Türkiye’de doğa koruma kanunu olmalı
AB ülkeleri 2030 yılına kadar tahrip olan doğa alanlarının en az yüzde 20’sini onarmak için kanun çıkardı. Türkiye’de doğa koruma kanununun çıkması hayal mi?
Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel
Özer AKDEMİR
İzmir
Avrupa Birliği (AB) geçtiğimiz aylarda kabul ettiği Doğa Yenileme Kanunu’nu (Nature Restoration Law, NRL) ile tahrip olan doğa alanlarının en az yüzde 20’sinin 2030 yılına kadar onarılmasını hedefine koydu. Doğa alanlarının yüzde 80’ininden fazlasının tahrip olduğunun hesaplandığı AB’de doğanın yeniden onarılması ile ilgili böylesine yasal bir düzenleme yapılırken son yıllarda doğa tahribatının çok ciddi boyutta bir artış gösterdiği Türkiye’de durum ne? Türkiye’nin biyoçeşitliliğin devamı ve tahrip olan doğa alanlarını onarılması ile ilgili bir politikası var mı?
ÇİFTÇİLER DEĞİL ÇİFTÇİ ÖRGÜTLERİ KARŞI ÇIKTI
İklim değişikliğini tüm yönleriyle ele almayı hedefleyen İklim Masası bu soruları İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsünden Dr. Bikem Ekberzade’ye sordu. NRL’nin bağlayıcı bir yasa olduğunu vurgulayan Ekberzade, yasanın iddiaların aksine çiftçiler değil tarım lobisi tarafından politize edildiğini ileri sürdü. Ekberzade, “Çiftçilerle konuşulduğunda birçoğu bu yasanın ne kadar önemli ve gerekli olduğunu biliyor, hatta yasayı destekliyordu. Fakat onları temsil ettiğini söyleyen lobiler, bu işi politize ettiler ve Brüksel koridorlarında gizli bir savaş yaşandı” dedi. Ekberzade, aynı zamanda Doğa Yenileme Kanunu’nun çok sayıda bilim insanı ile birlikte hazırlandığını iddia etti.
TÜRKİYE’DE TAHRİBATIN ORANI BİLİNMİYOR
Türkiye’de tahrip olan doğal alanlara dair verilerin şeffaf olmadığını aktaran Ekberzade, “Avrupa’da yüzde 80’den fazla olduğu hesap edilen doğal alan tahribatının Türkiye’de ne ölçekte olduğuna dair kurumsal üretilmiş, kamuya açık bir veri seti, bildiğim kadarıyla bulunmuyor. Oysa OGM’nin (Orman Genel Müdürlüğü) ve bakanlıkların bu verileri toplaması gerekiyor. Bu çok kıymetli araştırmaların sonuçlarının biz bilim insanlarının erişimine açılması gerekiyor ki biz onlar üzerinden bilimsel tahminler üretebilelim ancak bu verilere tam erişim sağlayamıyoruz” dedi.
ANADOLU YARIMADASI BİYOÇEŞİTLİLİK LABORATUVARI GİBİ
Anadolu yarımadasının adeta bir biyoçeşitlilik laboratuvarı olduğunu belirten Ekberzade, bölgenin aynı zamanda bir iklim geçiş bölgesi olduğuna da vurgu yaptı. Ekberzade, “Bizim AB’den çok önce bu kararları almamız gerekirdi. Ama maalesef endüstriye, madenciliğe, şehirleşmeye daha fazla önem veriliyor. Öte yandan çok değerli olan ve kıyı bölgelerini koruyan makilik alanlara ‘çalı çırpı’ gözüyle bakılıyor. Orman, herkesin malı gibi algılanıyor. Bu ekosistemler üzerinde kendimizi hak sahibi görüyoruz; halbuki biz bu ülkede bu ekosistemler sayesinde yaşayabiliyoruz ve tahrip olduklarında çok ciddi sorunlarla karşı karşıya olduğumuzu da görüyoruz” uyarısında bulundu.
İLK KORUNACAK ALANLAR HANGİLERİ?
Türkiye’de ilk korunacak yerler arasında sulak alanları, ormanları, sığ koyları ve yarı kapalı körfezleri sayan Ekberzade, “Anadolu; ekosistem çeşitliliği, iklim çeşitliliği ve tür çeşitliliği açısından o kadar zengin bir alan ki ‘Önce şunu koruyalım’ demek doğru olmuyor; tamamı oldukça önemli. Türkiye’de NRL gibi bir yasanın uygulanabilmesi için çok kararlı bir idareye ihtiyaç var. Ancak NRL gibi bir kanunun gündeme gelmesi birdenbire olmuyor. Türkiye’de böyle bir kanun çıkabilir ve rahatlıkla uygulanabilir. Fakat bütün bunların yapılabilmesi için ilk başta idari kararlılık bulunması gerekiyor. Oysa Bodrum-Milas arasında yangından zarar gören hem akiferleriyle hem ormanlarıyla önemli olan, kalan son yeşil alanlardan birinin imar planı hazırlanmış. Böyle bir konjonktürde doğa yenileme kanununu konuşmak biraz ütopik oluyor” ifadelerini kullandı.