DEÜ Kadın Çalışmaları Topluluğu kadın cinayetlerine karşı söyleşi yaptı
DEÜ Kadın Çalışmaları Topluluğu, artan kadın cinayetlerine karşı bir araya gelerek söyleşi yaptı. Kadının toplumdaki yeri ve anayasal haklarının konuşulduğu söyleşide CİTÖB’lerin önemine de değinildi.
Fotoğraf: Evrensel
Dokuz Eylül Üniversitesi öğrencilerinin yürüttüğü fiili Kadın Çalışmaları Topluluğu “Türkiye’de kadına yönelik şiddet ve neden CİTÖB’lere ihtiyacımız var” başlıklı etkinlik düzenledi. Etkimliğe, Sosyolog Emirhan Durmaz ve Hukukçu Ilgın Çeribaş konuşmacı olarak katıldı.
Buca’da Eski Bahçe’de yapılan etkinlikte konuşmasına Türkiye’de kadına yönelik şiddetin ve kadın cinayetlerinin artış göstermesinin toplumsal ve siyasal temellerine değinen Sosyolog Emirhan Durmaz başladı.
Durmaz, “Kadının toplumsal statüsü üretim tarzı ve mülkiyet biçimleri ile karakterize. İlkel komünal toplum ile mülkiyetin ve sınıfların ortaya çıktığı aşama birbirinden taban tabana zıt. Mülkiyetin erkek üzerinden ilerlemesiyle kadın, mülk parçası içinde kendisi de erkeğin mülkiyetine girmiş. Soy babadan takip edilmeye başlanmış, miras oğula devredilmiş, dolayısıyla erkek üretim süreçlerinin denetleyicisi konumuna gelmiştir. Böylelikle kadın, toplumsal üretim sürecinden büyük ölçüde dışlanarak ekonomik bağımsızlığını yitirmiş, hane içine kapatılmış, ev işlerine, çocuk doğurmaya, çocuk yetiştirmeye ve bakım hizmetlerine hapsedilmiştir” diye konuştu. Kapitalist aşama ile birlikte kadınların toplumsal yaşama katılımında bir adım ileri gidildiğini dile getiren Durmaz, “Ancak bu bir adım ilerleme, iki adım gerileme ile bir aradalığı içermekte. Öyle ki kadınlar toplumsal üretime dahil olmakla birlikte, hem ev içi bakım hizmetlerinden kurtulamamış, hem de ucuz emek sömürüsünün bir nesnesi haline getirilmiştir” dedi.
Durmaz, Türkiye’nin “cinsiyet uçurumu endeksi” raporuna göre veriler sunarak devam ettiği konuşmasında öldürülen kadınların yüzde 47’sinin ilişki içerisinde olduğu erkek tarafından öldürüldüğünü ve bu cinayetlerin yüzde 61’inin hane içinde olduğunu aktardı.
‘AKP SINIFSAL VE TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTSİZLİĞİNİ DERİNLEŞTİRDİ’
AKP’nin toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştiren politikalar hayata geçirdiğini kaydeden Durmaz, AKP ile tarikatların, cemaatlerin de önünün açıldığı; bu yapıların giderek “kurumsallaştırıldığını” anlattı. Her bir toplumsal kurumun bu dinselleşme temelinde dizayn edildiğini ve kadınların ikincil konumunun pekiştirilmesinde bu politikaların önemli bir rol oynadığını kaydeden Durmaz, son olarak, “Kadının ‘kutsal aile’ söylemleriyle ve düzenlenen aile kurultaylarıyla ev içine hapsetmenin ve aile içinde konumlamanın temeli atıldı. Nafakanın sınırlandırılması, boşanma aşamasında zorunlu arabuluculuk vs. ile ‘kutsal’ ailede ‘huzurumuz kaçmasın’ oynandı. Eğitim açısından da yapılan düzenlemelerle kadınlar örgün eğitimin dışına itildi. Bugün raporlar karma eğitim veren okullarda azalma, tek cinsiyetli okullarda ise %15 oranında artış olduğunu ortaya koyuyor. İmam hatipler mantar gibi biterken, gündeme kadın üniversiteleri açmak getiriliyor” şeklinde konuştu.
‘2024’ÜN İLK 9 AYINDA ERKEKLER TARAFINDAN 295 KADIN ÖLDÜRÜLDÜ’
Kadına yönelik şiddetin hukuki boyutuna değinen Hukukçu Ilgın Çeribaş ise 2024 yılının ilk 9 ayında, erkekler tarafından 295 kadının öldürüldüğünü, 184 kadının şüpheli şekilde ölü bulunduğunu; 2024 yılı daha bitmeden 479 kadının daha yaşamdan koparıldığını aktardı.
“AKP iktidarı süresince kadın-erkek eşitliği fikri toplumda sürekli olarak aşındırıldı. Kadını birey olarak görmeyen zihniyet pekiştiriliyor” diyen Çeribaş, iktidarın söylemlerini de örnek gösterdi.
‘6284 UYGULANSIN’
İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesine değinen Çeribaş, “Şiddete karşı önlemlerin göstermelik hale gelmesi, kadınların bağımlı ilişkilere mahkum edilmesinin temeli olan ekonomik sorunların derinleşmesi ile haklar adım adım geriletildi. İstanbul Sözleşmesi'nin gerekleri uygulanmadığı için pek çok kadın ellerinde uzaklaştırma kararlarıyla karakol kapılarında öldürülüyor, boşanmak istediği için katlediliyor, suç duyurusu olmasına rağmen korunmuyor, ölümle yaşam arasında kaldığı noktada kaldığında kendini kurtarıp şiddet faili erkeği öldürdüğü için müebbet hapis cazalarıyla yargılanıyor. Her gün en az bir kadının öldürüldüğü haberini aldığımız bu zamanlarda her öldürülen kızkardeşimiz için şunu söyleyebiliriz: 6284 uygulansaydı bugün yanımızda olabilirlerdi” dedi.
Şiddetin önlenmesi için önleyici, koruyucu tedbirlerin alınması, alınan bu tedbirlerin uygulamasının denetlenmesi, şiddetin gerçekleşmesi halinde kovuşturulması ve cezalandırılması ile bu alanda bütüncül politikalar oluşturulması gerektiğini dile getiren Çeribaş, “Tek başına infaz sisteminde yapılacak değişikliğin yargının cezasızlık pratiğini çözmez, şiddet olgusunun kamusal alana ait olduğunun bilinci ile mevzuat etkin bir şekilde uygulanmalıdır” diye belirtti.
‘CİTÖB’LER BİR İHTİYACIN KARŞILIĞIDIR’
Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini Destekleme ve Cinsel Tacizi Önleme Birimi (CİTÖB)’lerinin önemine dair konuşan Dokuz Eylül Üniversitesi Kadın Çalışmaları Topluluğu Yönetim Kurulu üyesi Emeksu Saydam ise “Üniversitelerde cinsel tacizi önleme birimlerinin kuruluşu bir ihtiyacın karşılığı, bir kurumsallaşma çabasıdır ve Anayasa, Türk Ceza Kanunu ile birlikte ulusal ve uluslararası yasal mevzuata dayanır. Cinsel Tacizi Önleme Birimi gibi isimlere sahip bu birimler önleyici faaliyetler yürüten, vakaları doğru şekilde ilgili merci/mekanizmalara yönlendirme görevi ve kişileri güçlendirme hedefi olan destek birimleridir” diyerek sözlerine başladı.
2012’de Boğaziçi Üniversitesi’nde Kadın Araştırmaları Kulübü (BÜKAK) öğrencileri ve akademisyenlerin inisiyatifiyle Cinsel Tacizi Önleme Komisyonu (CİTÖK) çalışmalarının başladığını söyleyen Saydam, “CİTÖK’ün Boğaziçi Üniversitesi’nde denediği yöntem üniversiteyi güvenli bir alana dönüştürmek ve toplumsal cinsiyet konusunda yerleşik bir kültür oluşturmaktı. Bunun için önce önleyicilik esas kabul edilmiş, süreç boyunca en çok zaman farkındalığı arttırmaya ve kavramların ana akımlaştırılmasına harcanmıştır” dedi. (İzmir/EVRENSEL)