Prof. Dr. Mesut Yeğen: Yapılanlar devletin acelesi olduğuna işaret ediyor
Prof. Dr. Mesut Yeğen Bahçeli'nin çıkışından sonra Öcalan'ın bu süreçteki olası rolü, PKK'nin silah bırakma ihtimali ve Türkiye'nin Kürt politikalarına ilişkin gelişmeleri de değerlendirdi.
Fotoğraf: AA
Şerif KARATAŞ
İstanbul
Bahçeli’nin yankı uyandıran açıklamalarının ardından cevaplanmayı bekleyen pek çok soru kaldı. Bahçeli'nin bu adımı, Türkiye'nin Kürt sorununun çözümü olabilir yeni bir süreç haberi mi, yoksa bu sadece iktidarın zayıfladığına siyasi manevra alanı elde etmek amacıyla atılmış bir hamle mi? Bu soruların yanıtlarını Prof. Dr. Mesut Yeğen ile konuştuk. Yeğen, Öcalan'ın bu süreçteki olası rolü, PKK'nin silah bırakma ihtimali ve Türkiye'nin Kürt politikalarına ilişkin gelişmeleri de değerlendirerek, “İktidarın acilen ihtiyaç duyduğu bir manevra alanı yok, oysa yapılanlar devletin acelesi olduğuna işaret ediyor” dedi.
Devlet Bahçeli’nin Meclis açılışının ardından bu kez partisinin grup toplantısında Abdullah Öcalan’la ilgili “umut hakkı”nı gündeme getirerek, “Her adımı atmaya kararlıyız” ifadesiyle, yasal düzenlemenin önünün açılabileceği mesajını vermesini nasıl yorumlamak gerekir? Kürt sorunu konusunda şimdiye kadarki tutumunu göz önünde bulundurduğumuzda Bahçeli böyle bir çıkışı neden yaptı? Bu çıkış Kürt sorununun çözümü için mi yoksa iktidar bloku için bir manevra alanı açma ihtiyacı mı?
Bahçeli’nin bu çıkışı 1 Ekim’den beri söylenip yapılanların ciddiye alınması gerektiğini gösteriyor. Bahçeli’nin Öcalan’a daveti devletin yapmak istediği her neyse onu yapmakta kararlı olduğunu, risk aldığını gösteriyor. Bahçeli’nin veya devletin tam olarak ne yapmak istediğini biz fanilerin bilmesi mümkün değil. Lakin, gelen işaretlerden anladığım, yapılan yeni bir manevra alanı açılmak isteniyor denecek kadar küçümsenebilecek bir iş değil. Öte yandan, bu yapılanlarla bugünden yarına Kürt meselesi çözülür demek de çocukça olur. Yapılmak istenen belli ki PKK’nin silah bırakmasını sağlamak ve bu da Öcalan vasıtasıyla yapılmak isteniyor.
Devletin PKK’nin silah bırakmasını bu kadar hevesle ve aceleyle istemesinin ardındaysa anladığım kadarıyla 7 Ekim’den sonra oluşan yeni bölgesel durum içerisinde PKK’nin ve onun vasıtasıyla PKK’ye müzahir Kürtlerin yeni ve büyük imkanlar bulacağı yolunda bir tespit var. Türkiye’yi yönetenler İran’ın Irak ve Suriye üzerindeki etkisinin azalmasının hem buralardaki hem de İran’daki Kürtler arasında Kürtlerin ve daha mühim olarak PKK’ye müzahir Kürtlerin etkisinin artacağı ihtimalini görmüş olsa gerek. Türkiye bu hamlesiyle Kürtlerle bölgesel düzeyde bir büyük çatışmadan sakınmak istediğini gösteriyor. Bunun yolunun da PKK’ye silah bıraktırmaktan geçtiğine karar verilmiş belli ki. Bunu yapabilecek en kuvvetli aktör de malum Öcalan ve Bahçeli’nin bugünkü hamlesi Öcalan’ın önünü ardına kadar açmaya matuf bir hamle. Şimdi bilmediğimiz şu: Türkiye’nin buraya kadar getirdiği süreçte Kandil’le bir temas sağlandı mı, sağlandıysa Kandil Öcalan’ın muhtemel silah bırak çağrısına uyar mı ya da Öcalan Kandil’in yapılacak silahsızlanma çağrısına uymayacağı yolunda bir izlenime sahipse halen silahsızlanma çağrısı yapar mı? Bu soruların cevaplarını almakta çok gecikmeyeceğimizi, bir iki hafta içinde bu soruların ilk cevaplarının verileceğini düşünüyorum.
"DEMİRTAŞ’A YÖNELİK TUTUMU DİKKAT ÇEKİCİ"
Ancak Bahçeli’nin bugün yaptığı çağrıda ilginç olan başka bir husus var: O da Demirtaş’a dönük dışlayıcı tutum. Bunun sebebi üzerine erken bir yorumda bulunmak istemem ama dikkat çekici olduğuna şüphe yok.Özetle, iktidardakiler kullanılan tabiri sevmese de yeni çözüm süreci olarak adlandırılabilecek bir süreç var ve sürecin sonunda iktidara manevra alanı açılacağı muhakkak ancak bunca cüsseli ve riskli bir işin iktidara manevra alanı açmak için başlatıldığını düşünmüyorum. İktidarın acilen ihtiyaç duyduğu bir manevra alanı yok. Seçimlere ve dolayısıyla o civarda olması istenecek bir anayasa değişikliği için daha çok zaman var. Oysa yapılanlar devletin acelesi olduğuna işaret ediyor. Bu da atılan adımların iç siyasetten çok dışarıdaki gelişmelerle ilgili olduğunu düşündürüyor.
"PKK’NİN İRAN’DA GÜÇLENME İHTİMALİNE KARŞI…"
İsrail’in bölgeye yayılan saldırgan politikasının sürdüğü bir dönemde, İsrail ile gerilim yaşayan İran ve İran’daki Kürtler, Irak, Suriye’deki Kürtler açısından bu süreç ne ifade ediyor? İktidarın bu konuda bir hesabı var mıdır?
İktidarın esas hesabının tam da bu olduğunu söylemeye çalışıyorum. İran’ın Suriye’de ve Irak’ta güç kaybetmesi bir vadede İran halkı üzerinde de güç kaybetmesi anlamına gelebilir. Böylesi bir durumda İran Kürtleri üzerinde etkili olabilecek esas örgütün PKK’nin İran’daki kolu PJAK olması muhtemel. Bu türden bir gelişme Türkiye’yi Kürtlerle büyük bir çatışmanın içine çekebilir. Devlet pek muhtemelen bu türden bir ihtimali bertaraf etmeye çalışıyor.