24 Ekim 2024 04:30

İşçinin dönüp dolaştığı yer fazla mesai

"İşçilerin kimisi kumar oynayarak mobilya almaya kimisi halka arzdan sigara parası çıkarmaya çalışıyor. Tekrar eden ise hep fazla mesailer oluyor. Borsaya da girse hafta sonu mesaisine kalıyor."

Fotoğraf: Freepik

Paylaş

Fırat ÇOBANOĞLU
Sincan’dan Fabrika İşçisi

Bu yılın sonuna yaklaşıyoruz. Yılı, birçok olay, üzüntü ve ekonomik sorunla kapatacağa benziyoruz. 2024’ün asgari ücret tartışmalarıyla başlarken, yılın sonu da bununla kapanacak. Ara zammın olmaması ve artan enflasyon geçimi zorlaştırırken, bu durum işçiyi yaşam-kalım-enflasyon dışında bir şey düşündürtmeyecek hale getiriyor.

İşçilerle bira içerken, molada çay içerken; üretimde iş yaparken konuştuğumuz en genel mesele geçim derdi oluyor. Genç işçiler için konu “Nasıl ev kuracağız”, orta yaştakiler için “Evi nasıl geçindireceğiz” ve daha yaşlılar için “Hayatta nasıl kalacağız”a geliyor. Bir gün sigara içerken genç ve bekar bir işçi arkadaşım, “Tek derdim dört duvarlı bir evin kirası” demişti. Hayat işte işçileri ve yaşantılarını buraya geriletti.

Kimisi kumar oynayarak mobilya almaya çalıştı kimisi halka arzdan sigara parası çıkartmaya. Çünkü aldığı maaşı çoktan harcayıp eksi hesaba girmişti. Çoğu kartlarına artık takla attıramıyor artık. Bu sefer borcu borçla kapatıyor. Ama işçiler için bu borç hiç bitmiyor.

Genele dair gözlemler bu şekilde genişletilebilir ama değişmeyerek kalan işçinin geçim kaygısı ve bulduğu çözümler… Bahsedilen çözümler popülerlik kazanan veya bir iki aylık denemeler oluyor. Tekrar eden ise hep fazla mesailer oluyor. Borsaya da girse hafta sonu mesaisine kalıyor. Öbür türlü hem vergiden kaynaklı maaşı eriyor hem de “fazla maaş” almaya çalışıyor.

Yıl sonuna yaklaştıkça asgari ücretin ne olacağını düşünüyor. Temmuz zammının olmayıp hayatın her alanında artan fiyatlar, hatta kredi kartına bile ‘vergilendirme’ tartışmalarının olması, tek bir düşünce yaratıyor: Ücretimiz ne olacak? İşçinin ülke genelinde yaşanan olaylara yorumu oluyor, tartışıyor veya genel geçer şeyler söylüyor. Ancak nispeten en vurgulu sözleri ücrete dair yapıyor. Ücretinin yetmemesi, yaşamının en temel geçim kaynağının azlığı, değişmesini istediği en temel durum. Bugün daha rahat geçinebilmek tek isteği halinde. Bir ev ve bir araba alabilmek hayali oluyor.

Ücretlerimiz zaten eriyip gitmişken yıl sonu ile birlikte vergi diliminin daha da artması işçiye başka bir yük daha oluyor: “Maaş yetmiyor, vergi artıyor; fazla mesaiye kalalım, maaşımız elimizde kalsın diyoruz, bu sefer daha çok vergi kesintisi oluyor.” Verginin sadece işçi ve emekçiden kesilmesi ücretleri düşürürken; dolaylı verginin de hayatımızı daralttığı başka bir taraf. Bütün bir hayatımızı vergiler sarmış durumda.

SENDİKASIZ İŞÇİDEN SENDİKAYA BAKIŞ

Çalıştığım fabrikada sendika bulunmuyor. Bulunmadığı için işçiler sendikalı bir işçiden farklı bir bakışa sahip. Bir kurtarıcı rolü atfedilen sendika, işçinin ücretini, çalışma koşulunu, sosyal haklarını “verecek” bir kurum olarak görülüyor. “Sendika gelse bu sorunları yaşamayız” üzerinden sendikalaşma çabası gösterse de bazı hakları sendika olmadan da kazanabiliyor. Sanayi genelinde de sendikalı fabrikalardaki ücretin kendi fabrikasının verdiğinden daha fazla olmasının bir cazibesi var. Ama oralarda da başka tartışmalar bulunuyor. Salt sendikaların işçi sendikaları olması gibi değil işçilerin sendikayı baskıladığı ve kendi kararlarıyla hareket ettiği olaylar yaşanabiliyor.

Sendikayı sadece üye olabileceği ve ondan sonrasının ise çorap söküğü gibi halledeceği düşüncesi olunca sendikayı örgütleyemediği için moral bozukluğu hemen tesir ediyor. “Buraya gelmez” düşüncesi hızlıca yer bulunca işçi bu sefer mücadele eğilimini düşürüp “Başka iş yerine geçme” isteğini yaratıyor. Ama bu çözüm olmuyor. Sendika örgütlemek isteyen işçiler de “Kıdem tazminatını alıp kurtulayım” diyor. Sendikayı örgütlemeyi fabrikasından kurtulmak için, başka bir yere geçme aracı olarak kullanıyor.


TÜRK-İŞ MİTİNGİNDEN KISA BİR NOT

Pazar günü gerçekleşen Türk-İş mitingine dair de ufak bir gözlem yapabiliriz. Büyük bir katılım görülse de Ankara’daki örgütlü oldukları fabrikaların bir kısmının haberi dahi olmadı. Sahneden attırılan hükümeti eleştiren sloganlar işçiler arasında daha çok yer tuttu. Sendikayı sahiplenen sloganlar ise cılız kaldı. İşçilerin kendi sloganları ve taleplerini önlemek isteseler de döviz vb. ile işçiler kendi taleplerini belirtti. Bir metal işçisi ağabey, muhabbetimizde “İnsanların havasını almak istediler bu kadar” dedi. Alanda hükümeti eleştirir gibi gözüken Ergün Atalay’ı işçiler “Mikrofonu açık unutan” olarak hatırlıyor.

ÖNCEKİ HABER

Özel'in Diyarbakır ziyareti: Bir yanda olumlu hava, bir yanda temkinli yaklaşım

SONRAKİ HABER

On hastane, sıfır sendika, onlarca bebek, binlerce işsiz: Sağlığa da emekçiye de zararlılar

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa