Türkiye deprem riskinde ‘çok yüksek’ kategorisinde
Türkiye’de nitelikli bir afet planlaması yapılmadığını söyleyen Jeoloji Mühendisi Önalan, Türkiye’nin afet riskinin ‘çok yüksek’ kategorisinde olduğunu söyledi.
Fotoğraf:Ramis Sağlam/Evrensel
Ramis SAĞLAM
İzmir
Türkiye bugün birçok doğa olayının felakete dönüştüğü bir coğrafya haline geldi. En son 6 Şubat depremlerinde binlerce kişi hayatını kaybetti. Üstelik yaşanan deprem öncesinde bilim insanları ve meslek odaları, yetkilileri uyarmıştı. Türkiye’nin “afet jeopolitiği”ni ve deprem riskini TMMOB'ye bağlı Jeoloji Mühendisleri Odası (JMO) İzmir Şube Başkanı Koray Önalan ile konuştuk.
DEVLET POLİTİKASI HALİNE GETİRİLMELİ
Ülke nüfusun, neredeyse yüzde 90’ının kentlerde yaşamasına rağmen, ayakları yere basan bir “afet planlaması” yapmanın kısa vadede olası gözükmediğini söyleyen Önalan, bunun bir devlet politikası haline getirilip orta-uzun vadede masaya yatırılarak, tavizsiz uygulanması ve imar afları ile sulandırmaması gerektiğini söyledi.
Munich RE tarafından yayımlanan, raporu hatırlatan Önalan, “Dünya ülkeleri baz alınarak hazırlanan raporda bir milyon kişide, ölüm oranı verilmiş. Raporun yayımlandığı tarihlerde, 6 Şubat depremleri henüz gerçekleşmemişti. Devletin resmi rakamlarına göre 55 bin kişinin yaşamını yitirdiği bu felaketin sonuçları baz alındığında, ülkemizdeki oran yüzde 6.5'in üzerine çıkmaktadır. Ülkemiz doğa kaynaklı afetlerde (özelde deprem) can kaybı açısından yüksek riskli ülkeler arasındadır” diye anlattı.
YÜKSEK RİSK ARTMAYA DEVAM EDİYOR
Risk oranlarını değerlendiren Önalan, “yüksek risk” olarak değerlendirilen Türkiye'nin, “çok yüksek risk” sınıfına sıçrama yaptığı bilgisini paylaştı. Önalan, “Yapılan son çalışmalarda, aralarında Kuzey Anadolu Fayı Marmara segmentti, İzmir-Tuzla Fayı'nın her an kırılması bekleniyor. Kırıldığı anda 7’nin üzerinde deprem üretme potansiyeli bulunan 500’e yakın diri fayın olduğu ülkede, risk değerlendirmesinin çok daha yüksek puanlara çıkacağı bilimsel olarak tartışmasızdır” uyarısında bulundu.
AFET JEOPOLİTİĞİ AMAÇ EDİNİLMELİDİR
Mevcut sistem içerisinde DASK’ın gerekli fakat kesinlikle yeterli olmadığını söyleyen Önalan, Yapı denetim sistemi ile entegre yeni bir afet risk tabanlı sigorta sistemine gereksinim duyulduğunu iddia etti.
“Binaları yerinde dönüştürürken 'emsal' hikayesi ile yoğunluğu artırarak kentleri başka afetlere ve sorunlara korumasız hale getiren kentsel dönüşüm değil, kırsal kalkınmayı esas alan kentsel değişime acilen geçmek zorundayız” diyen Önalan, bunun neoliberal rantçı iktidarlarla değil, toplumcu belediyecilik anlayışı ile mümkün olduğunu ifade etti.
İZMİR: AFETLER DEPREM BAKIMINDAN TEHLİKELİ
Riskli ve tehlikeli kavramlarının, çoğunlukla birbiri ile karıştırıldığını söyleyen Önalan, “İzmir, doğa kaynaklı afetler, özelde de deprem bakımından ‘tehlikeli’ bir kenttir. Kent içerisinde, Bayraklı-Alsancak-Bostanlı gibi depremi afete dönüştürecek yerleşim yerlerinde yaşamak ise ‘risk’ taşımaktadır. Bu bölgelerde, depremi afete dönüştürmeyecek önlemleri almak zorunludur. Bu önermeler, nüfusunun yüzde 92’si afet riski altında olan ülkemizin diğer kentleri için de kuşkusuz geçerlidir. İşte bu noktada, mikrobölgeleme çalışmaları son derece önem taşımaktadır. Ne yazık ki ülkemizde kentlerimizin büyük bir bölümünde mekansal planlama altlığı olarak kullanılacak ‘mikrobölgeleme’ etütleri istenilen seviyeye henüz ulaşmamıştır” diye konuştu.