Kadın mücadelesinde toplumun işlevi
Adil ve özgür bir toplum inşa edene kadar, bu mücadelenin sürmesi gerektiği açıktır.
Görsel: Fırat Turgut/Midjourney
Deniz MUNZUR
Zonguldak
Kadın cinayetleri; günümüzde, dünya genelinde ciddi bir sosyal sorun olarak öne çıkmaktadır. Bu cinayetler, genellikle toplumsal cinsiyet eşitsizliği, erkek egemenliği ve kadınların maruz kaldığı ayrımcılık gibi derin köklü sorunlarla ilişkilidir. Kadın cinayetleri, sadece bireysel bir trajedi değildir, aynı zamanda toplumun sağlığı ve güvenliği üzerinde de olumsuz etkiler yaratmaktadır.
Öncelikle, kadın cinayetlerinin yaygınlaşmasında cinsiyet temelli ayrımcılık ve kadını toplumda ikincil konumda gören anlayışın etkisi büyüktür. Geleneksel cinsiyet rolleri, kadının itaatkâr, pasif ve erkeğe bağımlı olması gerektiği fikrini pekiştirirken, bu rollerin dışına çıkan kadınlar toplum tarafından “cezalandırılmayı” hak eden bireyler olarak görülmektedir. Bu cezalandırma süreciyse fiziksel, psikolojik ve ekonomik şiddetin bir aracı olan cinayetlerle sonuçlanabilmektedir.
HUKUKSUZ KARARLAR ŞİDDETİ YENİDEN ÜRETİYOR
Ayrıca, toplumsal cinsiyet eşitsizliği sadece kültürel normlarla sınırlı kalmamakta, aynı zamanda devletin ve hukukun kadın haklarını korumadaki yetersizliğiyle de pekişmektedir. Kadın cinayetleriyle ilgili davalarda cezaların yeterince caydırıcı olmaması, failin “iyi hal” ya da “tahrik indirimi” gibi uygulamalarla cezasının hafifletilmesi, kadınların hayatlarına verilen değeri sorgulatmaktadır. Hukukun bu konudaki eksiklikleri, erkek egemen düzenin bir yansıması olarak görülmekte ve şiddetin yeniden üretilmesine zemin hazırlamaktadır.
NE YAPMALI?
Kadın cinayetlerinin durdurulması için atılması gereken adımlar, toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda kapsamlı bir dönüşümü gerektirmektedir. İlk olarak, eğitim sisteminde cinsiyet eşitliği bilincinin geliştirilmesi ve toplumsal cinsiyet rollerinin sorgulanması elzemdir. Bu değişim, aileden başlayarak tüm toplumsal kurumlarda yerleşmeli ve kadınların insan haklarının ihlal edilmez olduğu fikri tüm bireylere kazandırılmalıdır.
İkinci olarak, yasal düzenlemelerin kadınları etkin bir şekilde koruması sağlanmalı, failin cezasız kalmasına yol açacak her türlü boşluk ortadan kaldırılmalıdır. Hukuki süreçlerde kadına yönelik şiddet vakalarında caydırıcılığın artırılması, mağdurların etkin bir şekilde korunması ve failin ceza alması sağlanmalıdır.
Son olarak, kadına yönelik şiddetle mücadele toplumsal dayanışmayı gerektirir. Kadın hareketlerinin güçlenmesi, sivil toplum kuruluşlarının desteği, medya organlarının sorumlu bir dil kullanarak toplumu bilinçlendirmesi bu mücadelede kritik öneme sahiptir. Erkeklerin de bu mücadeleye katılması, erkeklik rollerini sorgulaması ve cinsiyet eşitliğini savunmaları, toplumsal dönüşümün en önemli adımlarından biri olacaktır
MÜCADELEMİZİ SÜRDÜRMELİYİZ.
Kadın cinayetlerinin artışı, toplumun her kesimini derinden etkileyen ve çözüm bekleyen bir sorun olarak karşımızda duruyor. Bu cinayetlerin önüne geçmek, sadece hukuki ve siyasi bir mesele değil, aynı zamanda toplumsal bir sorumluluktur. Cinsiyet eşitliğine dayalı, adil ve özgür bir toplum inşa edene kadar, bu mücadelenin sürmesi gerektiği açıktır.
Bugün sokak ortasında bir kadın iki erkeğin tacizine uğradığında, bir cani iki genç kızı parçalara ayırdığında, bir kadın çocukları önünde öldürüldüğünde, bir çocuk avuç içi kadar köyde öldürüldüğünde toplum buna ses çıkarmadan duruyorsa hepimiz bir gün cinayete kurban gitmeye mahkumuz demektir.