Kampüsler bizim, senin mi sandın?
Biz gidip yerine koymadıkça bulunacak bir adalet yok. Bunu bilmeli ve sınıflardan kulüplere her yere yayılarak anlık değil, günlük olarak taleplerimizi örgütlemeliyiz.
Fotoğraf: Wikimedia Commons CC-BY-2.5
Sude ŞENER
Boğaziçi Üniversitesi
Geçtiğimiz haftalarda üniversitelerde son yılların en kalabalık eylemleri gerçekleşti. Bir çok üniversitede binlerce öğrenci “Bir kişi daha eksilmeyeceğiz!”, “Kadın cinayetleri politiktir!” gibi sloganlarla yan yana geldi. Yine birçok üniversitede bu eylemlerin örgütlenmesine çeşitli kadın toplulukları-kulüpleri öncülük etti. Bu eylemler sırasında ve öncesinde aynı zamanda okulların tanıtım haftası vardı. Oryantasyon günleri kadın toplulukları açısından özellikle önemli oluyor çünkü üniversite yönetimlerinin bu toplulukları üvey evlat gibi baktığı gözler önüne seriliyor. YTÜ’de yıllardır kulüp olmasına izin verilmeyen Kadın Çalışmaları Topluluğu bir kenara atılıyor ve rektör bütün kulüpleri tek tek dolaşıp selam verirken KAÇAT’ın önünden geçip görmezden geliyor. YTÜ’de rektörler değişse de kadınların kulübünü yok sayma durumu geleneksel hale geldi. İAÜ’de Kadın Araştırmaları Kulübü’nden bir arkadaşımızın üzerine milliyetçi gruplar tarafından ‘sarı poşet’ fırlatılıyor, üniversite yönetimi bu kadını korumayı geçtim neredeyse durumu alkışlayacak halde. İÜ’de Kadın Çalışmaları Komisyonu’nun standı eylemlere denk gelmiş ve yüzlerce kadın bu kulübü mücadelenin adresi olarak görerek üye olmuş. Aynı zamanda bu dönemin başında üniversite yönetimi geçen sene kazanılan CİTÖK’ün yönergesinde değişiklere gitmiş, antidemokratik bir şekilde yönergenin kapsamını ve amacını daraltmıştı.
KAMPÜSLERDEKI ŞIDDETTEN NASIL KORUNACAĞIZ?
Öyle görünüyor ki, kadınlar kampüste de sokakta da güvende değiller. Sadece dışarıda değil, kampüs içerisinde de tacize ve şiddete maruz kalan kadınların sayısı artıyor. YTÜ’deki eylemde okunan basın açıklamasında “Güvenli bir yaşam için önce bulunduğumuz alanı güvenli hale getirip CİTÖK’ün etkin bir şekilde işlemesini sağlamalıyız.” diye ifade edilmiş. Ölüm ve şiddet saçan bu düzeni değiştirmeye her gün bulunduğumuz, yaşadığımız alanlardan başlamalıyız. İlk adreslerden biriyse CİTÖK.
Geçtiğimiz 10 yılda birçok üniversitede ve sınırlı da olsa bazı liselerde, kadınlar CİTÖK mücadelesini başlattı ve sürdürüyor. Bazı üniversitelerde bu komisyon-birim kabul edilmiş olsa da hareket alanları sınırlandırılmış durumda ve işlevini gittikçe kaybediyor. Bazılarındaysa kadın çalışmaları kulüpleri veya temsilcilikler aracılığıyla talep ediliyor ancak bir gelişme kaydedilemiyor. Örneğin Boğaziçi Üniversitesi’nde bu iki örnek de mevcut. Geçtiğimiz yıllarda koordinatörü işten atılarak fiilen kapatılan CİTÖK’ün mail hesabı rektör yardımcısı Fazıl Önder Sönmez’in eline geçmişti. Hiç kimse taciz ve şiddet beyanının okulda öğrencilere şiddet uygulanmasının önünü açan kişilerden birinin eline geçmesini istemediği için CİTÖK’e başvuru yapılmıyor. Buna karşın geçtiğimiz bahar döneminde birçok öğrenci sınıflarında, arkadaş gruplarında dolaşarak yaklaşık 1700 imza toplamış ve teslim etmişti. Dilekçeler CİTÖK’ün bugünkü ihtiyaçlarını tespit eder ve üniversite yönetiminin kontrolünü kaldırır nitelikteydi. Yönetimin cevabıysa “Biz hallediyoruz o meseleyi” oldu.
ADRES CİTÖK, AMA NASIL?
Bu ay Emek Gençliği “Eğitime bütçe, söz hakkı öğrenciye, demokratik ÖTK için mücadeleye!” sloganıyla bir üniversite kampanyası başlattı. Bu yazıda kampanyanın “Söz hakkı öğrenciye” kısmıyla ilgileneceğiz. Aslında yukarıda CİTÖK’lerin kurulmasını engellemeye çalışan üniversite yönetimlerinin antidemokratik uygulamalarından biraz bahsetmiştik. Her fırsatta öğrencilerin önüne çeşitli bürokratik engeller takılıyor, müdahale alanları kısıtlanıyor, kadın kulüpleri kriminalize ediliyor, dilekçeler kabul edilmiyor.
Üniversite yönetimleri sırtını tek adam rejimine yaslayarak onun yarattığı gerici, baskıcı atmosferden besleniyor. Zaten AKP-MHP ittifakı da yıllardır kadınları yalnızca aile ile tanımlıyor, onların kendi hayatlarını kurma mücadelelerini baltalıyor, üstüne üstlük kürsülerden mücadele eden kadınlara küfürler ediyor. Kadın eylemlerinde de gördüğümüz gibi gençlerin bu iktidara dair öfkeli olduğu birçok konu var ama en öne çıkanı önleyici yasaların uygulanmaması ve ceza verilmeyi geçtim, suçun işlenmesinin teşvik edilmesi. Başta 6284’ün uygulanması ana talep olarak gözüküyor.
Madem bu taciz ve şiddet sarmalı üniversite yönetimlerinden iktidarın kendisine kadar iç içe geçmiş durumda, biz bu sarmalı nasıl yıkabiliriz? Bir süredir üniversitelerde karşılaştığımız durum şu: Yönetim herhangi bir talebe karşı üç maymunu oynuyor. Bazı konularda öğrencilerin bastırması sonucu geri adım atarken bazılarındaysa net çizgiler çekiyor ve ödün vermiyor. Kadın cinayetlerinin durdurulması, tacizin önlenmesi, şiddetin cezalandırılması gibi konulardaysa hem tek adam rejimi hem üniversiteler bir süredir son derece hassaslar. Öğrencilerin buralara dair bir talebi olduğunda yönetim yok oluyor, söyleyecek sözleri olduğundaysa polisler, güvenlikler barikatları kurmaya başlıyor.
Yani CİTÖK’lerin kurulması için de, şiddetin son bulması için de çok daha güçlü birlikteliklere ihtiyaç var çünkü iktidar bu konuya daha güçlü saldırıyor. Sadece talep eden konumdan çıkmalı, talebine karşılık gelmediğinde bunda ısrarcı olduğunu yarın yine orada olarak göstermeli öğrenciler. Yarın yine rektörlüğün önünde ısrarını gösterebilecek insanları bulmalı. Üniversite yönetimlerinin öğrencilerin söz haklarını kısıtlayan politikalarına karşı, sözünü her yerde örgütlemeli. Bugün biz bunu örgütlemezsek, yarın yerimizde yeller esecek. Bunu bilerek hareket etmeliyiz. Hayatımıza dair en ufak bir kararı bile bizim vermediğimiz bir noktadayız, özellikle de kadınlar olarak. Buna karşılık en yakınımızdan, en küçük birimden; örneğin sınıfımızdan başlayarak düşüncelerimizin, taleplerimizin önemli olduğu bir öğrenci birliği inşa ederek başlamalıyız.
Sürekli olarak bunca haksızlığa, kötülüğe karşı kimsenin ses çıkarmadığından, adaletin yerini bulmadığından yakınıyoruz. Belki bu uğurda ufak bir adım, ama güvenli kampüsleri inşa etmemize olanak tanıyacak etkin CİTÖK’leri kurmak bu yakınmaların hedefi haline gelmeli. Biz gidip yerine koymadıkça bulunacak bir adalet yok. Bunu bilmeli ve sınıflardan kulüplere her yere yayılarak anlık değil, günlük olarak taleplerimizi örgütlemeliyiz. Ancak bu şekilde kampüslerden sokaklara taşan güvenli yaşam talebini daha da yükseltebiliriz.