"Öykülerim çaresizliğe itilenlere dair"
"Küçücük anlatıyorum" kitabının yazarı Meral Çiçeklidal: Bunca şiddet ve katliam varken, mutlu kadın ve çocuk öyküleri yazmam benim açımdan mümkün değil.
Fotoğraf: Kişisel arşiv
Şerif KARATAŞ
İstanbul
Meral Çiçeklidal’ın ilk öykü kitabı “Küçücük Söylüyorum” Everest Yayınlarından çıktı. Kurgusal öyküler olsalar da içinden geçtiğimiz döneme tanıklık eden öyküler, ağırlıklı olarak çocuk ve kadın karakterler üzerinden anlatılıyor.
Çiçeklidal ile bu ilk öykü kitabı hakkında konuştuk. Öykülerindeki yalnızlık vurgusu için Çiçeklidal, “Toplum içinde kaderine terk edilmiş, göz ardı edilmiş, çaresizliğe itilmiş veya arada kalmış insanların hikayelerine dair” diyor.
“Küçücük Söylüyorum” adlı ilk öykü kitabınızda yalnızlık duygusu öne çıkıyor. Yalnızlığın öykülerinize yansımasının nedeni nedir?
Yalnızlık hem bir tercih hem de çağın yarattığı bir sorun bence, yani kimi zaman tercih ettiğimiz, kimi zamansa itildiğimiz bir durum. Çağla kavga eden, çağın yorduğu insanlar inzivaya çekilirken, çağın yıkıcı üretim ilişkileri nedeniyle mecburen yalnızlığa itilen insanlar da var. Benim anlattığım insanlar ikinci gruba girenler. Öykülerimdeki yalnızlık vurgusu, toplum içinde kaderine terk edilmiş, göz ardı edilmiş, çaresizliğe itilmiş veya arada kalmış insanların hikayelerine dair. Yalnızlık sosyal bir varlık olduğumuz için, tercih etmediğimiz durumlarda ağır sonuçları olan bir hal alabiliyor. Ben de bu duruma dikkat çekmek istedim, dolayısıyla öykülerimdeki yalnız insanların çıkış noktası buydu.
Kurgusal olmasına karşın öyküleriniz yaşadığımız ve içinden geçtiğimiz döneme ışık tutuyor. Bu öykülerde ağırlıklı olarak da kız çocuk karakterleri öne çıkıyor. Bunu tercih etme sebebiniz neydi?
Neredeyse her gün kadınlara, kız çocuklarına yönelik taciz, istismar, şiddet ve katliam haberleri okuyoruz. Buradaki şahitliğimiz çok ağır. Bunları dile getirmekten sorumluyuz. Hele ki kaderi, yaşama şansı, ailenin ve toplumun insafına bırakıldığı için kadınlar ve kız çocuklarının hikayeleri öykülerimde yoğunlukta.
"TANIKLIK HER ZAMAN VAR"
Öykülerinizde iki farklı kadın kimliğinin birbiriyle çekişmesine tanıklık ediyoruz. Bu çekişmeyi günümüzde kadınların karşılaştıkları ya da yaşadıklarına dair bir tanıklık olarak görmek mümkün mü?
Tanıklık her zaman vardır elbette. Direnmeye çalışan veya direndiği halde o direnişini küçücük bağıran kadınların derdi benzer aslında. Dolayısıyla burada bir çekişmeden bahsetmek yerine benzer dertleri olan ama farklı yaşayan ve farklı şekilde bu sorunların üstesinden gelmeye çalışan kadınlar olduğunu düşünüyorum.
Kadınların uğradığı erkek şiddeti ve bunun yarattığı travmatik durumlar da yer alıyor öykülerinizde… Maalesef rutine bağlanan bir şekilde her gün kadınların katledildiğine tanık oluyoruz. Bu bağlamda neler söylersiniz?
Erkek şiddeti, toplumun kanayan yarası ve ne yazık ki şiddetini artırarak devam eden bir mesele. Bu hastalıklı erkek profili maalesef çocuk, hayvan ve doğayı katletmeye devam ediyor. Fakat bu sorunu yalnızca “erkekler” üzerinden tartışmak doğru değildir. Çünkü bunun bir de gerisindeki toplumsal, siyasal ve ideolojik tercihler var. Her defasında içimiz kanaya kanaya izliyoruz kadınların başına gelenleri. Bu noktada şahitlik çok acı. Bunca şiddet ve katliam varken, mutlu kadın ve çocuk öyküleri yazmam benim açımdan mümkün değil.