20 Ekim 2024 04:29
Son Güncellenme Tarihi: 20 Ekim 2024 08:33

Biz bu dünyaya sefalet yaşamak için gelmedik

"Patronların kendi zenginliğini yarattığı fabrikaların inşaat temelini, kolonunu, kirişini, çatısını bile biz üretiyorsak eğer, bu yaratılan zenginlikten payımızı almak zorundayız."

Fotoğraf: Görkem Kınacı/Evrensel

Paylaş

Adana’dan bir işçi

Adana’da organize sanayi bölgesi ve birçok fabrika kentin doğusunda yer alır. Böylece sabah işe giderken, yazın daha dik açı ile düşen güneş ışıkları sonbahar ile birlikte daha yatay bir düzlemden gelir. Böylelikle serviste güneş ışıkları doğrudan gözümüze vurur. Bu vuran ışıklar servisten inip turnikelerde kartımızı okuttuktan sonra, üretim hattında, bantlarda ya da tezgah başında 8-10 saat boyunca patronların zenginliğine zenginlik katmak için çalışacağımızın habercisidir. Kartımızı okutup soyunma odasına gittiğimizde gece vardiyasını tamamlayan işçiler, evlerine gideceği için bizim aksimize güler yüzlüdür. Yeni vardiyanın işçileri olan bizler ise gün boyunca yaratacağımız değer için hızlıca işe hazırlanmaya koyuluruz.

UZADIKÇA UZAYAN ÇALIŞMA SAATLERİ...

Artık üretim hattındayız. O gün boyunca ne kadar ürün çıkaracağız diye bizi gözetleyen amirlerin bakışları ile baskılarını hissederiz. Bütün bu zorlu çalışmaya katlanmamızın ise tek bir sebebi var; ay sonunu getirmeye çalışmak. Ama bırakalım ay sonunu, bir ay çalıştıktan sonra ay başında aldığımız ücret o an biter. Çoğumuz açlık sınırında, bir kısmımız açlık sınırının az üzerinde bir ücretle çalışıyor. Bu da fazladan mesaiye kalmamızı beraberinde getiriyor. Çalışma saatleri uzadıkça uzuyor. Zam, döviz kuru, vergi dilimi ve eriyen TL derken kursağımızdaki son lokmaya dahi el uzatılıyor.

Bu durumu değiştirmek için kimi işçiler mesai dışında ek işe başvururken bazı arkadaşlar kripto paralarla ya da internet üzerindeki bahis siteleri ile “En azından kredi kartlarının birini kapatırım” umudu ile ekstra bir gelir sağlamaya çalışıyor.

Ama bunların dışında bir seçeneğimiz daha var. “Çalıştığımız halde neden aldığımız ücret bizi geçindirmeye yetmiyor” diyerek örgütlenmek. Önce birlikte hareket edip anayasal hakkımız olan sendikalarda örgütlenmek. Tabii işler sadece bununla sınırlı kalsa keşke, mesela geçtiğimiz ay İskenderun’da bulunan Atakaş Çelik’te işçiler; çoğunluğu sağlayarak Birleşik Metal-İş’te örgütlendi.  Patron, süreci uzatabilmek için yasalar tarafından kendilerine verilmiş olan yetkiye itiraz hakkı ile işçileri bir süre daha ucuz koşullarda çalıştırmaya mahkum etti.

Yetki alınsa da, işçilerin sağlam bir örgütlülüğü yoksa eğer, patronlar o hakları kolay kolay vermiyor. Bir de işçi sendikasında söz sahibi değilse tıpkı GAMAK’ta olduğu gibi Özçelik-İş işçilere sormadan sefalet ücretine imza atabiliyor. Bu duruma itiraz edip sendika değiştirmeye kalkınca da Urfa’da Öz İplik-İş’ten istifa edip BİRTEK-SEN’e geçen işçiler gibi devletin tüm güçlerini karşımızda görebiliyoruz. Bu durum da bize şunu gösteriyor; patronlar sadece kendilerinden ibaret olmayıp devletin tüm yetkilerinin de arkasında olduğu bir sermaye sınıfı olarak karşımızda duruyor.

GİDİŞATA ‘DUR’ DİYEBİLMENİN GÜCÜ

Ne yapacağız peki, bu gidişatı nasıl değiştireceğiz? Üretim hatlarındaki yağın tenimize sinmesine, tezgah başındaki ipliğin tozunu solumaya, makinelerin sesini vücudumuzun içine kadar işitmeye devam etmenin sonunda, eve götürdüğümüz ekmeğin yanına zeytin ve peynir koyabilecek miyiz? Biz işçi ve emekçiler bu dünyaya bu sefalet düzenini yaşamak için mi geldik? Ürettiklerimize bakacak olursak patronların kendi zenginliğini yarattığı fabrikaların inşaat temelini, kolonunu, kirişini, çatısını bile biz üretiyorsak eğer, bu yaratılan zenginlikten payımızı almak zorundayız. Çünkü patronlar bize bu zenginlikten sadece içecek su, yiyecek ekmek kadar pay vermektedir; o da işe gelip gidebilmemiz için.

Diğer taraftan sadece patronların değil devletin de kasasını biz işçiler dolduruyoruz. Patronlardan alınmayan ya da teşviklerle indirim sağlanan vergiler bizlerden doğrudan kesiliyor. Neredeyse kazancımızın üçte birini devlete bağışlıyoruz. 

Otomatiğe bağlanan zamlar, sürekli artan vergiler karşısında, açlık sınırının altındaki asgari ücretle yaşamaya zorlanan bizler bu gidişe dur diyebiliriz. Hayatı üreten işçi ve emekçiler olarak bize reva görülen bu yaşam koşullarını kabul etmeyelim. Bu gidişata dur demek biz işçilerin birliğinden geçer. Önce iş yerimizde, fabrikamızda birleşmemiz lazım. Sendikaları kendi evimize çevirmemiz lazım. Sendikal hakların gaspına dur diyebilmenin yolu bölümlerde, ünitelerde, hatlarda biz işçilerin birlikteliğinden geçer. İl düzeyinde, ülke düzeyinde birleşmemiz lazım. Düşük ücretle, uzun çalışma saatleri ile ve vergi yükü ile biz emekçileri soyan, orta vadeli programlarla kemeri sadece biz işçilerin beline sıktıran, patronlar için her şeyi seferber eden bu düzene dur demek biz işçilerin örgütlülüğünden geçer. Sadece sendikalaşmak yetmez, kendi taleplerimiz etrafında kendi partimizde de birleşmemiz gerekiyor.


BU DÜNYANIN AYDINLIĞI BİZİM DE HAKKIMIZ!

Adana’dan bir işçi

Adana’da 30 yılını irili ufaklı işletmelerde geçirmiş bir işçiyim. Çalışma hayatı her dönem tepeden tırnağa sorunluydu. Ama her dönemin sorunları birbirinden farklıydı. Bu dönemin en önemli sorunu geçinebilmek. Artık dayanılmaz bir noktaya geldik. Her geçen gün şartlar biraz daha zorlaşıyor. Yaşam ve çalışma koşulları ağırlaşıyor, ayakta kalmak zorlaşıyor.

Biz işçiler uzun yıllardan sonra ilk kez bu kadar fazla ülkenin gündemine giriyoruz. Bütün televizyonlarda bizim yoksulluğumuz tartışılıyor, konuşuluyor. İşçilerin tepkileri üzerine; konfederasyonlar bir süredir, “Gelirde ve vergide adalet” talebiyle basın açıklamaları, mitingler yapıyor. Ancak bir türlü ortaklaşmıyor.

Gelinen noktada ülkenin yarısı asgari ücretle çalışır halde. Her dönem üç aşağı beş yukarı asgari ücretle çalıştım. Ama asgari ücretle bu kadar geçinmekte zorlandığım bir dönem olmamıştı. Geçinebilmek için yol parasından temel gıdaya kadar birçok şeyden kısmak zorunda kalıyorum. İğneden ipliğe her gün gelen zamlara karşı devletin ve siyasi iktidarın bu kadar rahat ve yüzsüzce davrandıklarına şahit olmadım. Gittikçe derinleşen krizin faturasını en örgütsüz olan işçi sınıfına yüklüyorlar. Krize çözümü emekçinin cebindeki parada gören iktidar; sağlık giderlerinden temel tüketim maddelerine, ulaşımdan elektrik ve doğal gaza kadar üst üste yapılan zamlar ve ağır vergiler ile krizin faturasını yine emekçilere kesiyor. Biz işçi ve emekçilerden, ücretleri daha cebe girmeden gelir vergisi kesiliyor. Diğer taraftan patronların vergi borçları yapılandırılıyor ya da affediliyor. Patronlar bir de vergi teşvikleri ile zenginliklerine zenginlik katıyor.

Geçmiş yıllarda iş yerlerindeki sorunların çözümünü hep sendikalaşmada ve mücadele etmede arıyorduk. Kısmen kazanımlarımız da oluyordu. Ama şimdi öyle bir dönem yaşıyoruz ki patronlar ve sistem “Hiç uğraşmayın değişen bir şey olmaz, bu arada sizler de elinizdeki işten olursunuz” baskısı uyguluyor. Herkes gidişattan rahatsız ancak bu aydınlık dünyada yemişler türlü türlü iken bizim payımıza düşen sadece ekmek mi? Biz dünya nimetlerine uzaktan bakmayı öğrendik, çocuklarımıza da bu kaderi mi miras bırakacağız? Bütün bunlara son vermek bizim elimizde.kime örgütlenmek gerektiğini anlatsak iş yerindeki arkadaşlarına güvensizliğini dile getirip “Bu iş olmaz” diyor. Birçok işçi temmuzda ara zam olacağına inandı. Zam olmayınca bu büyük bir darbe oldu. Hükümet zam yapmayınca patronlar da zam yapmadı. Aslında işçiler zam talebi için daha çok beklenticiliğe girdiler. İşçiler birleşmeden, taleplerini gür bir şekilde haykırmadan, alanları doldurmadan hak elde edilemeyeceğini gördük. Eğer güçlü bir mücadele ortaya koyamazsak ocak ayında da asgari ücret çok az miktarda artacaktır. Şimdiden bizi psikolojik olarak aza hazırlıyorlar.

Buradan sesleniyoruz. Evet, kuru ya da taze ekmek bulabiliyoruz. Belki karnımız doyuyor. Ama bu aydınlık dünyada yemişler türlü türlü iken bizim payımıza düşen sadece ekmek mi? Biz dünya nimetlerine uzaktan bakmayı öğrendik, çocuklarımıza da bu kaderi mi miras bırakacağız? Bütün bunlara son vermek bizim elimizde.

ÖNCEKİ HABER

Kayseri'de kadınlar, babası tarafından öldürülen Buse Erkin için adalet istedi

SONRAKİ HABER

Sendikal bürokrasiye karşı işçilerin birleşik mücadelesi şart

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa