Petrokimya işçilerinin Emek Buluşması yolculuğu
Türk-İş’in mitingine katılan Aliağa’dan petrokimya işçileri, “Üç konfederasyon da aynı sorun ve taleplere dikkat çekiyor ama ayrı tepki gösteriliyor. Neden eylemler birleştirilmiyor?” diyor.
Fotoğraf: Evrensel
Eren SARAN
Ebru ER
İzmir
20 yıl aradan sonra Türk-İş’in çağrısı ile Ankara’da düzenlenen Emek Buluşması’na katılmak üzere Petrol-İş Aliağa Şubesinin önünden kalkan otobüslere binen petrokimya ve rafineri işçileriyleyiz.
Üç otobüs 90 kişi ile Ankara’ya giden işçilerin daha yolculuğun başından itibaren sohbetleri, mitingin neden yapıldığı üzerine hararetli bir tartışma ile başladı. Birçok işçi, temmuz ayında üç konfederasyonun ortak açıklama yapmasını -her ne kadar ayrı eylem planı yapsalar da- umut verici buluyordu. Özellikle verginin ağır yükü altında ezilen işçiler, “Eğer Türk-İş böyle bir çağrı yapıyorsa hükümet kanadından bir ışık görmüştür. Gücümüzü göstermek için bizi Ankara’ya çağırıyordur” eğilimindeydi. İşçiler açısından Türk-İş, “Hükümete olan yakınlığı ile gelir vergisinin sabitlenme talebini gerçekleştirecek güçte ve kapalı kapılar ardında bu konunun görüşmelerini yapabilir” olarak ifade ediliyordu.
"YILLARDIR ÖDEDİĞİMİZ AİDATLARI NEREDE KULLANIYORLAR?"
Kimi işçiler ise bize sordu: “Sizce gaz almak için mi yapıyorlar, yoksa gerçekten bir umut var mı?” Bu sorunun cevabını eylem sonrası aynı işçilerle tekrar konuştuk. Buna daha sonra değinmek üzere, yol boyu konuşulanlara devam edecek olursak; petrokimya işçisi açısından eylemin örgütleniş şeklinde ciddi sıkıntılar var. Özellikle böylesi bir mitinge Petkim, Star ve Tüpraş gibi büyük işletmelerde çağrının dahi kapsamlı bir şekilde yapılmamasını eleştiren işçiler, “Afişleri yapmadılar, gelmek isteyen varsa gelsin eğilimindeler. Gerekçesi ise sendikanın bütçesi yokmuş. Yıllardır ödediğimiz aidatları burada kullanmayacaklarsa nerede kullanacaklar?” diyor.
Sendika aidatlarının işçi lehine kullanılmamasına dair tartışma geçtiğimiz haftalarda grevde olan Petrol-İş üyesi iş yerleri için dayanışma çağrısı yapılması konusunda da bolca tartışılmıştı. Sendikalarından grevde olan üç iş yeri için mesajla IBAN paylaşılmasını da eleştiren işçiler, “Koskoca sendika, zaten üç iş yeri grevde. Bizim aidatlarımız bu grevleri sürdürmek için harcanmıyor mu? Grevdeki arkadaşlarla dayanışmamız önemli ama aynı hükümet gibi toplanan paranın nereye harcandığını açıklamak yerine yine bizimle IBAN paylaşıyorlar” diyor.
Bazı işçiler de Petrol-İş’in 40 binin üzerinde üyesi olduğunu ve bu işçilerden toplanan milyonlarca lirayı bulan aidatın grev, miting gibi harcamalarda kullanılmadığını, otobüs tutmak ve kumanya giderleri gibi harcamaların dahi işveren tarafından karşılanması için uğraştıklarını eleştiriyor. Bu tavrın mitingi örgütlemeyi ve daha fazla işçinin katılımını sağlamayı da engellediğini belirtiyor.
Türk-İş’in vergide adalet çağrısını da yeterince samimi bulmayan kimi işçiler, “Aliağa’daki Petrol-İş üyesi işçiler olarak konfederasyonun az kazanandan az çok kazanandan çok tanımında çok kazanan olarak algılanmaktan endişeliyiz. Kendi açıkladıkları yoksulluk sınırının biraz altında veya biraz üzerinde kazanıyoruz ama merak ediyoruz aynı konfederasyon neden kurumlar vergisini, servet vergisini gündeme getirerek talebini birleştirmiyor. Acaba biz sendika yönetimlerinin kafasında nerede duruyoruz? Tüm ülke açısından ücretler asgari ücrete eşitlendiği için acaba bizi de çok kazanan olarak mı nitelendiriyorlar?” diye soruyor. Molalarda başka şube ve iş kollarından işçilerle de yan yana gelindi. Türk Metal’e üye işçilerin katılım sayısının yüksekliği mola yerlerinde de gözden kaçmadı. Çay molasında bir metal işçisinin arkadaşıyla konuşması arabada şakayla karışık dile getirildi: “Tayyip Ankara’da bizi bekliyormuş…”
Tüm bu tartışmalar ışığında biten gidiş yolu, işçiler açısından katılımın “600 bin dolayında olacağı” ve hükümete iyi bir mesaj vereceği yönünde umut vericiydi diyebiliriz.
"HÜKÜMET ŞAŞIRMA SABRIMIZI TAŞIRMA"
Sabah saatlerinde buluşma noktasına gelen işçiler, başka illerden gelen işçilerle yan yana geldiklerinde heyecanlı ve nereye hareket edeceklerini bilmez durumda etrafı gözledi. Özellikle Petrol-İş Gebze Şube üyesi işçilerin disiplinli duruşunu, sloganlara katılışınu ve coşkusunu gözlemleyen Aliağa’dan petrokimya işçileri, kendi şubelerinin megafon dahi getirmeyişini eleştirdi. Uzun bir bekleyişin ardından yürüyüşe geçen işçiler, özellikle “Hükümet şaşırma, sabrımızı taşırma” , “Ankara Ankara duy sesimizi, bu gelen işçinin ayak sesleri” sloganlarına hep bir ağızdan katıldı. Fotoğraflar çeken, pankartların üzerindeki talepleri okuyan işçiler, alana sığmadıklarını da görünce katlanan heyecanlarını gizleyemedi.
Miting sona ermeden, henüz daha Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay konuşmasını yaparken, kalabalık sebebiyle alana girememiş olan işçiler alandan ayrıldı. Otobüslerin park alanına dönen işçilerde şaşkınlık, yorgunluk ve ‘umutsuzluk’ bir aradaydı.
Alandan ayrılırken sohbet ettiğimiz bir işçi, geliş yolundaki beklentisiyle geldiğinde gördükleri arasında epey fark olduğunu söylüyordu. Dağınıklığı, organize olamamayı eleştiren işçi, “Galiba gaz alma eylemi oldu” diyerek kafasının karıştığını ama kimi şubelerin pankartlarında bile ne kadar hazırlıklı olduğunu belirtti: “En çok İstanbul 2 No’lu şubenin pankartını sevdim. Sizin servetiniz, bizden çaldıklarınızdır...”
ŞİMDİ NE YAPACAĞIZ?
Dönüş yolunda herkes telefonlarından “X’te TT olmuş muyuz”, hangi haber kanalına çıkmışız, kaç bin kişi vardı gibi soruların yanıtını ararken, “ana akım” medyada seslerinin duyulmaması sosyal medyada görünür olmamak epey moral bozdu. Alana giremedikleri için sayının bir milyon olduğunu düşünen de vardı, başlangıçtaki gibi 600 bin kişi vardı diyen de. 150 bin kişiyi duyunca kimi işçiler, “Yok artık Türk-İş sayıyı bilerek eksik söylüyordur” kimi de “Sonuçta 150 bin kişi meydanda geçinemiyoruz demiş. Tek bir televizyon kanalı bile bahsetmiyor. Biz şimdi ne yapalım” diyerek tepkisi dile getirdi.
MİTİNG BİTTİ, BİRAZ DA GERÇEKLER
Türk-İş’in Emek Buluşması, işçiler açısından birçok gerçeğin bir kez daha görünür olmasına da vesile oldu. İşçiler açısından bu miting ‘sendikalara’ duyulan güvenin sağlaması görevini gördüğü gibi bir yandan da bir şeylerin değişmesi lazım duygusunun hakim olduğu bir yolculuktu. Her şart ve koşulda (çağrıların temsilci ve delege düzeyinde sınırlı tutulması, gelmek isteyen işçilere idari izin vb. olanakların sağlanmamış olması, kumanya vb. ihtiyaçlar için sendikacılar tarafından bütçemiz yok denmesi ve civar illerden kimi fabrikadan neredeyse göstermelik katılımlara rağmen) 100 bini aşkın işçi talepleriyle birlikte Tandoğan Meydanı’na geldi. İşçiler, “Üç konfederasyonda aynı sorun ve taleplere dikkat çekiyor ama ayrı tepki gösteriliyor. Neden eylemler birleştirilip daha güçlü talep edilmiyor? Eğer mitingin örgütlenmesi daha güçlü yapılsaydı, katılım kısıtlı tutulmak istenmeseydi, aidatlarımız miting harcamaları için kullanılsaydı bu sayı 150 bin ile kalmazdı daha kalabalık olurdu” diyerek aslında sendikalardan ve konfederasyonlardan beklentiyi de özetlemiş oldu.