Bir yeri tanımak için kaç hikaye gerekir?
Esra Arsan; İmge Kitapevi’nden çıkan “Goca Bodrum’dan Küçük İstanbul’a” kitabında Bodrum’un geçmiş yıllardaki halini, Bodrum’a gidiş hikayesini ve Bodrum’un “Küçük İstanbul” haline gelişini anlatıyor.
Fotoğraf, Esra Arsan'ın kişisel arşivinden alınmıştır
Gözde TÜZER
Büyükşehrin keşmekeşinden, trafiğinden, kabalık hallerinden kurtulup “Yeşille mavinin buluştuğu, doğayla ve tarihle iç içe” denilen küçük şehirlerde yaşamak, özellikle bir Ege kasabasına yerleşmek pek çok kişinin hayalidir herhalde. Ama çoğu zaman bu ya hayal olarak kalır ya da rüyalarda görülür. Genelde herkesin bir düzeni vardır, çocuklar okula gidiyordur, geçim nasıl olacaktır? Göçün her hali zordur elbet. Peki bunu gerçekleştirenler... Doç. Dr. Esra Arsan bu hayali gerçek kılanlardan... “Bir yeri tanımak için kaç hikaye gerekir? Bir şehri, bir kasabayı, bir köyü samimiyetle anlatabilmek için orada kaç yıl yaşamak yeterlidir?” diye soruyor Arsan; İmge Kitapevi’nden çıkan, Bodrum’un geçmiş yıllardaki halini, Bodrum’a gidiş hikayesini ve Bodrum’un bugün nasıl “Küçük İstanbul” haline gelişini anlattığı “Goca Bodrum’dan Küçük İstanbul’a” kitabında.
TEKİNSİZ ZAMANLAR…
Esra Hoca Mayıs 2013’te Evrensel’de “Medya Gözcüsü” köşesini yazmaya başladıktan kısa bir süre sonra onun editörü olmak benim için büyük bir olaydı. Her hafta konuşup profesör olma yolunda ilerleyen bir akademisyenin medya üzerine yazısını beklemek ve her yazıdan yeni bir şeyler öğrenmek oldukça keyifliydi. Sonra 2017 oldu. Esra Hoca İstanbul Bilgi Üniversitesi Kültürel İncelemeler öğretim üyeliğinden istifa ettiğini açıkladı. Hemen sonra Bodrum’a yerleşti. Bodrum kararını şöyle anlatıyor Esra Arsan kitabında: “Tekinsiz zamanlardı... Ülkede korkunç bir antientelektüelizmin başladığı yıllar... Gezi Parkı eylemlerinden sonra toplumsal kutuplaşma, büyük gözaltılar ve muhalif düşmanlaştırma iyiden iyiye su yüzüne çıkmıştı... Böyle zamanlarda tebdilimekanda ferahlık vardır derler... Biz de öyle yaptık. Üniversiteden istifa ettim ve eşimle Bodrum’a yerleşmeye karar verdik.”
Arsan’ın; İstanbul gibi büyük bir şehirden Bodrum’a gidişe dair gözlemleri ise şöyle: “İstanbullu; büyükşehirden kasabaya entegre olmaya değil, o kasabayı kendisine benzetmeye geliyordu. Hepimiz büyükşehirdeki alışkanlıklarımızı, yaşam tarzımızı, mekanla kurduğumuz ilişki biçimimizi yanımızda getiriyorduk. Küreselleşme, iletişim olanaklarının gelişmesi, büyük sermayenin turizme girişi ve ulaşım olanaklarının çeşitlenmesiyle birlikte Bodrum büyükşehirlinin işgaline uğramıştı.”
SIRADAN IRKÇILIK VE BETON MİKSERLERİ
Bodrum’a dair bilgiler de var kitapta. Örneğin pandemi sonrası yaşananlar Bodrum için oldukça vahim. Pandemi sonrası 176 bin olan resmi nüfus 500 bine kadar çıkmış. Buna hazırlıklı olmayan Bodrum’da elektrik kesilmeleri, su sıkıntısı, taşan kanalizasyonlar ve patlayan borular kendini göstermiş. 2023 yazında Bodrum’un pek çok semtinde günlerce su akmamış mesela. 2014-2023 yılları arasında Bodrum’da 2 bin 303 çöp konteyneri yangını yaşanmış.
Esra Arsan; kitabın “Sıradan Irkçılık” bölümünde Bodrum’da etnik olduğu kadar sınıfsal bir ırkçılık da olduğunu anlatıyor. Özellikle inşaat işlerinde çalışan Kürt işçilerle ilgili farklılıkların mahallelere kadar yayıldığını aktarıyor: “Bodrum’daki gündelik ırkçılık daha çok Kürt işçi sınıfını hedef alan, üstenci Beyaz Türk zihniyeti. Beyaz Türkler, siyah Türkler (Kürt işçiler) ve Beyaz Kürtler (zengin, elit Kürtler) arasındaki etnik ve sınıfsal farklılıklar, Bodrum yarımadasındaki mahallelere de yansımış durumda.”
‘HOMO ENTELEKTUS’ VE ‘HOMO TÜKETİMUS’
Arsan Bodrumluların yanı sıra Bodrum’a gelenleri ikiye ayırıyor: Yaşadığı mekanı rant kapısı olarak görmeyen, tarih, doğa ve denizle barışık Homo Entelektus ve konforlu yaşam tarzını yeni yerleştiği yerde de isteyen Homo Tüketimus. (Burada bir parantez açalım... Mina Urgan da Bodrum’a gelen turisti ‘darbukalı’ ve ‘darbukasızlar’ olarak ikiye ayırmıştı. Darbukalılar tüm yaz Bodrum’u istila eden barbarlardı.) Yerel halkın “zaman” kavramı İstanbullununkiyle pek benzeşmiyor. Arsan “Biz her şeyi saate bakarak, tarifeye bakarak, hatta sokağa çıkmadan yol durumuna bakarak yapmaya alışmışız. Feleğimiz şaşıyordu ilk günlerde. Bodrum’da sıkça söylenen bir söz var: ‘Acelen varsa neden geldin Bodrum’a’” diyor.
'60’LARDAN BUGÜNE BODRUM
Goca Bodrum’dan küçük İstanbul’a’ kitabında Arsan gençliğinden beri gittiği ve artık ‘oralı’ olduğu Bodrum’un dönüşümünü de gözlemleriyle beraber anlatıyor kitapta. 1960’larda turizm öncesi Bodrumlular daha çok mandalinasını, süngerini, balığını, tütününü kime satacak bunu düşünüyor. Önce yabancı turistler geliyor Bodrum’a, sonrasında yerli turistler keşfediyor. O dönem basit ama samimi pansiyonlar var. Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir’in Bodrum’u tanıtmaya başladığı yıllar. Bedri Rahmi Eyüboğlu, Sabahattin Eyüboğlu, Azra Erhat, Mina Urgan, Ara Güler’in Bodrum’a aşık olduğu 1960’lardan 1970’lere geçişte turizm kendini göstermeye başlıyor.
Ticaret gözden düşüyor, turizm büyük bir gelir kapısı olarak yükselen bir değer haline geliyor. Turizm merkez olsun da gelen turistler hep “bir pantolon bir gömlek”... 1974’te kooperatifçilik başlıyor. Ve devre mülk inşa eden müteahhitler geniş arsalar kapatıyor.
1980’leri ise Esra Arsan “boho chic” zamanları olarak tanımlıyor. “Boho chic” yani bohem şık, özgür ruhla ve yaratıcı zihinle üretilmiş moda ve tekstil anlayışına gönderme yapıyor. O yıllarda artık Bodrum Yat Limanı yerli yabancı turistlerin her yaz demir attığı bir uğrak yeri olmaya başlıyor.
1990’lar Bodrum’un “Popçik zamanları.” Neoliberal kapitalist sistem ülkede iyiden iyiye yerleşmişti. Bodrum artık ‘residence ve beachlerin’ Bodrum’u olmuştu. Sokaklarda her yerde pop parçalar çalıyordu.
Kitapta 2000’lerin anlatıldığı bölümlerin başlıkları ise dönemi tanımlar nitelikte: “Cazdan Saza, Bardan Nargile Kafeye” ve “Manzaralı Külliye ve Aktur Kendi Ayağına Sıkıyor.”
Esra Arsan, Goca Bodrum’dan Küçük İstanbul’a, İmge Kitapevi, Birinci baskı yılı 2024