Yüksel Genç: Bahçeli'nin bugünkü açıklamaları ‘ikna süreci’ gibi
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin Abdullah Öcalan çıkışını değerlendiren Yüksel Genç, "Başlayan şey henüz karşılıklı açık diyaloglu bir müzakere süreci değil, ama bir başlangıç gibi görünüyor."
Yüksel Genç | Fotoğraf: Kişisel arşiv
Şerif KARATAŞ
İstanbul
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Meclis açılışında DEM Partililerle “tokalaşmasının” ardından bugün partisinin grup toplantısında Abdullah Öcalan ile ilgili " “Şayet tecridi kaldırılırsa gelsin TBMM’de DEM Parti toplantısında konuşsun. Terörün bittiğini, örgütün lağvedildiğini haykırsın” çıkışı yaptı. Bahçeli’nin açıklamasını değerlendiren Sosyopolitik Saha Araştırmaları Merkezi Koordinatörü Yüksel Genç, Bahçeli’nin devlet adına bir süreç yürüttüğünü belirterek, "Bugünkü açıklamalardan da bir tür ikna süreci duygusu edindim” dedi. Genç’in sorularımıza yanıtları şöyle:
"DEVLET POLİTİKASI OLARAK GÖRÜNÜYOR"
Devlet Bahçeli’nin bugünkü grup toplantısında Abdullah Öcalan’la ilgili “umut hakkı”nı gündeme getirerek, “Her adımı atmaya kararlıyız” ifadesiyle, yasal düzenlemenin önünün açılabileceği mesajını vermesini nasıl yorumlamak gerekir?
Ben kişisel olarak Bahçeli'nin son üç haftadır sistematik ve el arttırarak yürüttüğü sürecin planlı bir devlet politikası olduğunu düşünenlerdenim. Bahçeli kendisi de söyledi ve doğru söylüyor, kendiliğinden 'Bir gün kalkalım da el sıkalım' demedi. Bu bir devlet politikası olarak görünüyor. Devlet politikası olmakla birlikte devlet içerisinde bütün odakların var olduğunu söylemek için henüz erken. Egemen bir çerçeve içinde yürüyor gibi görünüyor. Bununla birlikte Bahçeli'den bunun istenmiş olmasının ya da Bahçeli’nin aslında sözcülüğünde bu dönemin yürütülüyor olmasının da önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü Türkiye’de özellikle son on yıl içerisinde milliyetçiliğe bağlı olarak, gündelik ırkçılıkla da neredeyse özdeş hale gelebilmiş bir davranış kalıbı oluşmuştu ve Kürt meselesinin çözümüne iktidarlar mecbur kalsalar bile oluşturdukları bariyeri aşabilme güçlüğü ile karşı karşıya kalacaklardı. Bu bariyeri kırabilecek ya da bu bariyeri kontrol edebilecek en önemli kişilerden biri, bariyerin niteliği milliyetçi olduğu için Bahçeli ya da milliyetçi bir kanat olabilmeliydi. Bu anlamda aslında milliyetçi kanadın, milliyetçi bariyerin dengelendiği, bu anlamda bu süreçle ilgili devlet ya da devleti oluşturan egemen yapının meram ettiği her neyse, onu elde ederken, kimi ayak bağlarının da biraz önüne geçilmiş gibi görünüyor. Bu anlamda Bahçeli’nin aslında sürecin sözcülüğünü yürütüyor olmasının önemli olduğunu düşünüyorum.
"İKTİDAR SÜRECİ MÜZAKERESİZ VE MÜMKÜNSE MUHATAPSIZ SÜRDÜRMEK İSTİYOR"
Kürt sorunu konusunda şimdiye kadarki tutumunu göz önünde bulundurduğumuzda Bahçeli böyle bir çıkışı neden yaptı? Bu çıkışla Kürt sorununun çözümü için mi yoksa iktidar bloku için mi bir manevra alanı açmak istiyor?
Bahçeli’nin tokalaştığı günden bu yana devlet içerisinde Bahçeli’nin de dahil olduğu egemen bir kanadın, bir dizi bazı gelişmelerin önünü almak, ön almak, inisiyatif almak üzerinden bir dönem geliştirmeye çalıştıklarını öngörmek mümkün. Bir kere böyle bir inisiyatif görünüyor. Ama bu başlamış olan şey için Kürt meselesinde bir çözüm süreci ve müzakere süreci demek henüz mümkün değil. Tek taraflı olarak yürüyor. Tek taraflı olarak belki belli pazarlıklar el altından henüz yapılıyor ikna süreciyle ilgili. Bugünkü açıklamalardan da bir tür ikna süreci duygusu edindim doğrusu. Malum şu olursa şu olur, şunu yaparsınız bunu yaparız, gerekeni yaparız gibi söylemler, bir tür ikna süreci içerisinde olunduğuna dair bir izlenim de yaratıyor. Dolayısıyla başlayan şey henüz bir karşılıklı açık diyaloğ, bir müzakere süreci değil. Ama bir başlangıç gibi görünüyor.
Niyet iktidarın içeride ve dışarıda varlığını sürdürmek ya da ortaya çıkabilecek yeni dengelerde inisiyatif alabilecek güçte kendini organize etme isteğiyle ilgili olsa bile, Kürt meselesinin çözümüne dair yükseltilmiş bütün bariyerleriyle birlikte tartışabilecek bir ortam kurulmuş olmasını kıymetli bulanlardanım. Şu andaki süreç iktidarın ortamı ve iklimi hazırlamakla ilgili ortaya koyduğu sanki bir tartışma süreci gibi. Ama ortada açıkçası müzakere görünmüyor. Başından beri iktidardan, müzakeresiz ve mümkünse muhatapsız, eşit muhataplar arası değil; eşitlenmemiş, muhatapsız ve müzakeresiz bir şekilde Kürt meselesini dengeleyerek yola devam etme isteğiyle ilgili bir hissiyat ediniyorum. Henüz emin değilim çünkü sürecin karşı tarafı henüz konuşabilmiş değil. Kürt meselesine dair aktörlerin kendisi bu konuda konuşabilmiş değil. Varsa bir pazarlığın nerede yürütüldüğüne dair herhangi bir bilgiye sahip değiliz. O yüzden bunları söylemek için çok erken. Ama bu kadar hassas bir süreç üzerinden açılmış tartışma ortamına kıymet verip, demokrasi ve barış hakkını savunanların bu süreci gerçek anlamda bir çözüm sürecine ve gerçek anlamda bir haklar manzumesine çevirebilecek koşullar yaratmasında fayda var.
"MUHALEFETE GÖREV DÜŞÜYOR"
Peki bunun için ne olması lazım? Sözünü ettiğiniz koşullar nelerdir?
Kürt meselesiyle ilgili 2013-2015 yıllarını hatırlayın. Müzakere ya da çözüm süreci adına herkesin başka bir şey dediği o süreçte, açık deklare edilmiş muhataplar arasındaki görüşmeler toplumsal desteğe sahipti. Örneğin o dönem yapılmış araştırmalarda, süreci destekleyenlerin oranı yüzde 78’lerdeydi. Üstelik iktidarı oluşturan AKP iktidarının kendisi her iki kişiden birinin oyunu almış pozisyondaydı ve toplumsal taban ciddi anlamda iktidarın her adımını destekliyordu. Biraz gözü kapalı ve bunda bir keramet olduğu kanaatiyle destekliyordu. Hükümet bozunca hızla o çevre de geri çekildi. Şimdi şöyle bir korelasyon görünüyor; MHP'yle birlikte düşünseniz bile iktidarın destekçi tabanı iki kişiden birine denk gelmiyor. Son seçimleri baz alacak olursak aksine kitlesel çoğunluk muhalefet partilerinde görünüyor. Bu tartışma koşullarının gerçek anlamda açık muhataplarıyla bir müzakere sürecine dönebilmesinin koşullarını yaratmak muhalefete ve sivil topluma düşüyor. Bunu yapmaları halinde, hazır MHP kanadı da sözcülüğündeyken, ana muhalefetten tabansal çoğunluğa sahip olan CHP’nin de çözüm önünde engel olmak bir yana çözüm destekleyici bir tutum benimsemesi halinde Türkiye hiç beklemediği bir biçimde tarihsel bir problemini hem çözmüş olacak hem önemli bir bölgesel güç olarak yeni bir vizyonla karşı karşıya kalabilir.
“CHP’NİN VERECEĞİ MESAJ KIYMETLİ OLUR”
Ana muhalefet demişken, yarın CHP Genel Başkanı Özgür Özel bir heyetle Diyarbakır’dan başlayarak bölge illerini ziyaret edecek. Böylesi bir süreçte bu ziyaretin yapılması ne ifade eder?
Böylesi bir süreçte eğer bölgeye gelip de ortaya çıkmış en küçük bir olanağın çözüme evrilmesi konusunda ana muhalefet olarak çözümden yana siyaset üreten bir parti olarak varlığını sürdüreceği ve çözümün parçası olacağına dair bir deklarasyon içinde olursa kuşkusuz bunun kıymeti olur.
"İSRAİL’İN ŞİDDET DALGASINA İRAN’IN DAHİL OLMASI HALİNDE ORTADOĞU’DA YENİ DENGELERİ BERABERİNDE GETİREBİLİR”
İsrail’in bölgeye yayılan saldırgan politikasının sürdüğü bir dönemde, İsrail ile gerilim yaşayan İran ve İran’daki Kürtler, Irak, Suriye’deki Kürtler açısından bu süreç ne ifade ediyor? İktidarın bu konuda bir hesabı var mıdır?
Başlarken, ön almak demiştim. Bu ön alınmak istenen konulardan biri de bölgesel gelişmelerle ilgili gibi görünüyor. Hem Suriye Rojava hattında hem de Irak Kürdistan Federe Bölgesinde tanınan ve tanınmayan iki sistem oluştu. Kürtler özerk yapıya sahipler. Bu tip bölgesel büyük savaşlarda, Kürtler gibi hem isyan halinde, hak talebinde bulunan hem örgütlü hem dağınık, her ikisini birlikte yaşayan topluluklar çok kolay pazarlık konusu olmak ya da savaşın dinamiklerine bağlı olarak bir soykırım riski de taşıyor. De facto (Fiili) açığa çıkmış sistemlerin genişlemesi ve bu de facto yapıların facto olarak tanındığı daha geniş özerkliklerin, özgürlük sahalarının oluşmasına da vesile olabilir. Dolayısıyla bu tip bölgesel savaşların iki risk ve olasılığı benzer radikallik de taşıdığını düşünmek gerekir.
İsrail’in ortaya koyduğu bu şiddet dalgasına İran’ın dahil olması halinde ya da bu dalganın Ortadoğu’da oluşturacağı yeni dengelerle beraber İran’da olası bir çözülme ya da rejim değişikliğinin kendisinde Kürdistan eyaleti denen bölgede (Rojhilat hattının) özerkleşme, daha fazla özerkleşme olanağı ve olasılığı yüksek görünebilir.
Bu durumda aslına bakarsanız Lozan’la dört parçası tamamen tanımlanmış olan Kürdistan hattı denen coğrafyanın kendisinde yaşayanların üç parçasının özerk özgürlükler hattına sahip olması, toplumsal, grupsal hak talep ve toprak anlamında da belli özerklikler ve idari özgürlükler kazanmış olması, en büyük parça olan Türkiye'deki parçanın kuşkusuz çok önemli ve ciddi anlamda etkilenmesine vesile olur.
Bu ortaya çıkacak olan yeni özerkleşme olasılıklarına Türkiye'nin öncülük etmesi ya da Türkiye'nin o özerkliklerle barışık yol alması Türkiye'nin bölge geleceğini pozitif anlamda etkileyebilir. Ama ortaya çıkabilecek, ona rağmen çıkabilecek özerkliklerle savaş halinde olması, Suriye’de ortaya çıkan sonuçlardan çok daha derin kırılmalara yol açar.
Unutmayın ki İran ne Suriye ne Irak'tır. Suriye ve Irak, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra kurulmuş iki devlet, tarihsel arka planları olmayan iki devlettir. Ama İran öyle değil... İran’daki Kürdistan varlığı da öyle değildir. Kasr-ı Şirin Antlaşmasıyla oluşmuş bir hat burası... Ve Kasr-ı Şirin’den beri İran iktidarıyla, İran’ın geçmiş iktidarlarıyla kurduğu ilişkilerin kendisi de belli özerkliklere dayanıyor (bazen sınırlı bazen genişleyen dönemin karakteriyle beraber yürüyen). Tam da bu noktada işte İran’da olabilecek şeylerin, Suriye’de olabilecek şeylerden daha farklı ve daha kırılgan ama daha büyük fırsatlara yol açma olasılıklarını Türkiye’nin hesaplıyor olması gerekiyor.
Bölgede taşlar sürekli oynak. Oynayan taşlar içerisinde Türkiye’nin bölgesel bir güç olma olasılığı da mevcut. Bulunduğu sahada daha da kırılgan, hassas ve hedef haline gelen bir ülke olması da pekâlâ mümkün. Bu tamamen Türkiye'nin kendi politikalarıyla, tarihsel problemleriyle yüzleşmesiyle, bölge siyasetiyle ve bölgede aslında tüm bu dengeleri sarsıcı güçlerle, özellikle Kürtlerle kuracağı bağlarla çok ilişkili görünüyor.