17 Ekim 2024 04:23

Küçük üreticiler kapitalizmin kıskacında | Liberalleşmeyle küçük üretici tasfiye edildi

"Artan maliyetler ve ürün fiyatlarının düşük kalmasıyla üretim ve yeniden üretimini gerçekleştiremeyen çiftçiler, tarımsal üretimden giderek uzaklaşmıştır."

Fotoğraf: Volkan Pekal/Evrensel

Paylaş

Akif DİNÇER

Son yıllarda gıda fiyat artışları, gıda güvencesi, tarımda dışa bağımlılık ve tarımda yeterlilik gibi konulara yönelik yapılan tartışmalar, tarım politikalarındaki değişimlerden ve tarımdaki dönüşümden bağımsız yürütülmektedir. Son 10 yıllık süreçte tarımdaki krizi; devam eden savaşlar, pandemi gibi konjonktürel nedenlere bağlayan politikacılar Türkiye tarımındaki dönüşümü göz ardı etmektedirler. Birkaç ay önce birçok ilde başlayan çiftçi eylemleri, bu dönüşümün bir yansımasıydı ve muhalefetin kitlesel desteğinden yoksun kaldı. Tarımsal girdi fiyatlarındaki yükseliş karşısında ürettiği ürünün fiyat düşüşlerine tepki olarak ortaya çıkan bu eylemler, çiftçilerin üretim ve yeniden üretimlerini gerçekleştirememesi sonucunda ortaya çıkmıştı.

Özellikle tarımda yanlış uygulanan politikalar sonucunda tohum gübre, ilaç ve mazot gibi tarımsal girdi maliyetlerindeki artışlar, üretim maliyetlerini artırmakta buna karşılık çiftçinin ürettiği ürünün fiyatı bir önceki yıla göre düşmektedir. Kur artışlarının etkisiyle artan üretim maliyetleri karşısında ürün fiyatlarının düşük belirlenmesiyle çiftçiler bankadan çektiği kredileri bile ödeyemez duruma gelmiştir. Artan maliyetler ve ürün fiyatlarının düşük kalmasıyla üretim ve yeniden üretimini gerçekleştiremeyen çiftçiler, tarımsal üretimden giderek uzaklaşmıştır.

İTHALAT DESTEKLENDİ, KÜÇÜK ÜRETİCİ TASFİYE EDİLDİ

Tarımda sürekli ithalatın desteklendiği günümüzde küçük ölçekte üreticilik yapan aile işletmeleri tasfiye edilmiştir. Türkiye tarımındaki bu sorunların temel nedeni, uluslararası kurumların ülkeye dayattığı ve hükümetlerin bilinçli tercih ettiği politikalardan kaynaklanmaktadır. Bu politikaların dayatıldığı mekanizmalar ile politikaların tarımsal işletme sayısı ve kullandığı arazi büyüklüğü üzerindeki etkilerine bakıldığında Türkiye tarımındaki dönüşüm daha net biçimde ortaya çıkacaktır.

1980’lerden sonra dünya ölçeğinde tarım sektörü yeniden yapılandırma sürecine tabi tutulmuş ve tarım-gıda alanında yeni bir uluslararası iş bölümü ortaya çıkmıştır. Merkez ülkeler daha çok sermaye yoğun “düşük değerli” tarımsal ürünlerin üretiminde yoğunlaşmakta, çevre ülkeler ise, ucuz emek temelinde egzotik ürünler, yaş meyve ve sebze, çiçek gibi daha yoğun emek gerektiren “yüksek değerli” tarımsal ürünlerin üretimi ve ihracatında uzmanlaşmaktadır.

Yeni küresel iş bölümünün amacı, az gelişmişlerdeki küçük üreticiliğin tasfiye edilip bunların yerini küresel pazarlar için üretim yapan kapitalist tarım işletmelerinin almasıdır. Türkiye’de siyasi otoriteler, bu iş bölümüne uygun biçimde uluslararası kurumların dayattığı yeni neoliberal politikaları uygulayarak ve bu doğrultuda kapitalist piyasa sistemine eklemlenmiştir.

1980’lerden sonra Türkiye’de kamu otoritesi, uluslararası kurumların dayattığı politikaları uygulayarak tarımda şirketleşmeyi teşvik etmeye yönelik her türlü mevzuatı yerine getirmeye çalışacaktır. Türkiye tarımındaki şirketleşme yanlısı politikalardan kastedilen ise, küçük tarım işletmelerinin tasfiye edilip yerine büyük ölçekli tarım işletmelerinin kurulması olarak ifade edilir.

İLK ADIM 24 OCAK, İKİNCİ ADIM 5 NİSAN

Tarımdaki dönüşüme yönelik analizi iki dönemde ele almak gerekiyor. İlki 1980-2000 dönemi. Bu dönem, IMF, DB DTÖ gibi kurumların hükümetlere dayattığı politikalar bağlamında ilerlemiştir. 24 Ocak 1980 kararları neoliberal politikaların tarım sektöründe ağırlığını hissettirdiği bu dönemin ilk aşamasında IMF-DB gibi kurumların ülkeye istikrar programları ile yapısal uyum programlarını dayatarak ulus-ötesi/ulusal şirketlerin tarım sektörüne egemen olmasını sağlamıştır.

Çiftçilere yönelik destek ve sübvansiyonların kaldırılması, tarımsal ürün fiyatlarının baskılanması, tohum, gübre, makine vb. girdilerde devlet tekelinin kırılması bu dönüşümün ilk mekanizmaları olmuştur. 1994 krizi sonrasında alınan 5 Nisan kararları ile tarım sektörüne büyük bir darbe daha vurulmuş ve KİT’ler özelleştirme dalgasıyla talan edilmiştir. Tarım sektöründe faaliyet gösteren SEK, YEMSAN, EBK, ORÜS, TZDK gibi kamusal kurumlar özelleştirilerek kamusal alanın dışına itilmiştir. Bu kurumların tasfiyesi sonra tarımda dışa bağımlılık artmaya başladı. 1980 sonrasında krizlerin faturası çiftçilere kesildi. 1990’ların sonunda güçlü ekonomiye geçiş programı kapsamında Mecliste kabul edilen Tütün ve Şeker Kanunları sonrasında üretim alanlarının çoğunda ekim yapılamazken küçük üreticiliğin çoğu tasfiye sürecine girmiştir.

AB MÜZAKERELERİYLE TASFİYE HIZLANDI

Tarımdaki dönüşümün ikinci dönemi 2004 yılından sonra AB’ye üyelik müzakereleriyle başlamış ve bu dönüşüm yasal mevzuat ile sağlanmaya çalışılmıştır. İlk dönemin devamı niteliğinde bu dönem, katı bir biçimde uygulanmaya başlandı. İkinci dönem, Türkiye’deki tarımsal yapının AB standartlarına uyumlu hale getirilmesi için yoğun bir çaba içerisine girilmiştir. AB standartlarına göre Türkiye’deki küçük ölçekte çalışan işletmelerin tasfiye edilip yerine büyük ölçekli işletmelerin kurulmasını ön görmektedir.

AB’ye üyelik müzakereleri kapsamında, Türkiye tarımının kapitalist piyasa sistemine eklemlenmesine ve dışarıya bağımlı hale gelmesinde birçok yasa kabul edilmiştir. Tarım arazilerini toplulaştırma, tarım sigortacılığı, lisanslı depoculuk, toprak koruma ve Arazi Kanunu, Tarım Kanunu, Tohumculuk Kanunu ve sözleşmeli üretim modeli gibi yasal düzenlemeler, doğrudan sermayenin tarımdaki egemenliğini sağlayarak küçük üreticiliğin tasfiyesini hızlandırmıştır.

Geriye kalan üreticiler de Tarım ve Tohumculuk Kanunu ile şirketlerin ürettiği girdileri kullanmaya ya da sözleşmeli üretim modeline mecbur bırakılarak kapitalist piyasa sürecine eklemlenmiştir. Bu bağlamda Tarım ve Tohum Kanunu ile çiftçiler, doğrudan sermayenin ürettiği girdilere bağımlı hale getirilmiştir. Sözleşmeli üretim modeli de kendi toprağında ürettiği ürün üzerinde hiç karar alma sürecinde dahil olmadan ürettiği ürüne yabancılaşarak toprağının işçisine dönüşmüştür.

DESTEKLER SERMAYENİN İHTİYACINA GÖRE BELİRLENDİ

AB’ye üyelik müzakereleri sonrasında gündeme gelen son üç yasa Türkiye tarımının dönüşümüne etkileri, halen devam eden yasal süreçlerle devam etmektedir. Bu üç yasaya değinerek tarımdaki dönüşümün anlatılmasında fayda vardır. Bu yasalardan ilki, 5554 sayılı Tarım Kanunu’dur. Kanun, tarım sektöründeki faaliyetleri belirli bir kapsam dahilinde yürütmeyi amaçlamış fakat, tarımsal üretimde şirketlerin çıkarlarını ön plana çıkarmıştır. Kanun, havza modeline uygun bir biçimde sermayenin isteğine uygun üretimi yapılan ürünlerin destekleneceğini ifade etmiştir. Kanun’un 21. maddesinde “tarımsal destekler için ayrılacak kaynağın gayrisafi yurt içi hasılanın (GSYH) yüzde 1’inden az olamayacağı” belirtilmiş; fakat ödemeler GSYH’nin yüzde 1’ine hiçbir zaman eşit olmamıştır. Kanun, kendisinden sonra yürürlüğe girecek diğer kanunlara öncülük etmiştir. 2006 yılında yürürlüğe konulan 5553 sayılı Tohumculuk Kanunu da tarımda şirketleşmenin sağlamlaştırılmasının ikinci temel altyapısını oluşturmuştur. Bu kanunun yürürlüğe girmesiyle tohum alanında şirketlerin hegemonyasına açık yeni bir döneme girilmiştir. Kanun, ulusal/ulus-ötesi şirketlere tohumculuk alanında tam bir denetim yetkisi vermiştir. Kanun kapsamında kırsal alandaki biyolojik çeşitlilik ve genetik kaynaklar, şirketler tarafından fikri mülkiyet kapsamına alınmıştır. Bu kanun, çiftçilerin kendi tohumlarını üretimde kullanamaz hale getirirken, sadece kayıt altına alınacak tohumların yurt içinden satışına onay vermektedir. Bu sektördeki desteklerin çoğuna alan tohum şirketleri, sertifika yetkilerini de kullanarak büyük kârlar elde etmektedirler. Bu yasayla çiftçi şirketlere bağımlı hale getirilmiştir.

Türkiye tarımının dönüşümünde rol oynayan önemli bir diğer mekanizma, sözleşmeli üretim modelidir. Tarım-sanayi entegrasyonunun sağlanmasına yönelik benimsenen model, tarıma dayalı sanayinin ham madde ihtiyacının kesintisiz temin edilmesini amaçlamıştır. Şirketlerin üretimdeki bütün koşulları kendisinin belirlediği bu model, üretimdeki bütün riskleri küçük üreticilere bırakarak uygulanmaya çalışmaktadır. Şirketler, ülkedeki yasal düzenlemelerden faydalanarak, sözleşmeleri kendi lehine belirlemektedir. Bu düzenlemeler, küçük üreticiler ile şirketler arasında haksız bir rekabetin doğmasına neden olurken olası bütün zararları da küçük üreticilere yıkmaktadır. Bu model ile büyük şirketler, üretimin bütün aşamalarında (tohum, gübre, ilaç) kârlarını artırmaktadır. Başka bir deyişle sözleşmeli üretim, sermayenin küçük üreticiler üzerindeki denetiminin ve kapitalist üretim ilişkilerinin yeni bir biçimi olarak ön plana çıkmaktadır.

Uluslararası kurumlar tarafından dayatılan ve hükümetler tarafından bilinçli olarak uygulanan bu politikalar, tarımda tasfiye sürecini hızlandırmıştır. Bunun göstergesi de son kırk yılda tarımsal işletme sayısı ile kullanılan arazi büyüklüğündeki değişimden saptanmaktadır. Tablo1 Türkiye’deki tarımsal yapılardaki bu değişimi göstermektedir.

YıllarTarımsal İşletme SayısıKullanılan Tarım Arazisi
Büyüklüğü (ha)
19803.650.91022.764.029
19913.966.82223.451.099
20013.022.13318.434.823
20192.264.95714.802.870
20192.245.52615.626.473

1980’de 3.65 milyon tarım işletmesi 22.76 milyon hektar alanda üretim yaparken, 2023 yılında tarım işletmesi sayısı 2.24 milyona, üretim yapılan alan ise 15.62 milyon hektara inmiştir. Kırk yıllık sürede işlenen tarım alanı 7.1 milyon hektar; çiftçi sayısı, 1.4 milyon azalmıştır. Bu değişimin yanı sıra tarımsal işletmelerin ölçeklerinde de ciddi bir değişim söz konusudur.

                1980                   1991             2001                 

2019                      

İş.ÖlçeğiAB  (dekar)AB  (dekar)AB  (dekar)AB  (dekar)
<1003.005.39793.948.0193.372.88798.640.3052.519.18177.471.1361.875.67857.301.475
100-499616.074106.331.861557.09795.704.065481.04585.959.898366.79069.979.876
>500+29.43927.360.40936.83840.166.62321.90720.917.19922.48920.747.347
Toplam3.650.910227.640.2893.966.822234.510.9933.022.133184.348.2332.264.957148.028.698

 

1980-2019 döneminde 100 dekardan küçük işletmelerin sayısı, 3 milyondan 1.8 milyona, arazi büyüklüğü de 9.3 milyon hektardan 5.7 milyona hektara inmiştir. İşletme sayısı 1.2 milyon, işlenen arazi büyüklüğü de 3.6 milyon hektar azalmıştır. Bu dönemde tasfiye olan işletmelerin büyük çoğunluğu bu ölçekte çalışan işletmelere aittir. 1980-2019 döneminde küçük ölçekli üreticiliğin büyük bir çoğunluğu tasfiye edilmiş ve kullandığı arazi büyüklüğü de tarımsal üretiminin dışına çıkmıştır.

ÇİFTÇİLER KENDİ TARLASININ İŞÇİSİ KONUMUNA İTİLDİ

1980 sonrasında dayatılan ve 2005 sonrasında hızlanan tarımda şirketleşme olgusuna yönelik benimsenen politikalar, tarımsal üretimin ana omurgasını oluşturan küçük üreticileri üretim alanının dışına çıkarmıştır. Başka bir ifadeyle, işletme sayısı ve kullanılan arazi büyüklüğündeki değişimin temel nedeni, 1980’lerden sonra kapitalist gelişmiş ülkelerin uluslararası iş bölümünün gereğine uygun amaçladıkları küçük ölçekli işletmelerin tasfiyesi çoğunlukla gerçekleşmiştir. Bu bağlamda uluslararası kurumların ve onların iş birlikçileri olan ulus-ötesi/ulusal şirketlerin dayattığı ve hükümetlerce bilinçli olarak uygulanan politikalar, çiftçiyi tarımsal üretimden çekmiştir. 1980’lerden itibaren dayatılan şirketleşme yanlı politikalar, tarımda liberalleşme, Tarım Kanunu, Tohumculuk Kanunu ve sözleşmeli üretim gibi yeni mekanizmalar, küçük üreticileri büyük ölçüde tasfiye etmiştir. Geriye üreticiler, uluslararası iş bölümünün gereğine uygun biçimde gelişmiş ülkelerin ihtiyaç duyduğu ham madde ve pazar gereksinimini karşılamak için sözleşmeli üretim ilişkilerine zorlanarak, yaş, sebze, meyve gibi emek yoğun üretim yapmaya zorlanmaktadır. İş bölümü kapsamında az gelişmiş ülkelerin ürettiği emek yoğun ürünler, kapitalist gelişmiş ülkelerdeki gıda maliyetlerini aşağı çekerek kendi ülkelerindeki ücretlerin düşürülmesini sağlamaktadır. Bu mekanizma ile az gelişmiş ülke çiftçileri kendi tarlasının işçisi konumuna itilmektedir.

Bütün bu veriler ışığında tarımdaki şirketlere yönelik mevcut politikalara devam edilmesi halinde, küçük üreticiliğin tasfiyesi devam edecektir. Tarımdaki bütün olumsuzluklara karşın, planlama ilkeleri doğrultusunda ulusal tarım politikalarının devreye alınarak, tarımsal üretimin ve çiftçilerin desteklenmesi ve hatta kooperatif örgütlenmelerinin sağlanarak üretimin teşvik edilmesi gerekir. Uluslararası kurumların ve şirketlerin çıkarlarını yansıtan politikalardan ziyade halkın gıdaya ulaşımının sağlanmasına yönelik gıda egemenliğini ön plana çıkarmak en doğru yol olarak önümüzde durmaktadır. Bu doğrultuda gıda egemenliğini sağlayacak yeni bir mekanizma ve iradeye sahip iktidar anlayışına ihtiyaç vardır.

KAYNAKÇA

Aydın, B. (2005). Ölçek Büyüklüğü, Toprak Parçalılığı ve Arazinin Tasarruf Şekline Göre Tarımsal İşletmelerin Analizi. Ankara: TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası.

Aydın, B. (2007). Tarımda Sözleşmeli Üretim Modeli. Ekonomik Yaklaşım, 91-105.

Dincer, A. (2023). Tarım Sayımları Çerçevesinde Tarım İşletmeleri ve Kullanılan Arazi Büyüklüğündeki Değişim ve Bu Değişimin Bölgesel Yansımaları. Fiscaoeconomia, 7(2), 1557-1590. https://doi.org/10.25295/fsecon.1251809

DİE. (1980). Genel Tarım Sayımı, Tarımsal işletmeler (Hane Halkı) Araştırması Sonuçları. Ankara: DPT Matbaası

DİE. (1991). Genel Tarım Sayımı, Tarımsal İşletmeler (Hane Halkı) Araştırma Sonuçları. Ankara: DİE DİE.

DİE (2001). Genel Tarım Sayımı,  Tarımsal İşletmeler (Hane Halkı) Araştırma Sonuçları. Ankara 

Dincer, A. (2022). Tarım Sayımları Çerçevesinde Köylülüğün Dönüşümü. Yayınlanmamış Doktora Tezi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, Bolu.

Günaydın, G. (2010). Tarım ve Kırsallıkta Dönüşüm, Politika Transferleri Süreci/ AB ve Türkiye. Ankara: Tan Yayınevi.

Tarım ve Orman Bakanlığı. (2019).  Çiftçi Kayıt Sistemi (ÇKS) Verileri.

ÖNCEKİ HABER

Kayseri ve Diyarbakır’da gıda zehirlenmesi

SONRAKİ HABER

CHP'li Arpacı'dan 'torba kanun' tepkisi: Adrese teslim kıyak bir yasa

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa