17 Ekim 2024 16:55

Erdoğan-Barzani görüşmesi | Kuyumcuoğlu: Türkiye Kürt siyasi dinamiklerini kontrol altında tutmak istiyor

Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Neçirvan Barzani'nin Türkiye ziyaretini Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Ozan Kuyumcuoğlu ile konuştuk.

Fotoğraf: Murat Çetinmühürdar/TCCB

Paylaş

Şerif KARATAŞ
İstanbul

Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Neçirvan Barzani Ankara’yı ziyaret etti. Ziyaret, İsrail’in saldırgan politikasını artırarak sürdürdüğü koşullarda ve 20 Ekim’de yapılması planlanan IKBY seçimleri öncesinde gerçekleşti. Barzani sırasıyla Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, MİT Başkanı İbrahim Kalın ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la görüştü. Görüşmenin ardıdan ortak basın toplantısı düzenlenmedi. Ziyarete ilişkin Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Ozan Kuyumcuoğlu ile görüştük. Kuyumcuoğlu, uluslararası ve bölgesel sistemde yaşanan değişimleri işaret ederek, Erdoğan’ın bölgesel hesaplar için Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile, iç siyasette iktidarını korumak için de anayasa masası etrafında Kürt siyaseti ile görüşme ihtiyacı duyduğunu söyledi. 

IKBY Başbakanı Neçirvan Barzani, Erdoğan’la görüştü. 20 Ekim seçimleri ve Türkiye’de "yeni açılım" tartışmalarının başladığı bir dönemde yapılan görüşmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Neçirvan Barzani’nin Türkiye’ye gelmesi tabii ki Türkiye’nin iç politikasıyla çok bağlantılı. Dolayısıyla bunu öncelikle iç politikadaki dinamiklerle açıklamak gerekiyor. Erdoğan yeni bir anayasa hazırlamak istiyor, ortağı Devlet Bahçeli ile. Bunun için de mevcut parlamento konjonktüründe birlikte çalışabilecekleri aktörler arıyorlar. Bu anayasa çalışmaları konusunda CHP tavrını kesin olarak belirlemiş durumda. Diğer taraftan DEM Parti ile bir ortaklık zemini oluşturmayı öngörseler de bunu yapabilmek için DEM Partiyi ikna etmek zor. Çünkü anayasayı hazırlamak isteyen aktörlerin arasında MHP de var. Bu çerçevede Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile bir ortaklık kurmak istediklerini görüyoruz. Yani bölgesel anlamda da Kürt sorununun çözümüne dair bir ortaklık çabası görüyoruz. Zaten hatırlanacağı gibi daha önceki çözüm süreçlerine de Kürdistan Bölgesel Yönetimi dahil edilmek istenmişti. Adalet ve Kalkınma Partisi içerisinde de Kuzey Irak kökenli ve Barzani ailesiyle ilişkisi güçlü olan, hatta akrabası olan milletvekillerinin olduğunu biliyoruz. Bölgesel gelişmeyi ilgilendiren bir başka mesele ise Hizbullah’ın ve İran’ın giderek bölgede zayıflaması. İran’ın giderek daha zayıf bir aktör haline gelmesinden en fazla faydalanacak unsurlardan bir tanesi de Kürtler. Yani Kürt siyasi hareketi, Kuzey Irak’ta olsun, Suriye’de olsun ve tabii ki Türkiye’de olsun siyasi aktör, siyasi birimler olarak etkinliklerini güçlendirecekler. Dolayısıyla bu aktörlerle, İsrail’in mesela daha fazla iletişim kurmaya çalışacağına dair emareler şimdiden gözüküyor. Bu nedenle uluslararası bölgesel sistemdeki yaşanan değişimler ve aynı zamanda Erdoğan’ın iç siyasette anayasa değişikliği ihtiyacı için bir araya geliyor. Hem DEM Parti ile diyalog süreci başlatmak isteniyor hem de Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimiyle ilişkiler daha da sağlamlaştırmak isteniyor. Ki halihazırda Türkiye’nin Barzani yönetimiyle ilişkileri her zaman iyiydi, özellikle Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde.

“TALABANİ, BARZANİ KADAR TÜRKİYE’YE YAKIN BİR AKTÖR DEĞİL” 

İletişim Başkanlığından yapılan açıklamaya ve iktidar medyasına yansıyanlara göre, görüşmede Kalkınma Yolu, sınır ötesinde operasyonlar, Bafel Talabani liderliğindeki Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) partisinin kontrolündeki Süleymaniye ve İsrail’in ele alındığı ifade ediliyor. Özellikle son kısım, Erdoğan’ın "İsrail’in gözü Türkiye’de" açıklamasıyla birlikte sunuluyor. Bunun iç kamuoyuna yönelik olduğu yorumları da yapılıyor. Siz ne dersiniz?

Barzani ile görüşmelerde tabii ki Talabani meselesi de masaya yatırılacaktır. Çünkü Talabani geleneksel olarak Türkiye’ye Barzani kadar yakın bir aktör değil. Talabani ailesi, aşireti, Celal Talabani, daha önce PKK ile ilişkileri, en yakın ilişkileri bilinen bir siyasi aktördü Kuzey Irak'ta. İran’la da ilişkileri iyiydi fakat İran’ın artık Kuzey Irak’taki ve daha çok Ortadoğu’daki etkinliği azaldıkça Talabani’nin de bir aktör olarak farklı ülkelerle, özellikle İsrail’le ilişkilerini güçlendirmeye çalışabileceğine dair söylentiler var. Talabani’nin İsrail’le ilişkilerini güçlendirmesi, PKK’nın da Kuzey Irak’taki varlığını İsrail’in desteğiyle güçlendirebileceği anlamına geliyor. Bu nedenle, özellikle Kuzey Irak’taki yani Kürdistan Bölgesi'ndeki siyasi dinamiklerin kontrol altında tutulması Türkiye açısından daha fazla önem arz ediyor. Yani demin de bahsettiğim gibi iç politikayla dış politikadaki dinamikler bir araya geldi ve Türkiye hem Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi ile ilişkilerini, güçlendirmeye çalışıyor, hem DEM Parti’yi PKK’dan ayrıştırmaya çalışıyor, hem de Kuzey Suriye’de, Kuzey Irak'ta, PYD’nin, YPG’nin ve PKK’nın İsrail’in yardımıyla daha fazla nüfuz kazanmasını önüne geçmek istiyor. Bir taraftan da Erdoğan anayasayı değiştirerek kendi siyasi gücünü konsolide etmeye çalışıyor.

“İSRAİL İRAN’I SIKIŞTIRMAK İÇİN IRAK’TA Şİİ MİLİSLERLE SAVAŞMAYI GÖZE ALABİLİR”

Yine görüşmelerden yansıtılanlar arasında Irak’ın İsrail-İran tehlikesi altında olduğu, İran’ın İsrail ile Suriye’de değil Irak’ta savaşmayı planladığı da yer aldı. ABD ve NATO’nun İran’ı sıkıştırma planları, hatta İsrail üzerinden İran’a saldırı hazırlığı yapıldığı belirtilen bir dönemde bu açıklamaları nasıl değerlendirirsiniz? Açıklamaların arka planını nasıl okumak gerekir?

Bu öngörü doğru. Çünkü Suriye’de artık İran’ın ve Hizbullah’ın çok fazla gücü kalmadı. Özellikle 2020’lere gidersek eğer o dönemde Kasım Süleymani’nin öldürülmesinden bu yana geçen süreçte İran’ın hem içeride hem dışarıda ciddi anlamda zayıfladığını görüyoruz. İran topraklarında Hamas liderinin öldürülmesi, hem de Hizbullah liderlerinin öldürülmesi, İran’ın vekillerinin ortadan kalkması, İran’ın gücünü iyice zayıflattı ve prestijini de sarstı. Ortadoğu’da İran’ın en azından bir prestij vardı, yani korkutucu bir gücü vardı. Artık bunların çok fazla söz konusu olmadığını görebiliyoruz. Şimdi İran’ın bir tek vekil aktörü kaldı. O da Irak Haşdi Şabi ve diğer Şii milis gruplar, bir de Yemen’deki Husiler’den bahsedebiliriz. Bunların ortadan kaldırılması İran’ın tamamen kör topal hale gelmesini sağlayacak. Bu dönemde İsrail, Irak’taki Şii milisleri hedefliyor. Irak’ta Şii milisleri ortadan kaldırırsa, zayıflatırsa bu sefer İran’ın Ortadoğu’daki gücü tamamen azalacak ve İsrail, kendisine tehdit olarak gördüğü unsurlardan tamamen kurtulmuş olacak. Yani İsrail’i kendisini kısıtlanmış hissetmeyecek. Peki kiminle iş birliği yapacak burada? İran zayıfladığı için, Şii milisler zayıfladığı için Kürt unsurlar, Kürt siyasi birimler burada güç kazanacaklar. Irak'taki etkinlikleri daha da fazla artacak. Kuzey Irak’ın Irak içerisindeki otonomisi daha da artacak. Hatırlarsanız Kuzey Irak’ta bağımsızlık ilanı dediğinde kimler bu bağımsızlık ilanını tanımamış ve Kuzey Irak’a asker göndermişti? Şii milisler bu unsurların başını çekiyor. Dolayısıyla Şii milislerin ortadan kaldırılması Kuzey Irak’ın bağımsızlığının önündeki engelleri de ortadan kaldıracaktır. Bu nedenle, İran’ı sıkıştırmak için İsrail'in, Irak’taki Şii milislerle savaşmayı öngördüğünü söyleyebiliriz.

“İSRAİL NATO ÜYESİ TÜRKİYE’YE SALDIRMAZ”

Peki sözünü ettiğiniz İsrail politikasının sahada bir karşılığı olur mu?

İsrail’in bu politikası kısa vadede çok işe yarayabilir, İran’ı zayıflatabilir ciddi anlamda. Fakat kendisi de ekonomik olarak, siyasi fragmantasyon olarak, yani iç siyasetteki polarizasyonun artacağını düşünüyorum açıkçası. Dolayısıyla İsrail’in de bu konuda uzun vadede bir kayıp yaşayacağını düşünüyorum. İsrail’in Türkiye’ye saldırması söz konusu değil şu anda. Sonuçta Türkiye, NATO ülkesi ve son derece güçlü bir ordusu var. Diğer ülkelere göre daha kurumsal ve Avrupa ile Batı ile ilişkileri daha girift, iç içe. Dolayısıyla İsrail’in böyle bir doğrudan saldırıya girişeceğini düşünmüyorum, ihtimal vermiyorum. Diğer taraftan İsrail’in Kürt siyasi örgütleriyle ilişkilerini güçlendirmesi… Türkiye’nin öncelikli güvenlik tehdidi olarak gördüğü mesele asıl bu. Yani İsrail’in Türkiye’ye doğrudan saldırması değil, İsrail’in giderek özerkleşecek olan, giderek gücünü arttıracak olan Kürt siyasi birimleriyle ilişkilerinin daha fazla güçlendirilmesi. Asıl güvenlik kaygısı buradan geliyor…

ÖNCEKİ HABER

CHP: İskenderun’daki angus sevkiyatı halkı hasta ediyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa