24 Ekim 2024 04:25

Dışarıda enflasyon, fabrikada patron eziyor

“Fabrikada patronun, dışarıda enflasyonun ezdiği bir vatandaşım ve bu benim yeni bir adım atmamı zorlaştırıyor. Sadece yemek yiyen, kira ödeyen, faturaları düşünen bir robota dönüşüyoruz...”

Görsel: Midjourney/Fırat Turgut/Evrensel

Paylaş

Genç bir tekstil-dokuma işçisi
Adana

Üç yıl önce fabrikaya ilk girdiğimde heyecanlı ve meraklıydım. Her yerde farklı aletleri vardı ve bu beni oldukça meraklandırıyordu. Sonrasında ise bu heyecan ve merakın yerini gördüğümüz mobbingler, zorunlu mesailer (16 saat mesai, 2 saat yol) ve ülkedeki koşullardan dolayı geçim sıkıntısı aldı. Biz mavi yakalılar orada üniversite diploması olan bir ‘meslek sahibi’ olarak değil, her işi yapan, duyguları düşünceleri olmayan, değeri olmayan, yerine hemen yenisi koyulabilecek, vazgeçmesi kolay, değersiz bir iş gücüyüz.

Vardiya mühendisi dönen dedikodular-gerçekçi olmayan gözlemlerine göre işçilerin yerini istediği gibi değiştiriyor. Ben şu an makine operatörlüğü yapıyorum. Bu makineyi yurt dışından gelen mühendisler kurdu ve personel sayısı olarak 6 kişi önerdiler ama biz tek kişi çalışıyoruz. Kameralardan sürekli takip ediliyoruz. Sözde boş zamanlarımızın olduğunu söyleyerek, bu boş zamanlarda öbür işleri yapmamız gerektiği konusunda düzenli bir baskı ve tutanak stresi yaşatıyorlar bize. Oysa biz birden fazla insanın yaptığı işi tek başımıza yapıyoruz ama yine de her zaman daha fazlasını istiyorlar. İnanın bana gerçekten insan üstü performans sergiliyoruz. Buna rağmen aradan bir süre geçince ‘Bunu yapan bunu da yapar’ deyip ekstra bir iş veriyorlar. Mola saatleri bile yöneticiler tarafından belirlendiği için herkes istediği arkadaşıyla yemek molasına çıkamıyor. Zaten süre sınırı 35 dakika (7 dakika git-7 dakika gel) olduğu için sadece yemeğimizi hızlıca yiyip, sigara içme alanına gidip 1-2 dal sigara içip geri iş yerine dönmemiz gerekiyor. Konuşulan konular ise genelde elektrik, doğal gaz, benzin, araba ve ev fiyatlarının yüksekliği. Arada bir ise bir hayallerimizden söz ediyoruz. Derin bir iç çekip o uzaklarda bir yerde yaşanma ihtimal olan ama hayat şartlarının imkansızlığı içinde ezilmiş ihtimallere üzülüyoruz.

ÜZÜNTÜLERİ İŞÇİNİN HASTALANMASINA DEĞİL

Fabrikada yönetim ile olan iletişimimiz çok kötü. Fikirlerimiz alınmaz, durumlar sorulmaz, sadece “Yapacaksın” denir. Aslında istenilen şey yapılabilecek bir şey değil. Dört vardiyanın hiçbirinde kimse yapamıyor. Bu yapamama durumuna yönetimin gözüne girmeye çalışan işçiler de dahil. Buna rağmen sürekli baskı ve tutanak ile tehdit ediliyoruz. Hatta eskiden işten çıkarmakla tehdit eden yönetim şimdi vardiyanın birçoğu haklarını alarak işten çıkmayı beklediği için “Sizi tazminatsız kovarız” diye tehdit etmeye başladı. Rapor almamıza bile laf ediyorlar. Bir yönetici toplantıda “Arkadaşlar ben beyaz yakayım, kimse bana neden rapor kullandın demez ama ben hasta olsam da her zaman işe geldim” tarzında mantık dışı cümleler kurdu. Hasta olduğumuzda bile gidip çalışmamız bekleniyor ve rapor kullananların listesi tutulup ‘performans değerlendirme’ adı altında puanımızı kırıyorlar. Yüksek performans beklentisi var. Ve bunu beklerken bizim birer insan olduğumuzun tamamen unutulması da sorunlardan birisi.

Geçen gün bir arkadaşımızın fıtığı patladı, iki büklüm hastaneye gitti ve hiçbir yönetici “Ya bu adam neden bu hale geldi? Bunda bizim payımız var mı? Biz insanlara bu kadar fazla acı çektiriyor muyuz?​” diye düşünüp kendilerini sorgulamadı bile. Aksine denilen şey “Tüh ya! O işi iyi idare ediyordu tek başına. Şimdi yerine kimi koysak en az bir kişi daha vermemiz lazım, olana bak” oldu. İşçiyi de fazla rapor kullanmaması konusunda tembihlediler.

Bu tür sorunlara karşı tek çözüm örgütlenmek ve sendikalı hareket etmek. Ama patron sendikaya karşı olduğu için en ufak birliktelikte işten atmalar oluyor. Geçen yıl deprem olduğunda fabrikadaydım ve “Bu fabrika hepimizin, bu fabrikayı hep beraber koruyacağız” diyorlardı. Ancak 10 ay sonra 400-500 kişiyi işten çıkardılar. Hani fabrika hepimizindi?

SADECE HUZUR VE KAFA RAHATLIĞI İSTİYORUM

Fabrikada stres, gerginlik, korku, adrenalin (kötü anlamda), üzüntü, sinir ve değersizlik hissi gibi birçok duygu durumunu uyku hariç tüm zamanlarda yaşıyorum. Bu duygu durumları günüme ve insan ilişkilerime yansıyor. Sürekli yeni bir başlangıç arıyorum ama evde hasta bir babam, yaşlı bir annem ve sürekli ekstrelerini yarım ödeyebildiğim bir kredi kartım var. İş yerinde yaşadığımız zorluklar yetmezmiş gibi ülkedeki tablo da bu hislerimizi artırıyor.

Televizyonu bir açıyorum, 12 bebek günde 8 bin TL için öldürülmüş, şehit haberleri, kredi kartına ‘vergi’ getirilmesi (Gerçekten olmayan bir paradan vergi alınması bir bana mı mantıksız geliyor?) tarzı haberlerle günüm daha da kötüleşiyor. Bazen annem ve babama gereksiz ve anlamsız bir şekilde fazla sinirli çıkıştığımı fark ediyorum, buna da üzülüyorum. Günün sonunda içeride biriken tazminatımın çöpe gitmemesi gerektiği düşüncelerinde boğulup olduğum yerde kalıyorum. Çünkü içeride patronun, dışarıda enflasyonun ezdiği bir vatandaşım ve bu benim yeni bir adım atmamı zorlaştırıyor.

Aslında burada yaşadığım duygu durumları o kadar kötü ki daha fazla bu ülkede barınabileceğimi, burayı vatanım, memleketim olarak görebileceğimi düşünmüyorum ve bu hisleri yavaş yavaş kaybediyorum. Şu an aldığım maaşla tamamen aç kalıp hepsini krediye versem bile 5-10 yıl boyunca standart bir eve ya da arabaya sahip olamayacağımı biliyorum. Sevdiğim bir kadın var, uzun zamandır beni bekliyor ama düğün masrafları çok yüksek olduğu için onunla evlenip mutlu bir yuva kurup, çocuk sahibi olamıyorum. Aç gözlü bir insan değilim, gelecekten beklentim kafamın rahat olduğu, huzurlu bir hayat sadece ama bu, ülkede çok uzakta... Şimdilik kötü günlerin bitmesini bekliyoruz ama her zaman daha kötü günler geliyor. Daha kötü ne olabilir ki sorusunu sormaya korkar oldum vallahi. Alın terimizin karşılığının sadece karın tokluğu olmadığı ve biraz kendimize zaman ayırabildiğimiz bir gelecek umuyorum.

ROBOTLARA DÖNÜŞTÜK: ÇALIŞ, YEMEK YE, KİRA VE FATURA ÖDE...

Fabrika dışında sosyal yaşamıma gelince iş dışı çok kısıtlı bir zamanım kalıyor, bu süreye banyo-yemek-ev işleri-pazar gibi ev işleri eklenince zamanım kalmıyor, hatta bir sonraki güne bunları ertelemem gerekiyor. Onun dışında yeni bir şeyler denemeye gücümüz kalmadığı için yeni insanlar tanıma fırsatımız da olmuyor ve hep aynı insanlarla görüşüp aynı şeyleri konuşuyoruz. Hiçbir arkadaşım bana “Hey geçen hafta İstanbul’a konsere gitmişsin, nasıldı? Ben de eşimi ve çocuklarımı alıp bizim yazlığa götürdüm, iyi eğlendik” dediğini duymadım. Gitar çalmayı öğrenmeye çalışıyorum kendi kendime, çünkü kurslar aylık 2 bin lira gibi rakamlar istiyor ama buna ayıracak bir bütçem yok. Bazen kitap okuyorum ve genelde Evrim Ağacı videoları izliyorum.

Beslenme koşullarımız ise dillere destan. Sağlıklı yiyeceklere ulaşmak çok zor. Sürekli ekmek-karbonhidrat tarzı yemekler yediğimiz için (et-balık-tavuk çok pahalı) kilo aldım ve onu vermeye çalışıyorum. Çevremdeki arkadaşlarım ise evde oturup TV izler ve çocuklarıyla zaman geçirip vakitlerinin çoğunu uyuyarak geçirir. Aldığımız ücret ve hayatın pahalılığı bizi insan gibi yaşamaktan uzak tutuyor. Çocuklarıyla en son ne zaman sinemaya gitmiş diye merak edip sorduğum birçok işçi arkadaşımdan ya “Hiç gitmedim” ya da “Yıllar önce gitmiştik” tarzı cevaplar alıyorum. Aldığımız ücret sadece barınma-yemek-yol gibi temel ihtiyaçlara anca yetiyor ve bu yüzden genelde oturup uyuyorlar veya TV izliyorlar. İş yerinde geçirdiğimiz zamandan dolayı hem zihnimizin hem de bedenimizin pili tükeniyor ve başka bir şey yapmaya enerjimizin kalmasını geçtim, hevesimiz kalmıyor ve yavaş yavaş ruhumuz ölüyor. Sadece yemek yiyen, kira ödeyen, faturaları düşünen bir robota dönüşüyoruz. Birçok işçi arkadaşım bir otele gidip tatil yapamaz, kendileri için güzel bir kıyafet alamaz, tiyatroya-sinemaya gidemez, çünkü bunlar çok pahalı ve bizim yaşamak denilen şey için paramız yok. Ama patronumuz geçen ay Dubai’ye gitmiş gelmiş, sağ olsun.

ÖNCEKİ HABER

RTÜK, TUSAŞ saldırısıyla ilgili yayın yasağı getirdi

SONRAKİ HABER

Siyasiler TUSAŞ saldırısını lanetledi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa