yıldız öğrencileri de bu alanlara yalnızca tepki gösterip kulüpten çıkmak yerine bu alanların demokratik hale gelmesi için çaba göstermelidir. Kendi bulunduğu kulübün kendi istediği biçimde tepki vermesini sağlayabilmek için orayı değiştirip/dönüştürmenin yollarını aramaları, bu tartışmaları sürdürmelidir.

Diğer bir tartışma da bu eylemlerde Yıldız öğrencilerinin istemediği sözlerin söylenmesi, pankartların açılması gibi var olan endişelerdir. Bu endişeler ve kaygılar sebebiyle eylemin parçası olmamak, çağrıcısı olmamak bu endişeleri yok etmez. Aksine bunun önüne geçilmesinin tek koşulu kulüp-toplulukların bu süreçlerin hepsini birlikte planlamasıyla mümkün olur. Atılacak sloganlardan, okunacak basın açıklamasına kadar kulüpler ortak biçimde tartışır ve birlikte karar verirse ve bu kararları eylem alanında uygulamak üzere hareket ederse o zaman bu endişelerin ve kaygıların önüne geçmiş olur. Eylem sürecinin, anının bu biçimde yönetilmesi esas olandır. Yıldız öğrencileri tüm kulüp-toplulukların katılımıyla olmasa bile kurdukları eylem komitesinde bunları tartışarak, karar alarak eylemi sürdürmüşlerdir. Bu da eylemde söylenen sözlerin, açılan pankartın, okunan basın açıklamasının öğrencilerin geniş bir kesiminin sözü olmasını sağlamıştır. Eylem esnasında söylenen sözü kendi sözü olarak benimseyen Yıldız öğrencileri yürüyüşe katılmış ve eylem giderek kalabalıklaşmıştır, kitleselleşmiştir.  

Burada şunu söylemekte fayda var: Eylem süreçleri boyunca kulüp-topluluklarla tartışmadan onlar adına karar almak, söz söylemek öğretici olmaktan öte darlaştırıcı ve harekete zarar veren bir yaklaşımdır. Halihazırda öğrencilerin söz haklarının elinden alındığı, hiçbir karar mekanizmasının parçası olmadığı bu süreçte öğrencilerin karar mekanizmalarını kurmak, işletmek, tartışmak yerine kararları tek başına almak ve dayatmak toplam bir bilince ve hareketin ilerleyişine zarar verir. Öğrencilerin yaşadığı çekinceleri artırır. Ancak az önce söylediğimiz gibi ne kadar çok kulüp-topluluk bu sürecin bir parçası haline gelirse ancak o zaman bu yaklaşımları bertaraf edebilir.

Bu süreç Yıldız öğrencileri açısından bir araya gelmeye, birlikte tepki göstermeye dair bir deneyim kazandırmıştır. Şimdi sıra bu birliklerin güçlenmesi, demokratik üniversite mücadelesinin ilerletilmesindedir. Bir sonraki gündemde kulüp toplulukların, en geniş öğrenci kesimlerinin daha örgütlü tepkisini göstermesi, gündem beklemeye gerek kalmadan bugünkü taleplerini daha örgütlü dile getirmesi ve kazanmasının yolu buradan geçer.

ÖNCEKİ HABER

Yıldızda eylem deneyimimiz: Artık yalnız değiliz!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa