Bir sağlık işçisi: Kalıcı kazanımlar için birliğimizi sağlamalıyız
"Bugün açısından bizim durumumuzdaki sağlık çalışanları için en iyi seçeneğin örgütlenmek ve patronumuz karşısında söz sahibi olmaktır."
Fotoğraf: Hilal Tok/Evrensel
Sağlık işçisi
İstanbul
Merhaba Evrensel okurları. İstanbul’da taşeron firmaya bağlı çalışan bir radyoloji teknikeri olarak yazıyorum. Ben meslek hayatına yeni başlamış sayılabilecek genç bir sağlık işçisiyim. Çalışma arkadaşlarım da genelde benim yaşlarımda genç insanlar.
Üniversiteden mezun olduktan sonra hayata güvenli adımlarla kaygan olmayan koşullarda başlayabilmek kuşkusuz her genç için olmazsa olmaz bir beklentidir. Bu cümleleri böyle kurmamın sebebi genel olarak çalışma ve yaşam koşullarımızın bizlere bu güveni bugün açısından vermiyor olmasıdır. 19-25 bin bandına sıkışan ücretler temel yaşamsal ihtiyaçlarımızı çok zor karşıladığından koşullar pek çoğumuzu ek iş yapmaya itiyor. Bu açıdan ücretlerimizin belli bir düzeye çekilmesi, hiç değilse kadrolu işçilerle aramızdaki uçurumun kapanması şu an için en önemli tartışma konularımızdan biri. Çünkü dönüp baktığımızda aslında bizler geçinebilmek için makineden farksız bir halde geldik ve bu durumda yaşamaya çalışıyoruz.
İş kolumuzun kendine özgü daha özel sorunları da yok değil. Örneğin maruz kaldığımız radyasyon yaşamımızın ileri yaşları için önemli risk oluşturuyor. Kanser hastalığına en yakın meslek gruplarından olduğumuzu düşünürsek yıpranma haklarımızın hem ekonomik hem de çalışma, izin koşulları bakımından eksiksiz karşılanması en önemli taleplerimizden. Taşeron işçilerin yıllara yayılan, giderek güvencesizleştirilen çalışma koşullarının bir anda çözüme kavuşmayacağını biliyorum. Biz kendi iş yerimizde ilk adım olarak bu koşulları değiştirmenin çabası içerisine girdik ve Sağlık-İş Sendikasında örgütlendik. Bugün açısından bizim durumumuzdaki sağlık çalışanları için en iyi seçeneğin örgütlenmek ve patronumuz karşısında söz sahibi olmak, temsiliyet elde etmek olduğunu düşünüyorum. Bizlerle bireysel olarak imzalanan sözleşmelere etki etme şansımız neredeyse sıfır. Hayatını idame ettirmek için çalışmak zorundaysan ya önerilen ücreti kabul edeceksin ya da işten ayrılıp yeni bir güvencesiz iş arayışına gireceksin. Aldığımız ücret farkı ise en fazla birkaç bin lira olacak ki bu ekonomik koşullarda hiçbir derdimize derman olmayacağı açık.
Toplu iş sözleşmesi imzalamanın bizim için çok acil bir ihtiyaç olduğu konusunda hemfikiriz ve bugün bunun için adım atıyoruz. TİS imzalamak, ücret ve mesleki haklarımızı elde etmek konusunda atacağımız adımlardan bir tanesi. Kuşkusuz hak kayıplarını yaşayan tek sektör ya da tek firma çalışanları bizler değiliz. Daha büyük ve daha kalıcı kazanımlar elde edebilmek için birliğimizi güçlendirmeli, örgütlülüğümüzü büyütmeliyiz diye düşünüyorum. Türk-İş’in çağrısıyla 20 Ekim’de Ankara'da yapılacak olan “Zordayız geçinemiyoruz” mitingine kalabalık bir şekilde katılmanın, taleplerimizle o gün Ankara’da binlerce işçi arkadaşımız ile bir araya gelmenin önemli olduğunu düşünüyorum.