25 Ekim 2024 04:31

Halk sağlığı için sorumluluğumuz var

"Tıbbi sağlık bilgisiyle yönetilmeyen süreçlerin en büyük sebebi sağlığın planlı bir şekilde özelleştirilerek sağlık alanında dahi güç devşirmeyi hedefleyen anlayışın kendisi oluyor."

Foroğraf: AA

Paylaş

Tıp Öğrencisi Selin KURŞUN

Ankara

Kâr ve rant hırsının kuşattığı alanlardan birisi olduğunu bildiğimiz sağlık alanındaki bir çete, geçtiğimiz günlerde ayyuka çıktı. Bir şirket kuran ve hastanenin tamamının hissedarı Fırat Sarı, pek çok hastaneyle yoğun bakımlarını doldurma garantisi vererek anlaşma yapıyor. Bebekler çetenin eline düşüyor. İl sağlık müdürünün denetime gittiğinde hazırladığı raporda yoğun bakımda hasta boşaldıkça 112’yi arayarak hasta tahsil edildiği ve “aylık hak ediş” adı altında para yollandığı yazıyor. Bebeklerin cenazelerini vermek için bile para istendiği oluyor. Bebeklerin çığlıklarını bastırmak için son ses müzik açıldığı da oluyor, bebeğini iğne izleriyle delik deşik gören anneye “Bebeğiniz çok iyi” diyerek ailelerin uzaklaştırıldığı da. Ailelere zorla sakinleştirici verildiği de oluyor, hiçbir bilgi verilmeden bebeğe birçok işlem yapıldığı ve sahte evrak tutulduğu da. Kaşesini kullandıkları doktorun kendisi hastanede bile değil, yoğun bakımdaki solunum cihazları hiç çalıştırılmamış, gerekli ekipmanlar hiç hazırlanmamış bile. Olaylar yalnızca yenidoğanlar, yoğun bakıma aldıkları bebeklerle sınırlı değil, ölen yetişkinlere dair veriler de var.

Tıbbi sağlık bilgisiyle yönetilmeyen süreçlerin en büyük sebebi sağlığın planlı bir şekilde özelleştirilerek sağlık alanında dahi güç devşirmeyi hedefleyen anlayışın kendisi oluyor. Yandaşlarına peşkeş çekilen, şirket mantığıyla yönetilen hastanelerdeki denetim eksikliği kâr hırsıyla kuşanmış herkese cennet olma potansiyeli taşıyor. Halk sağlığının yerine kâr hırsını koyan, tıp alanına adımını ilk attığında “Önce zarar verme” ilkesini öğrenmiş hekimlerin mesleklerini ayaklar altına almasına sebep olan, hemşiresinden ambulans şoförüne kadar sağlık personelini kirli bir para kazanma ağının içine sürükleyen şey paranın kuşattığı sağlık sisteminin kendisi oluyor. Adı geçen hastanelere ne kadar teşvik ve kredi verildiği hâlâ açıklanmış durumda değil. Halkın sağlıkçılara olan güveninin azalmasına sebep olan bu düzen, sağlık personelinin de kendi mesleklerine dair verdikleri emeği baltalıyor. Bu durumu sağlıkçılar nasıl görüyor?

‘BRANŞ KLİNİK AÇABİLMEYE GÖRE BELİRLENİYOR’

Sağlık sektöründe çalışan ve sağlık alanında okuyan öğrenciler açısından tüm bu süreçlerin meslek etiğiyle uyuşmadığı gözler önünde. Ancak bunu bir zincirin son halkası olarak değil, ayrı bir mafya sorunu olarak görme eğilimi de büyük. Bunun pek çok temeli var. Tıp öğrencileri içerisinde branşlarını klinik açabilme potansiyellerine göre belirleyen, bu işin ticaretini nasıl daha iyi yapabileceğini arayan ve daha fazla para kazanma arayışında olan birçok kişi var. Tıp öğrencilerinin maddi kaygılarının mesleki kaygılardan daha ön planda olmasının en büyük sebebini sağlıkta dönüşüm programının ve özelleşen sağlık sisteminin kendisini zamanla örgütlediğini söylemek mümkün. Halkın, özelleştirmelerle aynı orantılı olarak sağlık hizmetine erişiminin azaldığı ve niteliğinin düştüğü tespitini yapmayan çok fazla sağlıkçı var. Yine aynı şekilde devlet hastanelerindeki hasta yoğunluğunu hastaların dilediği gibi randevu almasına bağlayan da çok.

Belli başlı sorunların tespitini nasıl yaptığımız, nasıl çözülebileceğine dair sunduğumuz önerilerin temelini oluşturuyor. Özelleştirmelerin bir yandan sağlık hizmetine maddi olarak ulaşmayı zorlaştırması ve halkın sağlıklı olma hakkını elinden alması bir yandan şirket olması itibarıyla kâr hedefiyle fazla kazanç sağlayacağı hamleleri yapması görünen bir gerçek. Bu gerçekle hareket ettiğimizde sağlık hizmetinin ücretsiz ve nitelikli olarak herkese eşit bir şekilde ulaştırılmasının olanaklarının aranmasının gerçek bir çözüm olduğunu görebiliriz. Kamudan sağlık alanına aktarılan payın büyütülmesi, kamu hizmeti olarak herkesin kendi mahallesinde, sokağında erişebileceği şekilde birinci basamağın güçlendirilmesi talebini sağlıkçıların kendi içlerinde tartışmaları çok önemli. Bunu yapmanın olanaklarının neler olabileceğine ve hastaların, çalışanların ihtiyaçlarının nasıl en temel şekilde giderilebileceğine dair kafa yormak elbette başta bu işin uzmanlarının işi olacak. Sağlık emekçilerinin ve sağlık öğrencilerinin hem kendi iş güvenlikleri açısından hem de hasta güvenliği açısından sağlıkta daha güvenilir bir ortamın nasıl yaratılabileceğine dair çeşitli talepleri örgütleyebilmeleri ve hastane hastane, bölüm bölüm bu meselenin özünü tartışarak bir karara varabilmeleri, talepleri için de mücadele edebilmeleri artık çok daha önemli bir noktada duruyor. Sağlık alanındaki sorunların hizmet alan ve veren için ayrı ayrı gittikçe büyümesinin önünü almanın yolu böyle bir mücadeleden geçiyor.

‘SAĞLIK HERKESİN HAKKI’

Bu kadar büyümüş bir sorunda sağlıkçılara düşen, bu olayları kişilere, salt bir çeteye indirgemeden kamudan uzaklaştırılmış bu sağlık sistemine karşı yan yana gelerek herkesin hak ettiği bir düzeni savunmaktır. Sağlıklı bir dünyada, sağlıklı insanlar olarak yaşamak herkesin en temel hakkı ve bu hizmeti ulaştırabilmek için mücadele etmek de her sağlıkçının bir sorumluluğu olmalı. Sağlıkta piyasacı bir sistem inşa edilmesinin sonuçlarını ancak hep birlikte halk için üretilen, ücretsiz, nitelikli bir sağlık hizmetini savunarak çözebiliriz.

ÖNCEKİ HABER

Fransa: Lübnan'ın uluslararası topluma ihtiyacı var

SONRAKİ HABER

Leyla Zana: Barış tohumlarının bereketi bol olsun

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa