“Sosyal devlete” mercek tutmak: Liselilerin yaşamı
Güya “sosyal” olan devletimizi ancak kendi taleplerimizle, kendi örgütlü mücadelemizle “sosyale” yaklaştırabiliriz.
Fotoğraf: AA
Timur AYBEK
Bahçelievler/İstanbul
Liselerde eğitim öğretim yılı başlayalı neredeyse 1,5 ay oldu. Oldu olmasına da bu günler nasıl geçti gelin biraz bunlara bakalım. Yataktan zifiri karanlıkta kalktık, sabah kahvaltıda (eğer edebildiysek) mümkün olan en sağlıksız besinleri ağzımıza tıkıştırdık, iyice pahalılaşan servisimize veya toplu taşımaya bindik; ne bilimsel, ne demokratik ne de parasız olan liselerimizde günümüzün büyük bir bölümünde geçirdik. Çıktık liseden, paramız pulumuz olmadığından belki bir çay içtik sonrasında da eve gittik.
EĞİTİME BÜTÇE NEREDE?
Yeni öğretim yılı başladığı andan itibaren sıralarımızda otururken bile Kamuda Tasarruf Paketi ve Orta Vadeli Program’ın gazabına uğradık. En başta okuduğumuz okullaA gidip gelmemizin bedeli önceki yıllarda günümüze geçirdiğimiz paradan fazla. Birçok okulda temizlik personeli alınmamasıyla tepkiler yükseldi ve okulların pis kalmaması için bazı veliler taşın altına elini sokarak okulları temizlemeye çalıştı. Bugün İstanbul Bahçelievler bir lisede beslenmek için bizlere neredeyse 100-120 TL para gerekiyor. Hepimizin okul kantincisi Sivas’taki bir kantinci gibi askıda tost uygulaması başlatmıyor tabi ki. Tabii ki bu kantinci iyi niyetiyle bunu yapsa da durumu görece daha iyi olan kişilerin askıda tost alması bu ülkedeki sorunları çözmeyecektir. Aslında buradaki çözüm çok basit ve net: Hükümet kendi yandaşlarına aktardığı paraları alıp bizlerin daha iyi beslenmesini sağlayabilir. Ancak bunu da bize öylesine vermeyecekler: Bunun için mücadele etmeli ve hakkımızı kazanmalıyız.
Tüm bunlar olurken AKP de istediği dindar ve kindar nesiller yaratma projesi kapsamında Maarif Model denilen bilimsellikten oldukça uzak, sorgulamayan ve itaat edecek bir gençlik yaratmak için yeni bir müfredat modeli ortaya çıkarıyor. Biz gençler açlıkla ve geleceksizlikle boğuşurken basılması 269 Milyon TL tutan yeni müfredatın kitapların içi gerici, milliyetçi propagandayla dolu.
BÜTÇE ÖĞRENCİ EMEĞİNİ SÖMÜREN PATRONLARDA
Emekçi aileler zaten yeterince yoklukla boğuşurken aynı zamanda Kamuda Tasarruf Paketi ve OVP’yle daha çok yokluk ve zorlukla boğuşuyorlar. Asgari ücretli bir ailenin değil çocuğuna harçlık vermek onu beslemesi bile imkânsız hale getirilmiş durumda. Durum böyleyken liselerde sıkça karşılaştığımız çete “abileriyle” takılmayı ve sonrasında uyuşturucu kuryeliği yapmayı liseliler bir çıkış kapısı gibi görüyor. Pek çok genç sırf bu durumlar yüzünden ya ölüyor ya yaralanıyor ya da hapse giriyor.
İktidarın bunların karşısında bizlere bir çözümmüş gibi gösterdiği MESEM programına “elimde bir meslek olsun” “bende aile ekonomisine destek çıkayım” gibi düşünceleri bizlere aşılıyorlar. Bunun sonucunda ya MESEM’lerde iş cinayetlerine kurban oluyor ya hiç bilmediğimiz bir makinenin başında iş kazalarında kolumuzu bacağımızı kaybediyor ya da patronun veya herhangi bir ustanın dayağına ve şiddetine maruz kalıyoruz. Bu yazıyı okuyan herhangi bir MESEM’li olmayan arkadaşımız “bana ne ki bundan” diyebilir ama durum asla bu şekilde değil. Bugün MESEM öğrencilerinin yaşadığı sorunlar her ne kadar onları ilgilendiriyormuş gibi gözükse de hayatımızda yaşadığımız tekil gibi görünen sorunlar hepimizin ortak sorunu olmalı.
POLİS’İN İŞİ ÖĞRENCİYE BASKI UYGULAMAK MI?
Tüm bunların yanında iktidar ve onun kolluk kuvvetleri gençler nerede kendi hakları için mücadele ederse karşılarında bitiyor. Bunun en son örnekleri İstanbul Sultangazi’de bulunan Şair Abay Konanbay Lisesi öğrencileri kız kardeşleri İkbal Uzuner ve Ayşenur Halil katledildikten sonra bir yürüyüş ve basın açıklaması yapmak istediler. Şaşırtıcı olmayarak iktidar ve onun kolluk kuvvetleri karşılarında bittiler ama oradaki öğrenciler katledilen kız kardeşleri gibi onların da katledilmemesi ve güvenli bir yaşam için inat ederek basın açıklamalarını ve yürüyüşlerini gerçekleştirdiler. Aynı örnek Boğaziçi Üniversitesinde de oldu ve bu sefer de öğrencilerin üzerine kapıyı kitlediler. Ama öğrenciler yine vazgeçmeyerek kız kardeşleri için haykırdılar. Kemal Hasoğlu Anadolu Lisesi’nde yine kadın cinayetleri için eylem yapmak isteyen öğrencileri okul yönetimi polise ihbar etti. Bunun sonucunda sivil polis okulun önüne geldi, eyleme desteğe gelen arkadaşlarımızı okulun önünden göndermeye çalıştılar ve öğrenciler eylemlerini parka taşıdılar.
BUNCA BASKIYI UYGULAYAN DEVLETİMİZ SOSYAL Mİ?
Tüm bunları gördükten sonra anayasaya göz atıyoruz: İkinci maddede güya sosyal bir devlette yaşıyormuşuz. Sosyal devlet denince aklımıza gelen Avrupa ülkeleri yok yere “sosyal devlet” olmadılar. Sağlık, eğitim ve ulaşımın ücretsiz olduğu SSCB’nin 2. Dünya Savaşı sonrası zaferiyle beraber Avrupa’daki işçi ve emekçi halk bunların sosyalizmde devlet tarafından sağlandığını görmeye başladı ve Avrupalı kapitalistler mücadele sonucunda günümüzde halkların elinde olan hakları tanımak durumunda kaldı. Bugün aynı Avrupalı kapitalistler işçi ve emekçilerin örgütsüzlüğünü fırsat bilerek işçi ve emekçilerin kazanılmış haklarını teker teker elinden almaya başladı.
LİSELİLER NEYİ NASIL YAPMALI?
Gördüğümüz gibi mücadelemizle aldığımız tüm haklarımız elimizden teker teker alınıyor. Mücadelemiz kuvvetliyken yapılmasının hayal bile olamayacağı MESEM, ÇEDES gibi protokoller, polisin lise öğrencilerin en ufak hareketinde baskı aracı olarak kullanılması gibi adımlar atılıyor. Bizim için değil, patronlar için tasarlanmış ekonomik programlarla cebimizde kalan son kuruşlar, okulumuzu temiz tutan çalışanlar ortadan kayboluyor. Buradan alınan paralarla gerici ve milliyetçiliği pompaladıkları yeni ders kitapları basılıyor, gençlik illegal yollara itiliyor: Bu sayede içinde bulunduğumuz çukur derinleşiyor.
Biz çabalamadıkça bu çukur daha da derinleşir. Biz de bu sebeple çabalıyoruz: Sivas’ta kantincinin inisiyatifiyle imece usulüyle zar zor beslenebiliyor, okullarımızı kendimiz temizliyoruz. Ancak bu yeterli değil.
Yapmamız gereken şey en basit tanımıyla kendi taleplerimizi ısrarla savunmak. Okullarda bir öğün ücretsiz yemek, etkin Cinsel Tacizi Önleme Birimi (CİTÖB), çocuk işçiliği kurumsallaştıran MESEM’in son bulması, gerici-milliyetçi eğitim yerine bilimsek ve demokratik eğitim bizim taleplerimiz, kendinin “sosyal” olduğunu iddia eden devletin değil. Liselilerin bugün bu talepleri için yapması gereken şeyler başta iktidar ve düzen partilerinin onlar için hiçbir şey yapmadığı ve yapmayacağını bilmek ve onların yalan vaatlerine inanmamaktır. Sonrasında da bu taleplerini gerçekleştirecek araçları belirlemektir. Bu araçlar ise devletimiz bizim olmadığı için ricayla değil zorla gerçekleşeceğini bilerek belirlenmelidir. Birliğimizi ve kuvvetimizi göstereceğimiz imza kampanyaları, bu tarz eylemlerimizi sürekli hale getirecek, tartışmalarımızı geliştirecek kalıcı birlikler bu araçlardan birkaçıdır. Bu taleplerimiz kazanımla sonlandıkça bizim gerçekleştirdiğimiz “sosyal” sayılabilecek devleti tartışmaya başlarız.
“Sosyal devlet mümkün mü?” sorusunun cevabı aslında hem evet hem de hayırdır. Bugün yaşadığımız kapitalist sistemde Sosyal bir devlet mümkün olmasa da biz gençlerin mücadelesi ve işçi sınıfının mücadelesi sonucunda kuracağımız işçi ve emekçilerin ülkesi zaten istediğimiz sosyal devlet olacaktır. Bu devletin sosyal olması da oldukça örgütlü bir biçimde bize her türlü araçlarıyla saldıranların değil de bizim olması da ancak vereceğimiz örgütlü mücadelemizle mümkündür. Bu örgütlü mücadelemizle saldırıları püskürtüp tavizleri söke söke alırız.