Bir antidemokratik üniversite açmazı: Üniversite nasıl olmalıdır?
Demokratik üniversite ve onun inşası üniversite öğrencilerinin müdahalesine muhtaç. Çünkü öğrencilerin karar süreçlerine katılımı ne kadar mümkünse üniversiteler de ancak o kadar demokratik olur.
Kaynak: Matthia Heyde/ Unsplash
Taylan Özgür DELİBAŞ
İstanbul
Dünyada bugün halen etkisini gösteren pek çok politik ve sosyal hareket kendisine üniversitelerden taban bularak filizlenmiştir. Geçmişe kıyasla azalmış olsa da üniversitelerin kendini var ettiği özgür tartışma ortamı ve sosyal bir mekân olarak tasarlanmış olması, öğrencilerin her türden birliktelikleri kurmasına olanak sağlamaktadır.
Kuruluşundan bu yana bilimsel üretimin merkezleri olarak konumlanan üniversiteler, bilim ve kültür alanında sürdürdüğü faaliyet bakımından toplumsal aydınlanmanın simgesi haline gelmiştir. Bu anlamda üniversiteli kimliği her dönem toplumun ilerici kesimi olarak öne çıkarken üniversitenin yapısı ve üniversiteli bileşenin niteliği, doğalından toplumsal muhalefetin en dinamik kesimi olagelmiştir. Toplumsal olaylara yönelik refleksif tepkiler, yaygın eylemlilik süreçleri ve üniversitelerin birbiriyle kurduğu doğal bağ iktidarların her dönem baskı altında tutmak adına kurdukları kurumlarla ve üniversitenin yapısına gerçekleştirdikleri müdahalelerle üniversiteli gençliğin karşısına çıkmıştır. Ancak burada bir açmaz söz konusudur: Üniversiteler, tarihsel olarak bilimsel gelişmenin ve toplumsal ilerlemenin merkezleri olarak konumlanırken sermaye sınıfı, bu kurumları kendi birikim süreçlerinin garantörü haline getirmek istemektedir. Üniversiteler hem toplumsal muhalefetin bir parçası olma zorunluluğu hem de burjuvazinin siyasal hegemonyasını sürdürme ihtiyacı arasında sıkışmış durumdadır.
Bilimsel üretimin merkezleri olarak üniversiteler, her ne kadar sermayenin kendi hizmetine sokmaya çalıştığı bir araç olarak gelişse de aynı zamanda üniversitelilerin kapitalizmin çelişkilerinin farkına varması ve onu dönüştürmesinin potansiyelini de içinde barındırır. Bu potansiyelin açığa çıkmaması için burjuvazi pek çok yönteme başvurur. Üretim durmaksızın devam eder, üniversiteler “araştırma merkezi” haline gelir, akademisyenler devreden çıkarak öğrenciler ucuz iş gücü olarak üretim sürecine dahil edilir. Üniversitenin bir araştırma merkezi haline geldiği, öğrencilerin bilimsel üretim sürecine katılan işçiler olarak konumlandığı bir ortamda üretim sürecini akademisyenlerden öğrenciler devralır. Bu süreç antidemokratikleşmeyi beraberinde getirir. Bilim üretim merkezinden araştırma merkezine dönüşen üniversitede demokratik işleyiş askıya alınır söz hakkı tek elde toplanarak sermayenin karını en ileriden savunanlara bırakılır.
Diğer yandan burjuva bilim anlayışının temsilcileri bilimi bir fabrikanın bölümleri gibi parçalar, bilim üretim süreci her anlamda özelleştirilir, alanında uzmanlaşmak salık verilir, sermayenin kar etmeyeceği araştırma süreçleri maddi açıdan sürdürülemez hale gelir.
Akademinin demokratik kanallardan kopuşu ve bilimsel üretim sürecine müdahil olamayışının getirisi olarak üniversitenin yapısı her yönden dönüşüme uğramaya açık hale gelir.
SERMAYENİN PRANGALARINDAN KURTULMUŞ BİR EĞİTİM
Üniversitelerde demokratik işleyişin tesis edilmesi, tüm bileşenlerin karar süreçlerine katılımına açık hale getirilmesinin öneminden bahsetmek için “Üniversitelerde bugün neden anti-demokratik uygulamalara şahit oluyoruz?” sorusuna yanıt verebilmek bu anlamda kritik. Egemenlerin istek ve arzularıyla şekillenen eğitim, bireylerin sistemin birer parçası haline gelmesini sağlayan, çerçevesi çizilmiş ve dışına çıkılamayacak şekilde koşullandırılmış, adeta zihinlere vurulmuş prangalar gibi örgütleniyor.
Bunun ötesine geçerek eğitimin hayatı ve içinde yaşanan sistemi kavramanın ve örgütlenmenin getirdiği özgürlüğü keşfedebilmeyi olanaklı kılacak bir yaşam pratiği olarak kurgulanmasını savunmak, onu hayata geçirme iddiasında olanları “fazla özgüvenli” bir tutumda algılamaktan çıkarak gerçekleşebilir.
Sermayenin prangalarından kurtulmuş bir eğitimin, özgür ve demokratik bir ortamda gelişecek bir bilimsel üretim sürecinin nasıl kar odaklı olmaktan çıkarak sermaye odaklı değil halk için yaratıcı bir şekilde örgütleneceğini biliyorsak; yaratıcı, bilimsel düşüncenin de özgür ve demokratik koşullarda daha ileriden örgütleneceğini görmek gerekiyor. Bugünden demokratik üniversiteyi inşa etmek adına atılacak her adımın kıymeti de burada yatmaktadır.
Bileşenlerinin karar süreçlerine katılımından tutalım da üniversite içerisindeki etkinliklerin özgürce hiçbir bürokratik engele takılmadan yapılabilmesine; öğrencilerin akademisyenlerle ders müfredatlarını birlikte kurgulaması hakkından, üniversitelerin iktidarın müdahalelerine kapalı kurumlar haline gelmesine kadar demokratik üniversite ve onun inşası, bugün en başta vurguladığımız “toplumun ileri kesmi” olarak üniversite öğrencilerinin müdahalesine muhtaç. Marx’ın Alman İdeolojisi’nde yazdığı gibi “Bilim bencil bir zevk olmamalıdır. Kendilerini bilimsel bir çalışmaya verebilecek kadar talihli olanlar, bilgilerini insanlığın hizmetinde uygulamakta en önde gelmelidirler.”
DEMOKRATİK BİR ÜNİVERSİTENİN ZORUNLU MEKANİZMASI: ÖTK
Demokratik üniversiteleri inşa etmek, öğrencilerin sınıflarından başlayarak bütün bir okula uzanan bir toplamla ortak bir mücadeleye girişmesini şart koşuyor. Dolayısıyla üniversitelilerin talepleri ortak olduğu gibi mücadeleleri de ortaklaşmalıdır. En geniş öğrenci birliklerinin yan yana gelmesini sağlayacak bir mekanizma olarak Öğrenci Temsilci Konseyleri (ÖTK) gençliğin mücadelesiyle kazandığı ve yasal olarak tanınan bir kurum olmasıyla bugün öğrencilerin kendi talepleri etrafında yan yana gelebilecekleri bir platform. Üniversitelerin antidemokratikleştirilme sürecinin en önemli parçalarından birisi de yasal olarak tanınan ÖTK seçimlerinin yapılmaması ve üniversite yönetimleri tarafından belirlenmesi. Üniversite yönetimlerinin düzenli aralıklarla yapması gereken bu seçimleri yapılmasını sağlamak, ÖTK’yi kendi taleplerimizin bir aracı olarak kullanmak yeni dönemde atacağımız ilk adım olmalı.
Bugün bilinçli şekilde işlevsizleştirilen bu kuruma sahip çıkmadığımız ve demokratik işleyişini garanti altına almadığımız her durum, üniversite yönetimlerinin bizi en önemli mücadele araçlarımızdan birinden mahrum etmesine sessiz kalmak anlamına geliyor.
Kazanılmış haklarımızdan ve demokratik üniversite mücadelemizi sürdürebileceğimiz alanlardan vazgeçmemek adına ÖTK’leri her sınıfta tartışma konusu haline getirmek, seçimlerini organize etmek veya öğrencilerin taleplerinin sorumluluğunu almayan temsilcilerini denetlemek/değiştirmek gibi adımlar çabalarımızla mümkün olacaktır.